Mehmet Halil Arık

Mehmet Halil Arık

07 Nisan 2024 Pazar

Umut bahara gebe… Bahar bilinmezliklere! (1.bölüm)

Umut bahara gebe… Bahar bilinmezliklere! (1.bölüm)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mehmet Halil Arık

Yıl ikibinin yirmidördü… Aylardan Mart. Mevsim bahara gebe…

Kışın ardı bahar olsun diyor büyüyen umut!

Zira kirlenmeden önce kışın ardı bahardı…

Baharda özgürlükler vardı, huzur vardı, bereket verdi.

Kanlı baharların adı önüne barış ve kardeşlik konmuşluğuyla aldatıldı insanlar. Belalara… Karanlıklara… Bilinmezliklere… Özellikle de hukuksuzluklara sürüklenirken, kendi celladına alkış tuttu insanlar.

Bir Allahü Ekber ile zaferin geleceğine inandırıldılar.

Yetmedi de; bir de cihad koydular içlerine düştükleri çıkmazın adını…

Bir kuşluk yola çıkıp, öğleyin Emevi Cami’inde Cuma’da olacaktık. Böyle başladı büyük aymazlığın yolculuğu.

Peşi sıra gelen her adımla, onlarca değil, binlerce açmazların kucağına düştü ülke.

Hem içerde, hem dışarıda!

Kaç milyonla istilada sayılır bir ülke? 1 milyon? 2 milyon? 5 milyon?

Oysa 8, 10 milyon mülteci, sığınmacı, kaçak ile istilada benim ülkem…

Doyarken doyamaz olduk… Doyururken doyuramaz olduk!

Sesimizi duyuramaz olduk, kurşun akası kulaklara…

İkibin Yirmibeş; aha arkası! 24 başında şimdiden 25 ve ötesine ertelenmiş umutlar. Karanlıklara yüklü hava!

Söylemlerden anla bunu! Eylemlerden anla! Olmadı kendi mevcut durumundan!

Fatih’e; Kanuni’ye, II. Abdulhamit’e tanınanlardan öte yetkilerle donatılmış bir kişinin insafına terk edilmiş ülke!

Ekmek verdiği kadar, hukuk bildiği kadar! Senden istenen tek şey şükür!

“Atalarımızın atlarıyla gittiği her yere gideriz” diyenlerin; beyanlarıyla geldik bu günlere ey halkım! Cepheye sürülen de hep sen oldun!

Devşirme yeniçeriden farksız…

Men Dakka-dukka! Eşbaşkanlıktan taht’a!

Ve cülus ve ganimet vaadiyle “çok yaşa” türünden dualar etmek düşüyor şimdi sana.

Önün Bayram… Son lütuf 3000 Sultan’dan! İster lütuf, ister cülus, ister sadaka! Ne sıfatla olursa;  alıp kabullendiğin “iaşe” adamların sofrasına bereket!

*

İnancın sömürüldü bilmedin… Aldatıldın inanmadın… Soyuldun aldırmadın..

Cennetle avutuldun, cehennemle korkutuldun.

Sığınağı tarikatlarda buldun.

Savaşlara gönderildin, öldün… Başkaldır gibi oldun, dövüldün! Bilmiyor musun savaştıklarının da tanrısı seninkisi?

Her iki tarafta şehit sayıyor ölenlerini…

Oysa birilerinin gözünde her iki taraf da, “ o yolda Niyazi”…

Tek işe yaradıkları yer; meydanlar ve sandık. Alkış ve oy yani!

Cennet vaadi; işin aldatmacası.. Huriler de cabası…

*

Bir karabulutun habercisi değilse, nedir bunca korkutmalar, gözdağları… Yasa tanımazlıklar, görevden almalar! Yağmalı ballı börek dağıtmalar? Korkunun korkusu mu? Diktanın cesareti mi?

Demokrasiye karşı silah değil mi olanlar? “Sahnede silah varsa patlar” bu değil mi kural!

Her adım bir tuzak… Her tuzak, bin-bir kanlı kement!

Suflörü uzakta oyunun.

*

Çok uzasın istemiyorum. O nedenle yarıda kesiyorum. Bitti sanılmasın söyleyeceklerim.

Devam edeceğiz… Belki yarın,  belki öbür gün…