Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

02 Temmuz 2023 Pazar

MUHSİN YAZICIOĞLU ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kısa bir süre sonra, merhum BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu´nu, ölümünün 1. yılında anacağız. Yazıcıoğlu´nun ölümünün üstündeki şüpheler bir yıl sonra azalmadı, tersine çoğaldı. Bizim de şüphelerimiz var:

Bir önceki yazımda, Sayın Erdoğan’ın iddiasının aksine, AKP döneminde hiçbir önemli suikastin aydınlatılamadığı, hatta bazı suikastlerin özellikle örtüldüğü kuşkusunun doğduğunu belirtmiştim. Bir dostum da, yazımda neden Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülüş şekline değinmediğime vurgu yaparak sitem etmiş.

BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve aynı helikopterde bulunan diğer beş kişinin hayatını kaybettiği kazanın ardından, özellikle hükümet kanadında görülen telaşı, pekçok kimse siyasi sorumluluk olarak nitelemişti. Zaman geçtikçe, olayın boyutlarının sanılandan çok daha kapsamlı olduğu ortaya çıkıyor.

Öncelikle, hükümet kanadının, toplumda doğan kuşkunun giderilmesi yönünde tatmin edici bir çaba içerisinde olmadığını tespit etmemiz gerekir. Aynı şekilde, TBMM’de konuyla ilgili olarak kurulan araştırma komisyonunda da CHP ve MHP’li üyelerin çabalarının öne çıktığını görüyoruz.

TBMM’de kurulan araştırma komisyonu, bir yıl önceki kaza sonrasında bazı BBP yöneticilerinin iddia ettiğinin tersine, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşadığı yanlış bilgisini yayan valinin bu bilgiyi askeri bir kaynaktan almadığını ortaya çıkardı. Bu bilginin bugüne kadar ortaya çıkarılmamış olması, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İçişleri Bakanlığının ve hükümetin ayıbıdır. Bu iddia ortaya atıldığı günlerde de, askeri suçlayan açıklamalar yapan BBP yöneticilerine itidal çağrısı yapmıştık. Bir yıl sonra, haklılığımız ortaya çıktı.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün ardından yaşanan gelişmeler, kazanın kendisi hakkında ciddi şüphelerin oluşmasına neden oldu.

Başbakan’ın hangi bilgi üzerine, tüm programını iptal ederek, Kahramanmaraş’a gittiğini hala bilmiyoruz. Muhtemelen de hiç bilmeyeceğiz. Öte yandan, başka benzeri ölümlü olaylarda hiç alışık olmadığımız bir biçimde, hükümetin en üst düzeyde olayla ilgilenmiş olmasını da, çözümleyemeyeceğiz. Ama, kesin olarak söyleyebileceğimiz şey, hükümet kanadından kaza hakkında yapılan açıklamaların neredeyse tümünün gerçeği yansıtmadığıdır. O gün de söylediğimiz gibi, bugün de BBP yöneticileri başkanlarının ölümünün ardındaki sır perdesini aralamayı düşünüyorlarsa, işe hükümet kanadından yapılan açıklamalardan başlamalıdırlar.

Kazanın ardından bir yıl geçmiş olmasına rağmen, hükümet kanadından bu konuda yapılacak bir açıklama bulunduğuna inanmıyorum. Çünkü, Kayseri valisi tarafından, Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşadığı yönünde yapılan açıklama üzerine kurtarma çalışmalarının sona erdirilmesi en kritik noktalardan birisi olduğu halde, hükümet bu konuda gereğini yerine getirmemiştir. Bilindiği gibi, olayın yanlış bilgi olduğu ortaya çıkınca, BBP yöneticileri, valiye bu bilginin askerden verildiğini öğrendiklerini öne sürmüşlerdir.

Bugün itibarıyla, bu bilginin asker değil, polisten ve/veya MİT’ten geldiğini biliyoruz. Muhtemelen, hükümet bu bilginin kaynağını daha başından itibaren biliyordu. Ancak, eğer bir suikast iddiası dillendirilecekse, bunu güncel siyasi çıkarlar çerçevesinde değerlendirerek, Ergenekon ve/veya TSK ile ilişkilendirmek veya ilişkilendirilmesine ses çıkarmayarak, idari anlamda gerçek sorumluları saklamak ciddi bir suçtur. Bunun hesabını ne Erdoğan, ne Cemil Çiçek ve ne de Beşir Atalay verebilir. Tabii, bu hesabı soracak bir mercii var ise!

Özellikle Bursa’da yaşanan faciadan sonra, mobil telefon operatörlerinin yer belirleme servisleri hakkında medyada onlarca yazı/haber yayınlanmış olduğu halde, önce Yıldırım, Çiçek ve Atalay’ın, sonrasında ise, Sayın Erdoğan’ın televizyonlar önünde bir harita göstererek, 30 kilometrakarelik bir alanda yürütülen, yani koordinatları belirsiz bir sahada arama/kurtarma çalışmalarının zorluklarından söz etmeleri, en hafif anlatımla, art niyet yoksa, cahilliktir. Hükümetin tüm Türkiye’yi bu cahillikle oyalamaya kalkışması, kelimenin gerçek anlamıyla, halkın zekasıyla alay etmekti. Ne yazık ki, BBP yöneticileri bu açıklamalar sonrasında da, soru sormaya başlamadılar ve tersine, Yazıcıoğlu’nun “ergenekoncular tarafından öldürülmüş olabileceği” dedikodusuna su taşıdılar.

Günlerce süren araştırmalar sonuç vermezken, helikopteri köylülerin bulması da beklenmeyen bir sonuç olarak karşılandı. Ancak, sonrasında yaşananlar, arama/kurtarma çalışmalarını perdeleyen skandallardan daha “hafif” değildi. Kazazedeleri bulan köylülere sanık muamelesi yapıldı. Ardından, ELT cihazı “bulunamadı”! Sonrasında ise, ELT cihazının değiştirilmiş olduğu ortaya çıktı! Ama, bu değişikliği de, ne görevli idari personel ve ne de olayı aydınlatmaya namus sözü veren Erdoğan ortaya çıkardı. Tersine, CHP Adana milletvekili Tacidar Seyhan, bu olaydan önce ve sonra defalarca olduğu gibi, bu gerçeği de ortaya çıkaran isim oldu.

Kayseri valisinin yanlış bilgi vererek kurtarma çalışmalarını sabote etmesini örten “o kafa”, ELT cihazı ile ilgili dezenformasyonların yayılmasında da, kaza kurbanlarının cep telefonlarının aranması ile ilgili, NTV üzerinden yürütülen “operasyon” sırasında da, Yazıcıoğlu’nun naaşını siyasi bir rant aracı olarak kullanmaya özen gösterdi.

Adnan Oktar’dan Fethullahçılara ve BBP’lilere kadar herkes Muhsin Yazıcıoğlu’nun şüpheli ölümünü, bugün artık “ergenekoncular” olarak adlandırarak kanıksadığımız ulusalcı kuvvetlerin üstüne yıkmak istiyor. Ama, hiçbirisi yukarıda değendiğimiz konulara dikkat çeken bir açıklama yapmıyor. Tersine, tüm bu olanları gözden kaçırmak için özel bir çaba sarfedildiğini, artık söylemek zorundayız.

Bu durumda, ben de gerçekten Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmüş olabileceğini düşünmeye başladım! Elbette, ulusalcı kuvvetlerin böyle bir suikast düzenlemiş olmaları ihtimal dışıdır. Ancak, birileri “cambaza bak” diye bağırıyor, sanırım.