14 Kasım 2024 Perşembe
Çekiçli ya da tokmaklı delgi aletine Fransızca marto-pikör deniyor ve Türkçe’deki karşılığı da ‘darbeli-matkap’.
Çekiç ya da tokmakla ‘darbe’ yapmak tamam da, ‘pike’ yapmak başka ne anlamlara geliyor?
Bu, kazık gibi toprağa çakılmak gibi de olabilir, atı mahmuzlamak gibi ileri fırlamak gibi de..
Bizim burada üzerinde duracağımız anlamı ise, aşı yapmak ya da aşı iğnesi vurmak olacak.
Yani, o çok karşı olunduğu söylenen ‘darbe’, bir toplumu moloz gibi dağıtabileceği gibi, yeni bir ‘aşı’ ile tüm ‘yolsuzluk’, ‘yobazlık’ ve ‘yozluk’tan çekip çıkarmak için de olabilir.
Yani, kim ne derse desin, bir toplum eğer ‘demokrasi’ yolunda, ‘insan ve yurttaş hakları’ ve ‘evrensel değerler’ için yeni bir ‘atılım’ yapacaksa, bu ancak ve sadece ‘darbe’ ile olur, ki bunun doğru söylenişi ‘devrim’dir.
Bunu ‘illa’ asker mi yapar diye sorulacak olursa, hayır diyeceğiz asker sadece ‘çekiç’ ya da ‘tokmak’ için kullanılabilir; ‘aşı’yı gerçek ‘devrimci’ler belirleyeceklerdir.
Örneğin, ‘tokmağı’ diyelim Fethullah hocaefendi gibi biri ele geçirecek olsaydı, bu aynen bugün gelinen aşama gibi, Türkiye’yi içeride ve dışarıda artık ayağa kalkamayacak biçimde yere çakmak olur da ondan.
Yani ’15 Temmuz Darbesi’ ile ’20 Temmuz Darbesi’ arasında, zerre-i miskal bir fark yoktur.
Dahası, ikincisi birincisinden de beter bir ‘Darbe’dir.
Somut örnek mi istiyorsunuz?
Bugün Tele1’de, Ergenekon-Balyoz mağduru Ali Türkşen albay dedi ki; “Bizi Silivri’ye kapatan savcı ve yargıçların verdikleri kararların bir gün kesinlikle düzeltilebileceğine inanıyordum, ama bugünkü uygulamalar için benzer bir umudu göremiyorum”.
Sözcüğü sözcüğüne olmasa da, bu anlama gelebilecek bir yorum.
Yani, bugünkü hükûmet, ya da o sizin toz kondurmadığınız ‘Devlet’in aldığı kararlar, yaptığı atamalar, mahkemelerinin verdikleri hükümlerin ‘her iki dünyada’da ‘hesabı sorulmayacak’ demektir.
Ya da, yuvarlak bir terimle ‘tarih’ bunun hesabını soracak denilip geçilecektir.
Bu ‘tarih’, in midir cin midir yoksa ‘felek’ midir, bilen varsa beri gelsin.
Oysa, büyük harfle ‘Tarih’ hem bütün bilimlerin anası ve hem de en ‘Yüce Divan’dır.
Şu koşulla ki; “Hegel gibi, öznel bir Devlet kurmak yerine; insandan kalkarak nesnel insanın Devlet’ini kurduğu” bir ‘süreç’ olarak Tarih.
İşte buna gerçek ‘Demokrasi’ tarihi denilmektedir.
Yani, Mehmet Ağar gibi ‘Devlet’im istedi, ben de gidip hapis yattım’ demek, Devlet’i fetişleştirmekten başka bir şey değildir; asla ve kat’a ‘Devlet terbisyesi’yle de açıklanamaz.
26ncı Genelkurmay Başkanı da, beni içeri atanları ‘millete havale ediyorum’ dememiş miydi?
Demek ki, sorunların ‘havale edileceği’ bir ‘makam’ bir ‘merci’ var.
İşte asıl ‘makam’ da budur, en son ‘merci’ de burasıdır.
Somut ve “toprakta karınca, havada kuş, suda balık kadar çok”turlar.
Ne var ki, çoğu kez “hainin iğvasına uyup sancaklarını elden yere düşürürler”,
“ve düşmanı meydanda koyup, kaçarlar evlerine”
“ve ana avrat küfreden ki onlardır”.
İşte bunlar, bugün sadece ve yalnızca ‘ana avrat küfretmek’dirler.
Çünkü onların önlerine düşüp, yumruklarını masaya vuracak ‘kimse’leri yok.
Ve bu ‘kimse’lerin çekiçlerinin sapı 2007’de Dolmabahçe Sarayı’nda kırılmıştır.
O arada, ‘Darbe’ deyince ‘Evren’ diyenelerin başına Evren kadar taş düşsün diyeceğim.
Sözde ‘Mustafa Kemal’in askeri’ne de, en büyük darbeci Mustafa Kemal’in ta kendisiydi demek gerekiyor.
Ve dünya tarihine ‘en büyük Devrimci’lerden biri olarak geçmiştir.
Ve de en büyük ‘Demokrat’larından biri olarak..
Çünkü ‘Demokrasi’ yolunda ‘en büyük adım’lardan birini atmıştır.
Şimdilerde ise, hiçbir zaman onu anlayamayacak olanlar, boş zamanlarında oturup Mustafa Kemal üzerine kitap yazıyorlar.
‘Darbe karşıtı edebiyat’ da denilebilir.
Gerçekte ise, darbeli matkabın darbe düzeneği bozulmuş, meçinin ucu da körelmiş bulunuyor.
Ancak Tarih’in acelesi yok; yeni bir ‘aşı’ için her yer ve her şeyin tozla-buz olacağı günler de gelecektir.
Yivli matkap gibi sansıntısız değil ama zangır zangır ‘darbe’ler vurarak!