23 Ağustos 2024 Cuma
Okuması yazması yoktu ninemin ama feraset sahibiydi.
Aklı, izanı, vicdanı vardı.
Aklıyla arar, izanıyla kurgular, vicdanıyla tartardı her sözü.
Sözlerini kendisinin aynası bilirdi.
“Mizanı (ölçüyü-teraziyi) el tutmaz vicdan tutar” derdi. “Kirli vicdanın tuttuğu terazi ya kabaktan, ya da dirhemi boktan olur” derdi.
“Kirli vicdana güvenilmez”, “kirli dile inanılmaz” demenin Ninemce’siydi bu.
Âdaplı konuşmaya ölçülü bir tanım geliştirmişti kendince. “Ağzına (diline) geleni söyleme sakın; birini tut, sekizini yut” derdi. “Boğaz dokuz boğum” deyimini de buna bağlardı.
Hepsi bu kadar da değil. Namus ve hayâ kavramlarını, ağız, şalvar ve ip sözcükleriyle öylesine bir bağdaştırmıştı ki, arlanma kavramına yepyeni bir anlam kazandırmıştı. Kirli ve hoyrat siyaset sahipleri onun bu ferasetinden yararlanmayı bilselerdi keşke. Derdi ki;
– Ağız, şalvarın ipi gibidir. Sıkı tut ki ağzını (dilini), ar kaçmasın. Ne edebine söz edilsin, ne de namusuna göz dikilsin.
Sözü namus bilirdi ve o namusa sahip çıkma adına devam ederdi:
– Sahip çıkmayacaksan içindekine, şalvarda ipin işi ne?
İnsani ve ahlaki değerlerin korunması da erdemli olmanın ilk koşulu değil miydi ki zaten?
Şalvarın ipini sıkı tutamayana “Gevşek” der Anadolu insanı. Dil de dahildir buna. Gevşek dediğine de iyi gözle bakmaz Anadolu insanı. Muteber adam da saymaz.
Güvenilmez bilir onu. “Arsız” der. “Arsızlık, ar damarı çatlamışlıktır” Anadolu insanının nezdinde… Edep ve haya yoksunluğu olarak görür bunu.
*
Yüzü kızarmaz ar damarı çatlamışsa adamın.
Bu noktadan sonra ne şalvarı ip tutar, ne de dil durur kazıkta… Ne de boğazın dokuz boğum oluşu umurundadır artık. Yılların birikmiş kini, nefreti dudaklarından dökülürken, sanırsınız ki hırsından çatlayacak; kendi öfkesinde boğulacak.
“Kudurmuş” der Anadolu insanı, kin ve nefretini öfkesine bu denli dökene. Dostluğun, kardeşliğin, hoşgörünün yeri yoktur artık onun defterinde, kudurmuşluk bu raddeye gelmişse.
Mübah görür her sözü söylemeyi kendine, hele ki bir de makam ve mevkii sahibi ise… Makamı mülk, arsızlığı cesaretinin kaynağı görür. Ne dilin şirazesi kalmıştır, ne de hakaretleri endazeye bağlıdır artık.
Siyaset, kirli dile çoktan kurban edilmiştir. Ve bu noktadan sonra siyaset, hizmet yarışı olmaktan çıkmış, seçim kazandıracak her yolun, her oyunun, her hilenin mübah sayılacağı bir mecraya sürüklenmiştir!.
Ve öylesine kirlenmiştir ki siyasetin dili, kendi inançlarını bile kirlettiğinin farkında değildir artık.
En acısı da, bunca olanlar karşısında hukukun sessizliğidir… Sessiz kalmamış görüntüsü üzerinden sergilediği çifte standarttır.
Hukuk biterse, çöken hukukun çatısı altında kendilerinin de kalacağını bilmez değillerdir oysa, hem yasaları koyanlar, hem de uygulayanlar. Hukukun –gün gelende- herkese- kendilerine de- gerekebileceğini en iyi bilmesi gerekenler de onlardır.
Bitmedi diyeceklerimiz… Bir başka güne kalsın devamı. (mutlaka gelecek)
26 Eylül 2020