İlhan Karaçay

İlhan Karaçay

13 Nisan 2024 Cumartesi

3 Kelebeği 49 yıl önce kaybetmiştik…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

‘Sen gidince Bak neler Oldu’ şarkısı ile yurtdışında büyük üne kavuşan Beyaz Kelebekler’in Hollanda öyküsü

‘Sen Gidince Bak Neler Oldu’ şarkısıyla dünyaya ün salan Beyaz Kelebekler Grubu, 49 yıl önce  bugünlerde feci bir kaza geçirmiş ve o kazada 3 yavru Kelebek’i kaybetmiştik. 8 kişilik o grup, iki otomobille, tam 49 yıl önce, Adapazarı’na konsere giderken yolda bir kaza geçirdi. Bu kazada Altan ve Rifat kardeşler ile Behzat Kutlubağ vefat etmişlerdi.

Tam 5 yıl bir kabus yaşamı süren Beyaz Kelebekler grubunun, kaza öncesine dayanan Avrupa sevdası, şahsım tarafından gerçekleştirilmişti. Kelebekler’in Hollanda’dan tüm dünyaya taşan şöhretleri, onların büyük acısını bir nebze olsun dindirmiştir ama, sizlere önce o acı kazayı okutayım, daha sonra da Hollanda serüvenlerini yazayım.

18 ocak 1970 Pazar gününe kadar her şey yolunda gidiyordu.. Beyaz Kelebekler, zirveye doğru tırmanıyorlardı. Fakat pazarı pazartesiye bağlayan gece bir felaket yaşandı. Feci bir trafik kazası, 3 Beyaz Kelebek’in yanarak ölmesine ve grubun kolunun, kanadının kırılmasına sebep oldu…

Beyaz Kelebekler, pazar gecesi Maksim’deki programlarından sonra iki otomobile binmişler, Adapazarı’ndaki konsere gidiyorlardı. Öndeki otomobilde menajerleri Turgut Akyüz, Ercüment Ateş ve Ender Akacan vardı. Arkadaki Chevrolet’de ise Altan ve Rıfat Eke kardeşler ile, Behzat Kutlubağ, topluluğun kadın solisti Ülkü Üst ve Bülent Ortaç vardı.

Eşme köyüne kadar yolculuk gayet iyi geçmişti. Şakalaşıyorlar biraz sonraki konseri konuşuyorlardı.  Öndeki otomobil Adapazarı’na varmıştı ama, arkadaki otomobil gelmemişti. Konser vakti de gelmişti. Çaresiz bir şekilde eksik kadroyla sahneye çıktılar ve

arkadaşlarının yolda olduklarını söyleyip seyircilerden özür dilediler. Ama ikinci otomobil bir türlü gelmiyordu. Daha sonra o “kötü haber” geldi ve sahnedeki 3 Kelebek tam anlamıyla yıkıldı. Seyirciler de tabii…

  

O kötü haberi şimdi Tozlu Magazin’den okuyalım:

18 Ocak Pazar gecesi Maksim Gazinosu’nun kulisinde, Beyaz Kelebekler’in menecerleri Turgut Akyüz ile konuşuyorduk.
”Zor günler geride kaldı, artık önümüzdeki günler bizim. Kendimizi kabul ettirmek için ne sıkıntılar çektik, çok iyi biliyorsunuz. İnşallah bir gün Avrupa sahnelerine de çıkarsak, o günleri hatırlar ve yazarsınız.”

Bu konuşmanın üzerinden dört veya beş saat geçmiş geçmemişti, telefonumuz acı acı çaldı. Adapazarı muhabirimiz arıyordu ve bize şu kara haberi veriyordu:

”Beyaz Kelebeklerden üçü yanarak öldüler. Fakat kimliklerini henüz tespit edemedim. Ankara – İstanbul yolu trafiğe kapandı.”

Yarım saat sonra telefonumuz ikinci defa çalacak ve Adapazarı muhabirimiz feci kazada ölen 3 Beyaz Kelebek’in kimliğini verecekti: Altan Eke, Rıfat Eke ve Behzat Kutlubağ…

Verilen haberin gerçek olmamasını dileyerek sabahı zor ettik. Ama dileğimiz olmadı. Haber gerçekti. 3 Beyaz Kelebek aramızdan sessizce ayrılmıştı.
Adapazarı muhabirimiz kazayı telefonda şöyle anlatıyordu: ”Beyaz Kelebekler’in bindikleri 34 FS 467 plakalı otomobil, Eşme Köyü yakınlarında, Antalya’dan gelen 10 tonluk, portakal yüklü bir kamyonun altına girmiş ve paramparça olarak şarampola yuvarlanmıştır. Kaza sırasında otomobilin benzin deposu ateş aldığı için, Altan Eke, Rıfat Eke ve Behzat Kutlubağ yanarak ölmüşlerdir. Alevlerin tesiriyle cesetlerin kemikleri birbirine yapışmış, üç Beyaz Kelebek, tanınmayacak hale gelmişlerdir.
Aynı otomobilde bulunan şoför Feridun Necip Öner, Ülkü Üst, Bülent Ortaç mucize kabilinden hafif yaralarla kurtulmuşlardır. Şoförün ve diğer iki Beyaz Kelebek’in kurtulmasında kamyon şoförünün büyük cesareti rol oynamış, çarpışmadan sonra şarampola yuvarlanmasına rağmen, kamyonundan dışarı fırlayan şoför, yanan otomobilin yanına yaklaşarak ellerinin yanmasına aldırış etmeden, şoför arkadaşını ve diğer iki Beyaz Kelebek’i dışarı çıkarmıştır. Üç Beyaz Kelebek ise baygın halde olduklarından, bu sırada alevler de etrafı iyice sardığından maalesef kurtarılamamışlardır. Hükümet doktorunun verdiği bilgiye göre, zaten üç Beyaz Kelebek yanmasalardı da gene kurtulamayacaklardı. Zira, arkada oturan Behzat Kutlubağ’ın vücudu, kazanın olduğu anda boynundan kasıklarına kadar yarılmıştır. Altan ve Rifat Eke’nin de kafataslarında iri iri delikler açılmıştır.”

‘Kara haber tez yayılır’ derler…
Beyaz Kelebekler’in ölüm haberi de bir anda bütün Türkiye’yi mateme boğdu. Gözyaşları 21 Ocak günü Şişli Camisinde hıçkırığa döndü..

 

3 TABUT, 3 BEYAZ KELEBEK…

Beyaz Kelebekler’in cenaze törenine ilgi çok büyük oldu. Şişli Camii’nin avlusu tamamen dolmuştu. İğne atılsa, düşecek yer kalmamıştı koskoca avluda. Üç musalla taşı, üç tabut, üç imam..
Geride kalan Beyaz Kelebekler’den beşi tabutlara kapanmışlar. Sarsıla sarsıla ağlıyorlardı. Menejerleri Turgut Akyüz’ün gözleri kan çanağı gibi. Yüzü sapsarı. Başını sallayıp duruyor. Dudakları kıpırdıyor, ama ne söylediği pek anlaşılmıyor. Bülent Ortaç, kazadan kurtulanlardan. Ayağının kütük gibi şiş olmasına rağmen, koltuk değneklerine dayana dayana son vazifesini yapmak için camiye gelmiş. Küçük darbukacı Ercüment Ateş (ölen Behzat’ın teyzesinin çocuğu) kelimenin tam anlamıyle perişan bir halde.

Ağlayanlar yalnız Beyaz Kelebekler değil. Bütün İstanbul göz yaşı döküyor. İstanbul’un en uzak semtlerinden, Küçükçekmece’den, Soğuksu’dan, Kartal’dan, Pendik’ten, yakın illerden, Tekirdağ’dan, İzmit’ten, Adapazarı’ndan, Çatalca’dan, Çorlu’dan gelenler var. Otobüsler, minibüsler, otomobiller tutmuşlar, Şişli Camii’ni, Şişli Meydanı’nı doldurmuşlar.
Dudaklarında genellikle dört kelime dolaşıyor: ”Yazık oldu” ve ”Kara yazı…”

Cenaze törenine gelenler  arasında müzik dünyamızın şöhretleri de var. Gelemeyenler çelenk göndermiş. Berkant, Ateş Böcekleri, ölen arkadaşlarının resimlerini taşıyor.

Avluda Nuri Sesigüzel, Alâeddin Şensoy, Kadri Şençalar, Zeki Çetin, Ahmet Sezgin üzüntülü üzüntülü dolaşıyor. Zeki Müren gelememiş, çelenk göndermiş. Selda Alkor üzüntüsünden Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılmış…

Şişli Camii’nin minarelerinden yükselen ezan sesleri, kılınan cenaze namazı, imam Sadettin Evginer’in dokunaklı sesiyle yaptığı dualar ve tabutların sırayla camiden çıkışları. Gözyaşı, hıçkırık, feryatlar, bayılanlar…

İlk durak, öğrenimlerini yaptıkları İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu’dur. Son durakları ise Feriköy mezarlığı…

Feriköy Mezarlığı’nda yanyana üç mezar kazmışlar. Kar incecikten yağıyor, iliklere işleyen bir soğuk var ama, kim dinler soğuğu. Akan gözyaşları etrafı ısıtıyor. Biraz sonra üç Beyaz Kelebek ebedi istirahatgahına yerleştirilecek. Artık ne flüt, ne kaval, ne de gitar sesi var. Derin bir sessizlik… Üzerlerine topraklar atılıyor. Kara kara topraklar. Islak topraklar. Bu toprakların üstüne konan çelenkler. Karanfiller, güller, orkideler, kasımpatılar.

GERİDE KALANLAR

”Ölenle ölünmez” derler ama, bunu siz bir de ölenin yakınlarına sorun. Behzat Kutlubağ’ın annesine, babasına, akrabalarına, geride kalan Beyaz Kelebekler’e ve iki çocuğunu bir anda kaybeden, hayatta tutunacak bir dalı kalmayan, Altan ve Rıfat Eke kardeşlerin gözü yaşlı annesi Vasfiye Eke’ye sorun… 
Hayatta yapayalnız artık Vasfiye Eke…

Talihsiz kadın. Alnının yazısı kara yazılmış. Kocasını, çocuklarının babasını yıllar önce kaybetmiş. Adapazarı yolunda ise Azrail, iki yavrusunu bağrından koparıp götürmüş. Müslüman kadın, dindar kadın Vasfiye Eke.. Yavrularının arkasında gözyaşı dökmek istemiyor. Ama ana yüreği bu, dayanılır mı bu acıya?..

İşte böyleydi Beyaz Kelebekler’in dayanılmaz kaza öyküleri.
Ama bir başka öyküleri daha vardı Kelebekler’in…
Bu kez, tadına doyum olmayacak bir öykü.

Hollanda öyküsü

Yıl 1975. Kazanın ardından beş yıl geçmiş. Kelebekler’in kaptanı  rahmetli (altta açıklayacağım) Turgut Akyüz’ün, Adapazarı’na hareket etmeden önce Tozlu Magazin’e  yukarıda okuduğunuz gibi, söylemiş olduğu, ”Zor günler geride kaldı, artık önümüzdeki günler bizim. Kendimizi kabul ettirmek için ne sıkıntılar çektik, çok iyi biliyorsunuz. İnşallah bir gün Avrupa sahnelerine de çıkarsak, o günleri hatırlar ve yazarsınız” dileğini yerine getirme zamanı gelmişti.

O yıllarda, gazetecilik ve seyahatçılık faaliyetlerimin yanında konser organizasyonları da yapıyordum. Öyle ya, gurbette vatan hasreti çeken yurttaşlarımız vardı ve bu yurttaşlarımız, özlem duydukları Türk müziğini sadece cızıltılı radyolardan dinleyebiliyorlardı. Bırakın canlı konser izlemeyi, TV ekranlarına bile hasretti gurbetçilerimiz.
Bu nedenle, gurbetçilerimizi Türk müzik sanatçıları ile buluşturma programları yapmayı kaçınılmaz bir borç bilmiştim.
Eeeee, bir bakıma ticaretti de bu…
Kimi zaman kazandırdı kimi zaman da kaybettirdi.

Beyaz Kelebekler, Hollanda’nın otantik köyü Volendam’da yöresel kıyafetler ile bu hatıra fotoğrafını çektirdiler

Hollanda’ya ilk konser turnesini 1975 yılında planladım. İstanbul’da sanatçı arayışı içindeyken, Anadolu türkülerinin en sevilen yıldızı Saniye Can ile görüştüm ve anlaştım.
Kıbrıs çıkarmasından sonra Karaoğlan türküsü ile ünlenen Rıza Konyalı da kadro için mükemmeldi. İyi de, bir de assolist lazımdı. Kadroda Anadolu ezgilerini yorumlayacak iki isim vardı. Bunlara bir de modern folklorumuzu yorumlayacak biri lazımdı.
O sırada aklıma ilk gelen isim Beyaz Kelebekler oldu. Beyaz Kelebekler 5 yıl önce bir facia yaşamıştı ama, daha sonra kurdukları kadro ile başarılara imza atıyor ve aranan sanatçılar oluyorlardı.

Beyaz Kelebekler’in kaptanı rahmetli Turgut Akyüz ile görüşürken, ekibin bel kemiği sayılacak olan Bülent Ortaç ve Ender Akacan da vardı.

Beyaz Kelebekler’in ilk hedefleri para değildi. Bu da benim işime yarıyordu tabii.
Onların amacı Avrupa’da ve dünyada tanınmaktı. Kendilerine bu sözü verdim, ‘Tanınmanız için elimden gelen her türlü fedakârlığı yapacağım’ dedim.

Öyle de yaptım. Hollanda turnesi başlamadan önce gazeteleri, radyoları ve TV istasyonlarını dolaştım. Gazeteler, ‘Türkiye’den Witte Vlinders (Beyaz Kelebekler) geliyor’haberlerini yaparken, o zaman çok ünlü olan eğlence programı yapımcısı Tineke Vos (Nooijer) ile konuşup anlaşmıştım.
Reklam kampanyalarımdaki ilk hedefim Türklerdi ama, Hollandalılar için de Hollandaca reklamlar yaptırdım.

Bir ay içinde tam 16 yerde konser verilecekti. Tesadüf ya, Lahey kentinde uluslararası bir müzik festivali düzenlenmişti. O festivale Beyaz Kelebekler de davet edilmişti. Ama program saati bize uymuyordu. Zira aynı gün TV proramı çekimi için Hilversum kentine gidecektik.
Biz de bu davete karşı ‘olmaz’ dedik.  Festival saat 13.00-17.00 arasındaydı. Biz saat 16.00’da Hilversum’da olmalıydık. İmdadımıza Tineke yetişti.
‘Siz 15.00’te sahneye çıkın, ben sizi polis eskortuyla buraya getirtirim’ diyen Tineke, sorunu böyle çözmüştü.

Beyaz Kelebekler’in Lahey Uluslararası Müzük Festivali’ndeki performansı muhteşem olmuştu. Biz polis eskortu ile Hilversum’a vardıktan sonra Lahey’den mutlu bir haber geldi.
Festival’in en sevilen ve en çok alkışlanan ekibi Beyaz Kelebekler olmuştu.

Tineke’nin, akşam yayınlanacak olan programı saat 16.00’da çekilmeye başlanmadan önce bir ricada bulundum. ”Sahnede sana bir lale buketi vereceğim. Sen de bana teşekkür edeceksin değil mi?” dediğim Tineke, ”Hem de seni öpeceğim” demişti.
”O zaman sen de bana, ‘Bu Hollanda çiçekleri için teşekkür ederim’ dermisin” diye rica ettiğim Tineke, sahnede bu isteğimi yaptı ve beni öptü de…
Ben de çekim sırasında, ”Ho, ho, dur bakalım, sana verdiklerim Hollanda çiçeği değil, Türk çiçeğidir” dedim ve lale soğanının Hollanda’ya Türkiye’den getirilmiş olduğunu kısaca anlattım. Tineke çok şaşırmış bir şekilde, ”Öyle mi, ne zaman oldu bu?” diye sorunca,
”4-5 yüz yıl kadar önce” önce deyip izleyicileri merakta bıraktım. İnanır mısınız, o sırada TV istasyonuna telefon yağdı. Ansiklopedilere bakanlar, lale soğanının  400 yıl, 410, yıl 415 yılönce getirilmiş olduğunu anlattılar. (Bu hesaplama, lale soğanını Hollanda’ya gönderen Busbecq’in, İstanbul’da görev yaptığı 1555-1562 yıllarını baz alınarak yapılmıştı.

Fotoğrafta,  TV ekranlarında, Beyaz Kelebekler şarkılara başlamadan önce,Tineke Vos’a lale soğanının Türkiye’den Hollanda’ya götürülüşünü anlatıyorum. Evet, işte böylece, lalenin Türkiye’den Hollanda’ya getirilmiş olduğu tartışmaları kuvvet kazanmış oldu

Plak yapımcıları
Tineke bu programa, aralarında anlaşmazlık olan plak yapımcılarını da tartışmak için davet etmişti. Plakçılar stüdyodayken Beyaz Kelebekler üç şarkı söyleyecekti. Bizim favori şarkımız  Sen Gidince değil, Karanfilli Yar Allı Yar şarkısıydı.
Beyaz Kelebekler üç şarkıyı da muhteşem bir shov ile söyledikten sonra, Hollanda’nın en ünlü ve eksantrik plakçısı Joost Draijer ayağa kalktı ve bize koşarak gelip, Sen Gidince Bak Neler Oldu şarkısını ima ederek, ”İkinci şarkıyı plak yapmak isterim’ dedi. Biz de çok sevindik ve hemen kabul ettik.

Stüdyoda bulunan arkadaşım Mİlliyet muhabiri Kamuran Sümercan araya girdi ve, ‘Tee Set Grubu’nun solisti Pater Tettero benim çok iyi dostumdur. O da plak yapıyor. Bir de onunla konuşalım” dedi. Peter Tettero adını duyan Josst Draijer, ‘No problem’ diye araya girdi ve, ”Peter’in plaklarını da ben yapıyorum, birlikte çıkarırız” diyerek yüreğimize su serpti.

Önde görülen sarışın Peter Tettero, Tee Set Grubu ile Hollanda’nın en ünlü topluluklarından birinin solistiydi Daha sonra dostluğumuzun uzun yıllar devam ettiği Peter, 9 Eylül 2002 tarihinde genç yaşta vefat etti

Bir aylık konser süremiz doldu ama, plak çalışmaları için zamana ihtiyaç vardı. Beyaz Kelebekler plak çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndüler.

‘Sen Gidince Bak Neler Oldu’ plağı piyasaya çıkması ile birlikte radyolarda her gün yüzlerce defa çevriliyordu. Öyle ya, gerek Peter Tettero ve gerekse Joost Draijer, radyo istasyonları tarafından destekleniyordu.
Kelebekler’in şarkısı listelerde her geçen gün yükseliyordu. Hollanda’nın dört bir yanında bu şarkı yankılanıyordu.  Witte Vlinders (Beyaz Kelebekler) adı artık herkes tarafından ezberlenmişti.

Sen Gidince Bak Neler Oldu şarkısı listelerde birinci sırayı alınca, dünyanın diğer ülkelerinde de dağılmaya başlandı ve Kelebeklerimiz tüm dünyada şöhret olmuşlardı.
Beyaz Kelebekler listelerde tırmanmaya başladığı zaman Türkiye’de yayınlanan haberlerden biri  şöyleydi:

Beyaz Kelebekler Hollanda Listelerinde Beşinci sırada !
“Sen Gidince” adlı plaklarını “TIP PARADEJ” listesinde üç haftada gösterdiği başarı üzerine Hollanda Televizyonu, renkli filmlerini çekmek üzere Beyaz Kelebekler’i Hollanda’ya davet etti.

İlk defa bir Türk topluluğu , Avrupa’da müzik listelerine girdi .
On biri aşkın yıldır pop müzik dünyamızda varlıklarını sürdüren Beyaz Kelebekler’in son Hollanda turnesi sırasında, Tee-Set’in Stüdyolarında doldurduğu “Sen Gidince” adlı plakları , 30 şarkılık “Tip Pared” listelerine 17. sıradan girdi, ikinci hafta 6 . sıraya yükseldi ve arkasından bir basamak daha yukarıya , 5 . sıraya yükseldi.

30’luk “Tip Parade” listelerinin başına yükselme başarısını gösteren plaklar , daha sonra “Top 40” listelerine girerler. Ve bu listeye giren şarkıcı ve topluluklar için Hollanda TV ‘sinde özel bir “Top Pop” adlı program hazırlanır. “Top Pop”da sanatçılarla röportajlar yapılır ve listeye giren plakları tanıtılır.

Beyaz Kelebekier’in Top 30 listesinin başlarına yükselmesi üzerine menajer Theo Kuppens, geçtiğimiz hafta Türkiye’ye geldi.Kupens , Beyaz Kelebekler’le birlikte 8 Mayıs Perşembe günü Yeşilköy’den Holandaya uçtular.Beyaz Kelebekler’le beraber HEY Dergisi sorumlu büdürü Doğan Şener’de Türk topluluğunun bu başarısını yerinde izlemek üzere Holanda’ya üçtu.

Hollanda radyosunda “Sen Gidince” devamlı surette ve günde onlarca defa çalınıyor.Olayı öğrenen Beyaz Kelebekler ise on bir yılı aşkın süredir , belki de hayatlarında en mutlu günlerini yaşıyorlar.”

  

Sevil Özyurt & Semra İleten

Hollanda turnesinin ilk yıllarında solist Sevil Özyurt idi. Daha sonra Semra İleten solist oldu.
‘Sen Gidince Bak Neler Oldu’ isimli şarkıyı plakta söyleyen ve meşhur eden Sevil Özyurt (Yaprakgül)  18 Ocak 2018 günü  geçirdiği kalp krizi sonrasında yaşamını kaybetti.

Haberimi Facebook’ta yayınladıktan sonra benimle temas geçen Semra İleten, 25 yıldır  Londra’da yaşadığını, sahne çalışmalarına devam ettiğini söyledi. Semra’nın 34 yaşında bir de dünya güzeli kızı var. Semiramis adlı kızı da sahne çalışmaları yapıyor. O Ses Türkiye Yarışması’nda,  Alicia Keys’in ‘Failling’ şarkısını söylemeye başladığı zaman, jüri üyesi Murat Boz sahneye fıtrlamış ve Semiramis ile dans etmişti.

Facebook haberinden sonra Kelebekler’in yakışıklısı Ender de aradı ve ”Abi bilmedikleriniz var” dedi ve şunları ekledi:” Ben önce arkadaki arabaya binmiştim. Sonra beni kovdular ve öndeki arabaya attılar. Sevinilecek gibi değil ama, böylece ben ölümden kurtuldum.

Kelebekler’in beyni sayılan Bülent Ortaç da benimle temasa geçti ve, ”Canım ağabeyim, çocukların arkasından rahmet okuyacak kimse kalmamıştı. Sayende şimdi binlerce kişin,in rahmetine  mazhar oldular.49 yıl sonra da olsa, ölenlere rahmet okuttuğun için teşekkür ederim”

1980 yılında dağılan Beyaz Kelebekler’de daha önce de acı bir ölüm olayı yaşanmıştı. Grub’un kaptanı Turgut Akyüz, Stardust isimli bir gazino açmıştı. Turgut Akyüz 18 Şubat 1983 gecesi talihsiz bir şekilde öldürülmüştü.
O haberi de Tozlu Magazin’den okuyalım:

Türkiye’de gazeteler, Beyaz kelebekler haberleriyle doluydu. Benim muhabirlik yaptığım Hürriyet, TV’de 7 Gün, Gong, Hafta Sonu, Kelebek gazeteleri de bu haberlerle doluyordu. Bir gün Genel Müdürümüz rahmetli Nezih Demirken aramıştı ve, ‘Ne o Karaçay, Beyaz Kelebekler’den başka haber bulamıyor musun?’ diye takılmıştı.

Tesadüf ya, o günlerde Nezih ağabeyim Hollanda’ya gelmişti. Kendisini Schiphol Havalimanı’ndan aldım. Yolda gelirken radyoda Sen Gidince çalmaya başladı. Nezih abi yüzüme soğuk bir şekilde baktı. Otele vardık. Odaya çıktık. Odada radyo yine Sen Gidince ile inliyordu. Yine bir bakış.
Otomobile bindik ve Zwolle kentine doğru gitmeye başladık. Yolda radyo da yine Sen Gidince. Bu kez Nezih ağabey bana döndü ve, ”Ne o Karaçay, ben gelmeden radyolarla anlaşma mı yaptın?” diye yeniden takıldı.

Hollanda televizyonları daha sonra Beyaz Kelebekler’i iki defa özel olarak davet ett. Ben de1976 ve 1977 yıllarında iki kez daha turne yaptım. Konserlere gelen Hollandalı sayısı Türkler’den çoktu.1978 yılında, Arjantin’de Dünya Futbol Şampiyonası’nı takip ederken, Kelebekler’den Bülent Ortaç aradı ve ”Abi bize Avrupa geneli için bir teklif var. Muazzez Abacı ile birlikte konser turnesi yapacaklar. Ama biz önce senden izin alalım istedik” dedi. Ben de tereddütsüz  ‘Tamam’ dedim.
Beyaz Kelebekler bu kez Almanya başta olmak üzere,  Avrupa’nın dört bir yanında konserler verdiler ve çok beğenilerek şöhretlerine şöhret kattılar.

Turgut Akyüz Kör Kurşunun Hedefi Oldu

16 Şubat 1983 Çarşamba günü büyük bir acı yaşandı gazino dünyasında. Stardust Gece Kulübü sahibi Turgut Akyüz, Abbas Heybetli tarafından tabanca ile vurularak öldürülmüştü. Olayın nedenleri konusunda çok şey söylenmiş, iddialar arasında, gazino patronlarının Gönül Yazar’a sahne boykotu uygulama kararı aldıkları halde Turgut Akyüz’ün bu kararı hiçe saymasının olaya neden olduğu iddiası bile yer almıştı.

Oysa olay gecesi gazinoya arkadaşları ile gelen Abbas Heybetli, olay sırasında söylediği şeyleri, 22 Şubat Salı günü Fatih’de yakalandıktan sonra da ileri sürmüş ve, «Yengem Muazzez Abacı’nın söylediği ‘Yasemen’ şarkısını o an Gönül Yazar’ın okumasına dayanamadım. Çünkü o şarkıyı yengem tanıtmıştı ve bestecisinden sonra onun sayılırdı. Bu yüzden Gönül Yazar’ı uyardım. Ama Turgut Akyüz çok sert bir şekilde müdahale etti, içkiliydim ve kendime hakim olamadım» demişti.

Neden ne olursa olsun, o akşamki bir öfke her iki tarafın da acı çekmesine yetmişti sonuçta. Cuma günü kar ve tipi altında yapılan cenaze töreninde acı ve gözyaşı vardı, Hemen bütün ses sanatçıları, Turgut Akyüz’ü son yolculuğunda yalnız bırakmamış ve törene gelmişlerdi. Olayı içinde yaşayan ve en çok etkilenen Gönül Yazar, sinir krizleri geçirirken, Sezen Aksu onu yatıştırmaya çalışmıştı. Adnan Şenses, Azize Gencebay, Müşerref Tezcan, Selma Güneri, Mehtap Ar, Sevim Çağlayan, Vahdet Vural törende göze çarpan sanatçılardandı..

49 yıl sonraki anımsamalar…

Beyaz Kelebekler Grubu’nun kaza yaptıklarının 49’uncu yıldönümünde, Facebook’ta kısa bir haber yayınlamıştım. Facebook dostlarım bu haberi bolca paylaşmışlar, yorumlamışlar ve hoş bulmuşlardı.
Yorum yapanlardan ikisi çok ilginçti.  Yorumculardan biri Mehmet Ali Uğraş idi.
Uğraş, bana bir Mersin hatırlatması yapıyordu.  1975 yılında yaz tatili sırasında Kelebekler’i, Mersin’de çalıştırdığımız turistik tesislere götürmüş ve birkaç gün program yaptırmıştım.
Uğraş alttakileri yazmış ve bir de o günlerde yayınlanan bir gazete ilanını göndermiş.