İlhan KARAÇAY
Osmanlı İmparatorluğu’nun her ülkeden önce tanımasıyla, bir ‘devlet’ olan Hollanda, kuruluşundan bu yana pek çok mutlu günler yaşamıştır. Her yıl kral ve kraliçelerinin doğum günleri kutlanmıştır.
Lale festivalleri düzenlenmiştir. Ajax’ın üç yıl üst üste Avrupa şampiyonu oluşu kutlanmıştır.
Turuncu renkli forması ile Hollanda milli takımı da Avrupa şampiyonu olduğu zaman büyük kutlamalar yapılmıştır.
Sözü edilen etkinliklerin tümünde, Hollanda’da yer yerinden oynamıştır.
Rotterdam ziyaretinin başlangıcında, etnik kökenli grupların katıldığı folklor gösterilerini izleyen Kraliyet ailesi, daha sonra da göbek dansı izlediler.
Ama dün, öyle bir gün yaşandı ki, hiç mübalağasız, Hollanda ‘Hollanda’ olalı böylesi mutlu bir gün yaşamamıştır.
Kutlama, her yıl olduğu gibi, yine bir kraliyet doğum günü kutlamasıydı.
İşte bunlar da göbek dansı icra eden etnik kökenli kızlar.
Hollanda’da 5 Mayıs günü, İkinci Dünya Savaşı sonrasında elde edilen özgürlük sonrasında ‘Kurtuluş Günü’ olarak kutlanır. 4 Mayıs ise, bu savaş sırasında canlarını kaybeden insanları anma günüdür.
Hollanda’da resmi tatiller, dini ve milli bayramların niteliğine göre saptanmıştır.
Milli Bayram olarak sadece 5 Mayıs ve 27 Nisan (eskiden 30 nisan) kutlanır. Noel ve Paskalya ise dini bayramlar olarak kayda geçmiştir.
İşte dün, Kral Willem Alexander’in doğum günü, tüm resmi kuruluşların, fabrikaların, okulların, dükkânların kapalı olduğu bir ‘Milli Bayram’ olarak kutlandı. Bize göre ‘Çok lüks’ görülebilecek olan böylesi bir kutlamayı, Hollanda halkının yüzde 90’ı yürekten benimsemiştir. Diğer yüzde 10 ise, ‘Cumhuriyetçi’ diye adlandırılan, kraliyet karşıtı kesim tarafından protesto edilmiştir. Hem de Kral Günü’nün kutlandığı sıralarda…
Hollandalıların, tüm dünyaya örnek teşkil edecek olan bu kutlamalar, kardeşliğin nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Pek çok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de particilik ve kulüpçülük ilkel bir şekilde tezahür ederken, Hollanda’da böylesine kin ve nefret saçan gösteriler yaşanmamaktadır.
Kral Willem Alexander, Kraliçe Maxima, iki kızı (üçüncü kızları Londra’dan gelemedi) ve Kraliyet ailesinin diğer mensupları, bu yıl Rotterdam şehrinde halk ile bir arada kutlamalara iştirak ettiler.
Rotterdam Belediye Başkanı Ahmet Ebutaleb, bu yıl Kral Günü kutlamalarının kendi şehirlerinde yapılmasından dolayı onur duyduklarını söyledi. Kral Willem Alexander’in 56’ıncı yaş günü kutlamalarına, Rotterdam halkının yoğun ilgisinden dolayı memnun olduğunu söyleyerek halkı selamlayan Belediye Başkanı da mutluluğunu belli ediyordu.
Kral Alexander, Rotterdam ziyareti sırasında, halkın arasına katılıp dans etmekle yetinmedi. Etnik kökenli insanlarla bir masa etrafında toplanıp, geçmişteki sömürgeciliği de tartıştı. Kral, sömürgecilik konusunda daha önce diledikleri özürü hatırlattı.
Kraliçe Maxima da kocasından geri kalmadı. O da etnik kökenli kadınlarla, kadın hakları üzerinde sohbet etti.
Kral ve Kraliçe’nin iki kızı da ebeveynlerin stilini takip ettiler ve genç kızlarla sorunları tartıştılar.
AMSTERDAM’A İNSAN SELİ
Her yıl ‘Kraliçe Günü’ olarak 30 Nisan’da yapılan kutlamalar, Beatrix‘in tahtını 2013’te oğlu Willem Alexander’a devretmesi ile birlikte, 27 Nisan’da ‘Kral Günü’ olarak kutlanmaya başlandı. Hollanda’da ‘Kral Günü’ çerçevesindeki kutlamalar nedeniyle, ülkenin dört bir yanı ulusal renk olan turuncuya büründü. Amsterdam’da Kral Günü vesilesiyle Dam meydanı doldu taştı. Amsterdam’a bu yıl farklı şehirlerden akan bir milyon insanın 300 bin kadarının tren ile geldiği açıklandı. Şehre akan insan seli nedeni ile trafik araçlara kapatıldı.
Hollandalılar’ın büyük çoğunluğunun Kral Willem-Alexander’ın bu görevi başarıyla yürüttüğüne inanıyor ama, dah önceki kamuoyu yoklamalarına göre, Kraliçe Beatrix döneminde monarşiyi destekleyenler yüzde 85 iken, Willem-Alexander döneminde ise bu oran yüzde 47’ye düştü.
KRAL GÜNÜN’DE SOKAK MANZARALARI
Kral Günü’ndeki sokak manzaralarının ilginçliğini, dostum ve meslektaşım Yavuz Nüfel şöyle anlatıyor:
“Her yıl kutlanan ‘Kraliçe Günü’ hemen hemen her sokak satıcılarla dolar taşar…
Çocuklar, kullanılmış oyuncaklarını; büyükler de -işe yarayan ama kullanılmayan- evde yer işgal eden hemen hemen her şeylerini satarlar!..
Çatal-kaşık, iğne-iplik, elektrikli-elektronik cihazlar, ev aletleri, bahçe malzemeleri, masa-sandalye, dolap ve kullanılmış sutyen-külot da dahil olmak üzere, aklınıza gelebilecek ne varsa bulmanız mümkündür sokaklarda…
İnsanın aklına –görmeden- gelmeyen yüzlerce değişik nesneyi görebilmek ise yine ‘Kraliçe Günü’ne özgüdür.
Tabirin yeridir ve söylemek gerekir: tezgâhların arkasında yediden yetmiş yediye her yaştan insan (özellikle yaşlılar), taburelerine, sandalyelerine oturmuş, gelene geçene ‘Bir şeyler al!’ dercesine bakarlar…
Yaşı yetmişin üzerinde bir kadının önünde duran üç-beş parça eşya arasında, ilkel bir çakmak dikkatimi çekti. En azından 150 yıllık vardır, diye düşündüm.
Çakmak taşından çıkan kıvılcımlar, önce kurşun kalem çapında ve 5 cm. uzunluğunda metal bir borunun içindeki fitile temas ettiriliyor, daha sonra da fitil -üfleye üfleye- yanmış bir sigara ateşi kıvamına getiriliyor ve “çakmak” da böylece sigaranızı yakmaya hazır duruma geliyor.
Çakmak denen şeyin “ilk”leri arasında ve hatta atası sayılabilecek bir nesne diyebilirim… Bir tiryaki olarak böylesini ne duymuş ne de görmüştüm…
‘Kocamındı’ dedi yaşlı kadın…
Çakmağı eline aldı ve bana doğru uzatarak, ‘Bir gulden’ dedi. Bir an göz göze geldik. Çakmağın 15-20 cm uzunluğundaki fitilini parmaklarına dolayarak, gözlerini çakmaktan ayırmadan baş parmağı ile metal kısımları okşuyordu.
Hani, yeni doğan bebeğin yanağına hafifçe dokunur, okşar gibi: nazikçe, şefkatle, incitmeden… Veda eder gibiydi… Bir tren istasyonunda sevdiğini, çok uzaklara, belki de bir meçhule yolcu etmenin hüznü vardı yaşlı kadının sesinde, ‘Kocamındı’ derken…
Bir ara yine göz göze geldik yaşlı kadınla: ‘50 cent, genç adam bunu al!..’ dedi. Elimde tuttuğum nesnenin manevi değeri onun için milyarlarca Euro’dan, dolardan daha fazlaydı. Çünkü, çantasından çıkardığı çerçeveli siyah-beyaz fotoğrafı göstererek: ‘Kocam, bu çakmak ona da babasından kalmış…’ dedi gözlerini çakmaktan ayırmadan…
Anlatacak çok şeyi olmasına rağmen, dinleyecek kimsesi olmadığı, konuşacak birini aradığı düşüncesiyle karşısına çömeldim.
I. ve II. Dünya Savaşı’nın yokluk, açlık günlerinden; çocuklarının, torunlarının olmadığından ve bir huzurevinde kaldığından söz etti…
Hatıraları taptaze, capcanlıydı. Kocasından kalan, çok ama çok önem verdiği en değerli hatırayı satmasını bir türlü anlayamadığımı anlatmak için, kelimeleri özenle seçmeye çalıştım…
Kendisinin ölüp gitmesi halinde en değer verdiği eşyaların yok olup gitmesine, kaybolmasına gönlü razı değildi. Özellikle bazı eşyalarının daha uzun yıllar yaşamasını istediği için satıyordu.
Elinde tuttuğu çakmaktan gözlerini ayırıp gözlerimin içinde bakarak: ‘Bunu sana hediye edebilir miyim?’ dedi…
Anıların, hatıraların bit pazarına düştüğü o gün, sabahın ilk ışıklarıyla çıkıyorum evden ve gün batımına kadar da yaşlı insanların tezgâhlarından, yüreklerinden anılar topluyorum…”
KRAL GÜNÜ’DE TÜRKLERİN YERİ
Hollanda’da daha önce ‘Kraliçe Günü’, on yıldır da ‘Kral Günü’ olarak kutlanmakta olan etkinliklerde, Türkler de yerlerini almaktadır.
Gerek birey olarak ve gereksedernek olarak bu etkinliklere katılmakta olan Türkler, kardeşliğin bir örneğini yaşadıkları için mutlu oluyorlar.
Bu yıl henüz bir fotoğraf bulamadım ama, geçen yıldan kalma bu fotoğraf, Türkler’in bu kutlamalrdaki yerini açık bir şekilde göstermektedir. Fotoğrafta, Deventer Başkonsolosumuz Tuna Yücel Modrak, döner kebap satan bir yurttaşımız ile görülüyor.
YAZARLAR
3 saat önceYAZARLAR
4 saat önceYAZARLAR
4 saat önceYAZARLAR
9 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYEREL HABER
1 gün önceYEREL HABER
1 gün önce