22 Kasım 2024 Cuma
Sorulan bir soru var:
Neden hep ‘olumsuz’ şeyler yazıyorsunuz, ülkede hiç mi güzel şeyler olmuyor? İnsanların paranoya içerisinde olduğunu, terörden korkuya kapıldığını elbette yazmalısınız da; dünyadaki büyümemizden, gelişmemizden neden söz etmiyorsunuz?
Aslında oldum-olası eleştiriyi severim…
‘Güzel’ şeylerden söz etmeyi daha da çok severim.
Bu ülkenin ‘güzelliklerini’ yazmak kadar ‘mutluluk’ verici ‘bir şey’ olabilir mi?
Yaşadığım kentin güzelliklerini anlatmak kadar…
Yok ki ötesi…
***
Kendimi sokağa atıyorum…
Sokaktayım, soğuğun üşüttüğü yüz değil ki salt gördüğüm; edilgen, ereksiz, belirsiz…
Bunun anlamını çözmeye, içini açmaya, bilmeye ‘hakkımız’ olabiliyor mu?
Edilgen, ereksiz, belirsiz yüze yaklaşıp, içinde bulunduğu karabasanlara çözüm arama gibi bir çabamız neden yok ki; olmamalı mı, kime mi ne, herkes kendine mi?
Yapmayın ama!
Ozanın ‘bir başına olmuyor- yaşam sürmüyor’ diyor ya, hep ‘bir başınalığımız’ nedeniyle değil mi yaraların büyümesi, kangrenleşmesi, kronikleşmesi?
Yaşam ‘tek başına’ mı?
Hep bir başına…
Hep birilerini ‘ihbar’ sayarak…
Hep birinin yaşamını ‘yok’ bilerek…
***
Yine sokaktasınız…
Yağmur anlarını ya da hemen sonrasını bir kez anımsayın isterseniz;
Adana iyi kentlerden biri olmalı…
Kış boyunca sokağına çıkılmayan kentler gibi değil ya; Adana yine de iyi olmalı…
Eski Adana’yı söylemek bile istemiyorum, yeni Adana’nın o yakışıksız, alt yapısız, yağmur suları yönlendirmesiz, yurttaşı yağmura bırakış…
Adına kentleşme deniyor!
Aklıma şu geliyor:
Biz kentleşiyor muyuz, yoksa ‘kentleşiyoruz’ denilerek sistemin acımasız ‘kazanma hırsının’ çarkları arasında eziliyor muyuz?
Ekonomiye katkı sağlayacak, verimli topraklar üzerinde üretim yapmak dururken; salt birilerine ‘güç’ katabilmek için doğanın ‘doğal’ yapısını katlederek dikilen binalar, açılan yollar, kesilen ağaçlar ‘hep’ yağış anlarında kendini gösterirler…
Bir de buna altyapı hazırlığını oluşturmadan ‘kentsel dönüşüm’ denen ‘bölüşüm’ eylemini eklerseniz…
Doğanın ‘yanlışı’ bağışlamayacağı görülür.
Yağmurun suyuna ‘yol’ göstermedikçe, ‘o’ bir şeyleri yok ederek yolunu bulur!
***
Sokakta kalabalığın arası…
Bu kalabalık neyin-nesi?
İşçisi, emeklisi, esnafı, varsılı, yoksulu, genci, yaşlısı, çocuğu, akademisyeni…
Çaba dolu sokak…
Tanıdıklarıma bazen içinde bulunduğu koşulları, ağrılarını soruyorum.
Bilmiyorum, sorduğum yerlerden midir ama ‘iyi’ diyene pek tanık olmayanlardanım.
İktidar partisinin ‘kent içi’ sözcülerinden de duyduklarım ‘farklı’ değil!
Ya ekonomiyi, ya iç barışı, ya ayrışmayı, ya terörü, ya korkuyu, ya geçimsizliği, ya işsizliği, ya adaletsizliği, ya eğitimi…
Bunları duyuyorum!
***
Elbette ülkeyi, yaşadığım kent Adana’yı anlatırken ‘iç açıcı’ bir yazı yazmayı istiyorum.
Sokakta durum bu!
050117