İlhan KARAÇAY
Son dönemde Amsterdam’da yaşanan şiddet olayları, Hollanda’da etnik ve dini gerilimlerin ve bölünmelerin zirveye ulaştığı bir döneme işaret ediyor. Bu olaylar, Hollanda demokrasisinin tarihindeki en düşük noktalardan biri olarak değerlendiriliyor. Ülkedeki farklı topluluklar arasında güvensizlik hissi giderek artıyor. Özellikle İslam kimliğine sahip Hollanda vatandaşları, göçmen kökenli bireyler, sığınmacılar ve geleneksel olmayan cinsiyet kimliğine sahip kişiler giderek daha fazla baskı altında kalıyor.
Amsterdam’daki olaylara yönelik tepkiler, çoğunlukla göçmen kökenli vatandaşları (Müslümanlar, Araplar, Faslılar, sığınmacılar) şeytanlaştırıcı nitelikteydi. Bu tepkiler, Araplar, Faslılar ve Müslümanlar hakkındaki uzun süredir var olan önyargıları yeniden su yüzüne çıkardı. Özellikle İsrailli holiganların Amsterdam sokaklarındaki şiddet içeren yürüyüşleri sonrasında, hükümetin bu tür ırkçı davranışları kınamakta yetersiz kaldığı gözlemlendi.
Hükümetin tutumu, topluma nefret ve düşmanlık tohumları ekmekle suçlanıyor. Bu yaklaşım, toplumun tamamını acımasızca kutuplaştırıyor. Bu durum, toplumsal uyumu ciddi şekilde tehdit ederken, geleceğe dair ortak bir yol bulunması için derin bir düşünme ve tartışma gerektiriyor.
Hollanda’da koalisyon hükümetinin, yabancıların şikayetçi olduğu konulara yönelik tutumu, genellikle ülkenin siyasi ve toplumsal dinamiklerine göre şekillenmektedir. Yabancıların en çok şikayetçi olduğu konular arasında ayrımcılık, entegrasyon sorunları, çalışma ve oturma izinleri, vatandaşlık hakları ve güvenlik gibi meseleler bulunmaktadır.
Hükümet, ayrımcılıkla mücadele ve entegrasyon politikaları konusunda genellikle karmaşık bir tutum sergilemektedir. Bir yandan, ayrımcılıkla mücadele etmek için çeşitli yasalar ve politikalar yürürlüğe konulmakta, diğer yandan ise entegrasyon sürecinde yeterli desteğin sağlanamadığı eleştirileri bulunmaktadır. Ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele, hükümet programlarının önemli bir parçası olsa da, uygulamadaki eksiklikler ve sosyal uyum sorunları devam etmektedir.
Çalışma ve oturma izinleriyle ilgili şikayetler, özellikle göçmen işçiler ve mülteciler için önemli bir konudur. Hükümet, bu izinlerin verilmesi ve yenilenmesi süreçlerinde katı kurallar uygulayarak yasadışı göçü ve kötüye kullanımı önlemeye çalışmaktadır. Ancak, bu süreçlerin uzun ve bürokratik olması, göçmenlerin entegrasyonunu zorlaştırmakta ve bazı durumlarda ekonomik katkılarını sınırlamaktadır.
Vatandaşlık hakları konusunda da hükümetin tutumu eleştirilmektedir. Göçmenlerin vatandaşlık sürecindeki zorluklar ve uzun bekleme süreleri, bu alandaki önemli şikayetler arasındadır. Ayrıca, çifte vatandaşlık konusunda da katı politikalar izlenmekte, bu da bazı göçmen toplulukları için sorun teşkil etmektedir.
Güvenlik ve asayiş konuları, yabancıların karşı karşıya kaldığı bir diğer önemli meseledir. Göçmen toplulukları zaman zaman polis ve güvenlik güçlerinin ayrımcı uygulamalarından şikayet etmektedir. Hükümet, güvenlik politikalarını sürdürürken, toplumsal uyum ve güven inşa etmeye yönelik adımlar atmak zorundadır.
Hükümetin bu konulara yönelik tutumunun gelecekte nasıl şekilleneceği, büyük ölçüde toplumsal ve siyasi gelişmelere bağlı olacaktır. Mevcut hükümetin içindeki çatışmalar ve istifalar, bu politikaların daha da karmaşık hale gelmesine neden olabilir. Pieter Omtzigt gibi figürlerin etkisi ve eleştirileri, hükümetin göçmenlere yönelik politikalarını gözden geçirmesine ve daha kapsayıcı adımlar atmasına yol açabilir.
Hollanda koalisyon hükümeti, yabancıların şikayetçi olduğu konulara yönelik tutumunda belirli zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Ayrımcılık, entegrasyon, çalışma ve oturma izinleri, vatandaşlık hakları ve güvenlik gibi alanlarda yapılan eleştiriler, hükümetin bu konularda daha etkin ve kapsayıcı politikalar geliştirmesi gerektiğini göstermektedir. Mevcut siyasi iklim ve hükümet içindeki gelişmeler göz önüne alındığında, yabancılara yönelik politikaların gelecekte nasıl şekilleneceği, yakından takip edilmesi gereken bir konu olacaktır.
Hollanda’daki mevcut siyasi ve toplumsal gerilimler göz önüne alındığında, koalisyon hükümetinin ömrünün çok kısa olabileceğini söylemek mümkündür. Artan kutuplaşma ve çeşitli etnik ve dini gruplara karşı yapılan ayrımcılık, hükümetin istikrarını tehlikeye atmakta ve siyasi krize zemin hazırlamaktadır.
Bu bağlamda, hükümetin bu meseleleri ele almakta ne kadar başarılı olacağı, Hollanda demokrasisinin geleceği açısından kritik bir rol oynayacaktır. Siyasi liderlerin bu zorluklara nasıl yanıt vereceği ve toplumu birleştirmek için ne tür politikalar geliştireceği, hükümetin ömrünü belirleyecektir. Bu yüzden, Hollanda’daki siyasi gelişmeleri yakından takip etmek önemlidir.
Hollanda’da son dönemde koalisyon hükümeti içindeki olumsuz gelişmeler, hükümetin istikrarını ciddi şekilde tehdit etmektedir. İki Devlet Bakanı’nın ve bazı milletvekillerinin istifaları, koalisyonun zayıf noktalarını gün yüzüne çıkarmış ve hükümetin içindeki çatışmaları daha da belirgin hale getirmiştir. Bu durum, hükümetin etkin bir şekilde yönetme kabiliyetini sorgulatmaktadır.
Özellikle Pieter Omtzigt’in tutumu, bu kriz sürecinde dikkat çeken unsurlardan biridir. Omtzigt, dürüst ve açık sözlü yaklaşımıyla bilinen bir siyasetçi olarak, hükümetin politikalarına yönelik eleştirileri ve reform çağrıları ile öne çıkmıştır. Koalisyon hükümetine yönelik eleştirileri ve kamuoyundaki popülaritesi, hükümetin içindeki gerilimleri artırmaktadır. Omtzigt’in tutumu, sadece koalisyon içindeki mevcut huzursuzluğu değil, aynı zamanda geniş çapta bir siyasi değişim talebini de yansıtmaktadır.
Bu olumsuz gelişmeler, koalisyonun uzun ömürlü olamayacağı yönündeki beklentileri güçlendirmektedir. Hükümetin, artan kutuplaşma ve toplumsal gerilimlerle başa çıkmakta zorlanması, gelecekte daha büyük siyasi krizlerin habercisi olabilir. Koalisyon hükümetinin, bu zorlukları aşarak istikrarı sağlaması için önemli adımlar atması gerekmektedir. Ancak, mevcut durum göz önüne alındığında, hükümetin ömrünün kısa olabileceği ve erken seçimlerin gündeme gelebileceği de bir ihtimaldir.
Sonuç olarak, Hollanda’daki mevcut siyasi gelişmeler, koalisyon hükümetinin geleceğine dair belirsizlikleri artırmakta ve Pieter Omtzigt gibi figürlerin etkisiyle, hükümetin ömrünün kısalabileceği yönündeki beklentileri güçlendirmektedir. Bu nedenle, Hollanda’daki siyasi gelişmeleri yakından takip etmek ve olası senaryolara hazırlıklı olmak önemlidir.
TÜRK SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDAN HÜKÜMETE TEPKİLER
Hollanda’da hükümetin yabancılar politikasıyla ilgili tartışmalar devam ederken, birçok kuruluş bu duruma karşı tepkilerini dile getiriyor. Son dönemde artan toplumsal gerginlikler ve entegrasyon konusundaki siyasi söylemler, çeşitli kuruluşların protestolarını beraberinde getirdi. Bu kuruluşlardan bazıları, Hollanda’da faaliyet gösteren Türk İşadamları Derneği HOTİAD ve Türkler İçin Danışma Kurulu (IOT) oldu.
HOLLANDA TÜRK İŞADAMLARI DERNEĞİ HOTİAD, PARLAMENTODA TARTIŞILAN ENTEGRASYON TARTIŞMASINDA DENGEYİ VURGULUYOR
Girişimci örgütü HOTIAD, hem girişimcileri hem de toplumu ilgilendiren konuları gündeme taşımak için milletvekilleri ve sektör dernekleriyle dengeli bir yaklaşımın önemine dikkat çekiyor. Son görüşmelerde, Başbakan Schoof’un başlattığı entegrasyon tartışması ayrıntılı bir şekilde ele alındı. HOTİAD, basitleştirici söylemlerin sonuçlarına karşı uyarıda bulunarak, entegrasyonla ilgili zorlukların ve başarıların dengeli bir şekilde tartışılmasının önemine dikkat çekti.
HOTİAD Başkan Yardımcısı Veysel Hut, “Tüm nüfus gruplarını damgalamak çözümlere katkı sağlamaz,” diyor ve ekliyor, “Biz, her gün eğitim, bilim, spor ve iş dünyasında başarılı olan göçmen kökenli gençleri görüyoruz. Bu gençlerin büyük potansiyeli var, ancak staj ve iş bulma konusundaki ayrımcılık gibi yapısal engeller nedeniyle bazen cesaretleri kırılıyor. Bu, dışlanma duygularını pekiştiriyor ve topluma tam katılımlarını engelliyor.”
HOTİAD, erişilebilir bir toplumun sadece sosyal açıdan adil değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da gerekli olduğunu vurguluyor. HOTİAD’ın Başkan Yardımcısı Veysel Hut, eşit fırsatlar sunan bir toplumun yenilikçiliği ve ekonomik büyümeyi teşvik edeceğini belirterek, entegrasyon politikalarının engelleri kaldırması ve yetenekleri değerlendirmesi gerektiğini vurguladı. Amsterdam’daki son gerginlikler ve siyasi tartışmalardaki kutuplaştırıcı dilin, birleştirici bir yaklaşıma olan ihtiyacı açıkça ortaya koyduğunu belirten Hut, entegrasyon sorunlarının bağlam veya nüans olmadan kullanılmasının toplumsal ayrımları derinleştirdiğini söyledi.
Veysel Hut konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Herkese eşit fırsatlar sunan bir toplum, yenilikçiliği ve ekonomik büyümeyi teşvik eder. Engelleri ortadan kaldıran ve yetenekleri değerlendiren bir entegrasyon politikası, daha sağlam bir ekonomik temel oluşturur ve sosyal uyumu güçlendirir.”
HOTİAD, politika yapıcıları, iş dünyasını, sivil toplum örgütlerini ve eğitim kurumlarını, birlikte yapısal çözümler üretmeye çağırıyor. Bu kapsamda staj ve iş olanaklarının artırılması, ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve eşit fırsatlar sunulması gerektiğini belirten Hut, girişimcilerin bu süreçte kilit rol oynayabileceğini ve farklı bakış açılarına sahip olmanın yenilik ve büyümeye katkı sağlayacağını ifade etti.
Amsterdam’daki son gerginlikler ve siyasi tartışmalardaki kutuplaştırıcı dilin kullanılması, birleştirici bir yaklaşıma olan ihtiyacı açıkça ortaya koyuyor. Veysel Hut, bu konuda da şunları söylüyor: “Sorunları dile getirmek gereklidir, ancak ‘entegrasyon sorunu’ gibi terimlerin bağlam veya nüans olmadan kullanılması toplumsal ayrımları derinleştirir.Bu sadece ilgili toplulukları etkilemekle kalmaz, aynı zamanda girişimcilik ortamı üzerinde de etkileri olur.”
HOTİAD, politika yapıcıları iş dünyası, sivil toplum örgütleri ve eğitim kurumlarıyla birlikte yapısal çözümler üretmeye çağırıyor. Bu, staj ve iş olanaklarının artırılması, ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve eşit fırsatlar sunulması anlamına gelir. Girişimciler bu süreçte kilit rol oynar.
Veysel Hut, “Girişimciler, açık iş yerleri yaratarak ve göçmen kökenli yetenekli gençlere fırsatlar sunarak fark yaratabilirler,” diyor ve ekliyor: “Bu sadece sosyal politika ile ilgili değil, aynı zamanda ticari başarı ile de ilgilidir: Takımlar içinde farklı bakış açılarına sahip olmak yenilik ve büyümeye katkı sağlar.”
Gençlerin tam olarak tanınması HOTİAD, üçüncü ve dördüncü nesil göçmen kökenli gençlerin tam anlamıyla Hollandalı olduğunu vurguluyor. Veysel Hut, bu konuda’da, “Onların kökeni Hollanda’dır. Bu gençleri sözde bir köken ülkesiyle ilişkilendirmeyi bırakmalıyız.” diyor.
Veysel Hut, son olarak şunları söylüyor: “Herkesin başarılı olma şansı bulduğu bir toplum için birlikte çalışmanın zamanı geldi. Büyümeye ve eşit fırsatlara yatırım yaparak sadece sosyal uyumu değil, aynı zamanda güçlü bir ekonomi de inşa ederiz.”
TÜRKLER İÇİN DANIŞMA KURULU İOT’DEN SERT ELEŞTİRİ
Türkler İçin Danışma Kurulu (IOT) Başkanı Zeki Baran, Amsterdam’da yaşanan son olayların ardından bazı politikacıların entegrasyon konusundaki söylemlerini sert bir şekilde eleştirdi.
Baran, Hollanda hükümetinin bazı politikacılarının kutuplaştırıcı ve ayrımcı söylemlerinin toplumsal uyumu zedelediğini belirtti.
CDA lideri Bontenbal’ın entegrasyon krizinden bahsetmesi ve Devlet Bakanı Nobel’in Müslüman gençlerin Hollanda normlarına uymadığını iddia etmesi, Baran’ın tepkisini çekti.
IOT, antisemitizmin asla haklı çıkarılamayacağını vurgulayarak, Amsterdam’da yaşanan olayların ardından Yahudi vatandaşların büyük korkular yaşadığını belirtti. Baran, antisemitizmin Netanyahu ve Wilders gibi isimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü ve bu tür söylemlerin toplumsal barışı tehdit ettiğini ifade etti. Ayrıca, bazı gençlerin kötü davranışlarının tüm İslami kökene sahip göçmenlere atfedilmesinin haksızlık olduğunu belirterek, entegrasyon konusunda daha yapıcı ve birleştirici bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini savundu.
Baran, tüm demokratik güçlerle birlikte hareket ederek eşit haklar ve eşit muamele için mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Hollanda’nın da göçmenlerin ülkesi olduğunu ve bu nedenle herkesin toplumsal uyumu sağlamak için sorumluluk alması gerektiğini belirtti. Baran, provokasyonlara kapılmadan, topluluklar arasında bağlantılar kurarak ve demokrasi ile hukuk devletini savunarak hareket edilmesi gerektiğini söyledi.
HOLLANDA DİYANET VAKFI EĞİTİM KONUSUNDA HÜKÜMETİ ELEŞTİRDİ
Hollanda Diyanet Vakfı, Yasa Tasarısının Temel Haklar İçin Tehdit Olduğu Konusunda Uyarıyor
Hollanda İslam Vakfı, 149 camiyi temsil eden bir kuruluş olarak, Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı’nın (OCW) 4 ila 17 yaş arasındaki çocuklara verilen gayri resmi eğitime müdahale etmeyi amaçlayan yasa tasarısına karşı bir açıklama yaptı.
ISN, yaptığı açıklamasında, “Kendi OCW memurlarının uyarılarına, Eğitim Müfettişliği ve devlet avukatının eleştirel görüşüne ve camiler, kiliseler ve spor kulüpleri gibi çeşitli organizasyonların geniş itirazlarına rağmen, hükümet, gayri resmi eğitimi denetim altına almak ve tamamen yasaklayabilmek için planlarını kararlılıkla sürdürüyor” diyerek bu tasarının ileriye dönük olduğunu vurguladı.
Vakıf, gayri resmi okullarda “anti-demokratik eğitim” ile mücadele adı altında vatandaşların demokratik ve hukuki temel haklarının ihlal edildiği konusunda uyarıda bulunuyor. “Bu yasa tasarısı, din, eğitim ve dernek kurma özgürlüğü gibi temel haklar için bir tehdit oluşturuyor.”
Yasa tasarısı, “Vatandaşlığın, politik görüşlerin ve dini veya yaşam felsefi inançların” belirli kişisel verilerinin kaydedilmesini öngörmektedir. “Bu, vatandaşlarda güvensizlik ve korku duygularına yol açmaktadır. Bu yasa tasarısının temelini oluşturan belirsiz tanımlar ve çerçeveler, uygulanmasında keyfiliğe olanak tanımaktadır. Bu durum, gayri resmi eğitimdeki ebeveynler, öğretmenler ve gönüllüler arasında endişe ve belirsizlik yaratmaktadır.”
Vakıf, “Yasanın gerekliliğinin damgalayıcı bir şekilde çerçevelenmesi ve yetersiz temellendirilmesi, temel hakları zayıflatan düşüncesiz bir politikaya işaret ediyor. Sorunların, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerine müdahale ederek ele alınması kabul edilemez” diyor.
Vakıf, camilerdeki eğitimin çocukların olumlu kimlik gelişimine katkıda bulunduğunu vurguluyor. “Dini eğitim, ahlaki çerçeveler, birliktelik ve toplumsal katılım sağlama konusunda kritik bir rol oynamaktadır. OCW’nin önerisi, bu değerli pratiği ciddi şekilde engelleme tehlikesi taşıyor.”
Bu nedenle Vakıf, hükümeti ilgili tarafların endişelerini ciddiye almaya ve yasa tasarısının gerekliliğini yeniden gözden geçirmeye çağırıyor. Vakıf’a göre, demokratik değerleri ve vatandaşların temel haklarını hem saygı duyacak bir politika oluşturmak için gayri resmi eğitim sağlayıcıları ile işbirliği yapmak önemlidir.
BU AKŞAM ÖNEMLİ BİR TOPLANTI VAR
Hollanda hükümetinin uygulamak istediği çirkin politikayı kınamak için, bu akşam bir toplantı yapılacak.
Birlikte Düşünme ve Tartışma Platformu’nun bu etkinliği “Politik Kafe”de düzenleniyor.
Bu konudaki bilgi şöyle:
Tarih: 26 Kasım 2024
Saat: 19.30 – 22.00
Yer: 1e weteringsplantsoen 2 c, 1017 SJ Amsterdam
Konuşmacılar:
Saida Derrazi: Etkinlik başkanı ve moderatörü, aynı zamanda Comité 21 Mart’ın başkanı.
Robert Soeterik: Antropolog ve Orta Doğu uzmanı. “Filistin’in Tahribatı” gibi kitapların yazarı. Amsterdam’daki olaylarla ilgili karakteristik bir analiz sunacak.
Chris Kaspar de Ploeg: Araştırmacı gazeteci ve “Ukraine in the Cross¬re” kitabının yazarı. Amsterdam’daki olayları yakından takip etmiş ve analiz etmiş bir siyasetçi.
Abdou Menebhi: EMCEMO’nun (Euro-Mediterraan Centrum Migratie & Ontwikkeling) başkanı ve eski KMAN (Komité Marokkaanse Arbeiders in Nederland) başkanı. Göçmen kökenli vatandaşların eşit haklar mücadelesinde uzun süredir aktif.
Mustafa Ayrancı: Hollanda Türk İşçi Birliği (HTIB) başkanı. 1970’lerden beri göçmen kökenli işçilerin ve ailelerinin hakları için mücadele eden bir siyasi aktivist.
Etkinlik, Hollanda’da aşırı ulusalcı sağın yükselişi karşısında barışçıl siyasi aktivizmin nasıl sürdürülebileceği ve toplumsal uyumun nasıl sağlanabileceği konularında önemli bir platform sunmayı amaçlıyor.
YAZARLAR
28 dakika önceYAZARLAR
1 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce