Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

02 Temmuz 2023 Pazar

BAŞBAKAN VE SUİKASTLER

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kendi ifadesine göre “müstefi” BOP Eşbaşkanı ve T.C. hükümeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerine yürüttüğü polemiklerde sık sık, kendi dönemlerinde işlenen cenayetlerin hesabının sorulduğunu iddia ediyor. Oydukça dikkatli bir dil kullandığının, ve “hangi suikast aydınlatıldı., söyle bakalım”, denildiğinde, kendisine ustaca “açık alan” bıraktığının farkındayım.

Gene de, demagojik polemiklerin uzağında, AKP iktidarı döneminde işlenen siyasi cinayetlerinin hangisinin failinin bulunduğunu ve yargı önüne çıkarıldığını soralım. Tayyip Bey’in “çözdük ve yargıya teslim ettik” diyebileceği tek bir siyasi cinayet var mıdır? Bırakın, kendi dönemlerinden önce işlenmiş cinayetlerinin sorumluluğunu önceki hükümetlere yıkarak, siyasi demagoji alanında “özgürce” at koşturmayı, Tayyip Bey sadece bir tek örnek versin; AKP kendi hükümetleri döneminde işlenen hangi siyasi cinayeti çözmüştür?

Türkiye’nin son 8 yılı içinde, siyasete doğrudan etkide bulunan üç önemli suikast vardır. Necip Haplemitoğlu, Hrant Dink ve Behçet Oktay suikastleri. Bunların çözülmesi, ülkenin barış ve huzura kavuşması için hayati derecede önemlidir.

Ankara Üniversitesi, Türk İnkilap Tarihi Enstitüsü öğretim görevlisi, tarih bilimci Necip Hablemitoğlu tarih dışı konularda da anti emperyalist duruşu olan önemli bir “fikir yapıcı” tartışma adamıydı. Özellikle, Bergama’da açılması planlanan altın madenine karşı yürütülen mücadelede Almanların doğrudan müdahil olmaları yönündeki açıklamaları toplumun dikkatini çekmişti. Aynı şekilde, “Gülen Cemaati” ile ilgili olarak yaptığı yayınlar da ilgi çekiyordu. Türk siyasetinde “etki ajanı” (nüfuz casusu) kavramı, literatürümüze Hablemitoğlu ile birlikte girmiştir. AKP’nin tek başına hükümeti kuracak çoğunluğun desteğini aldığı 3 Kasım 2002 seçimlerinden yaklaşık 6 hafta sonra, 18 Aralık 2002 tarihinde öldürüldü.

Hrant Dink, 1970’li yıllarda önce Aydınlık hareketi, sonra TKP/ML içerisinde yer almış, sol fikirlerini korumakla birlikte, radikal hareketlerden zamanla uzaklaşmış, 90’lı yılların ikinci yarısında yayın dünyasına katılan AGOS adlı Türkçe/Ermenice gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğini yapmış, Türkler ve Ermenilerin dış güçlerin etkisi ve baskısından kurtularak barışmaları gerektiğini düşünen ve hayatını bu amaçla birleştiren bir aydındı. Türkiye 14 Temmuz seçimleri atmosferine girerken, 19 Ocak 2007’de çalıştığı gazetenin önünde öldürüldü.

1978 yılında Polis Akademisi’nden mezun olan Behçet Oktay, 1994-1997 yılları arasında Diyarbakır’da görev yaptı. “Susurluk soruşturması” sonrasında görevinden alınan İbrahim Şahin’in yerine, Özel Harekat Daire Başkanlığı görevine atanan Behçet Oktay, Türk Silahlı Kuvvetleri Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası sahibiydi. 24-25 Şubat 2009 gece yarısı, Behçet Oktay’ın kendi arabasında başına iki el ateş ederek intihar girişiminde bulunduğu söylendi. Ancak, her geçen gün ortaya çıkan yeni bulgular, Behçet Oktay’ın aslında bir suikaste kurban gittiğini doğruluyordu.

Necip Hablemitoğlu, bitiremediği “Köstebek” adlı kitabında şöyle yazıyor: “Şeyhleri A.B.D.’de yaşayan, ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanan; C.I.A., MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki?  “Köstebek”, bu ihanet öyküsünün adıdır…” Pekçok kimse, Necip Hablemitoğlu’nun alıntıladığım cümlelerinde ifade ettiği duruşu nedeniyle öldürüldüğünü düşünmektedir. Ancak, hiçbirimiz hükümetin bu cinayetin aydınlatılması için ne yaptığını bilmiyoruz. Bu sözlerimizi doğrulacak cümleler gene Habletimoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu’ndan gelmektedir: “Bu ülkede benim kocamın cinayetiyle ilgili hiçbir şey yapılmamaktadır. Özellikle yapılmamaktadır. Bunu düşünmesi gerekenlerin düşünmesi gerekiyor. Benim söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Beni anlayabildiğinizi umuyorum.

Hrant Dink cinayetiyle ilgili ortaya çıkan gerçekler ise, neredeyse “hükümete rağmen” toplum tarafından öğrenildi. Artık tüm toplumun hükümeti sorguladığı davada, Ramazan Akyürek’in özenle ve ısrarla korunmasının Tayyip Bey’in iddia ettiği gibi, siyasi cinayetlere karşı bir “kararlılık gösterisi” olarak algılanması mümkün değil. Tersine, gösterilen kararlılık, cinayete karışanların adalete teslim edilmesine direnmek şeklinde gelişiyor. Emniyet ve İçişleri Bakanlığı içerisinde, bu suikastin karartılması için çaba gösterenlerin olduğu şüphesi, bizzat Hrant’ın eşi Rakel Dink tarafından dile getirildi.

Emniyet örgütünün en önemli kurumlarından birisi olan Özel Harekat Daire Başkanlığı görevini 13 yıl boyunca yürütmüş olan Behçet Oktay’ın şüpheli ölümü hakkında yayılan yanlış bilgilerin tümünün kaynağı, ne yazık ki, gene Emniyet olduğu artık yalanlanamayacak biçimde ortaya çıkmıştır. Oktay’ın solak olduğu bilindiği halde, silahıh sağ el ile ateşlendiği de sabit olması, otopside ortaya çıkan kabirga kemiklerinde arbedeye bağlı kırık tespiti ve daha da vahimi, ateşlenerek Oktay’ı öldürdüğü iddia edilen silahta parmak izi tespiti dahi yapılmaması, Tayyip Bey’in siyasi cinayetlere karşı var olduğunu iddia ettiği kararlılığın sadece laftan ibaret olduğu kuşkusunu güçlendiriyor.

AKP hükümetleri ile yönetildiğimiz son 8 yıl içerisinde işlenmiş siyasi cinayetlerin içerisinden en önemli üç suikasti seçtim. Ne yazık ki, Tayyip Bey’in Türkiye’yi gizlice soktuğu seçim atmosferi içerisinde sarfettiği, “bizim dönemimizde işlenen siyasi cinayetlerin üzerine gittik” iddiasını doğrulayacak en küçük bir kanıt dahi yoktur. Tersine, her üç cinayet için de, maktül yakınlarının güçlü kanısı, bu cinayetlerin üstünün bilinçli bir şekilde örtüldüğüdür.

Keza, son 8 yıl içerisinde işlenen adli suçlarda bir azalma meydana gelmediğini, tersine ceza ve tutukevlerinin tıka basa dolu olduğunu, bizzat en yetkili ağızların açıklamalarından biliyoruz. Adli suçların önlenmesinde başarılı olamayan Emniyet ve İçişleri Bakanlığının ve dolayısıyla Tayyip Bey’in başında olduğu hükümetin daha karmaşık ve riskli siyasi cinayetleri çözmesini beklemek bence, “aşırı performans beklentisi” yaratmak demek olacaktır. Bunu herkesten önce Tayyip Bey’in anlaması gerekmektedir. Çünkü, birgün birisi, “hangi cinayeti çözdünüz, bir deyiver yiğidim” diye, soruverirse, ne cevap verecektir?