Habip Hamza ERDEM
‘Bilimsel düşünce’ye ancak ‘ideolojik kalıp’ların kırılarak ulaşılabileceğini söylemiştik.
Ne var ki, burada ‘felsefî bakış’, ‘bilim yöntemi’, ‘zamanın ruhu’, ‘çağının çağdaşı’ ve benzeri onlarca terim, anlayış ve kavramın işin içine karışacağı apaçıktır.
Bununla birlikte, bütün bu ‘düşünce örgüsü’ üç ana grupta toplanabilir.
Kuşkusuz bunların başında ‘Kuram’ (teori) yer alacaktır. Ki o da, bireyin ‘kendisi’, ‘özne’ ya da ‘somut insan’ ve onun ‘sosyal konumu’nu (ya da sınıf) da içermektedir.
İkinci küme, var olan ‘ideoloji’ ya da ‘zamane kültür’ (culture monadaine) ve ‘eylem etiği’nin (éthique de la parxis) birlikte yer aldıkları bir küme olmaktadır.
Üçüncü küme ise, o ‘düşünce’nin eyleme geçtiği ‘bilinçli eylem’ (conscience pratique) ya da ‘eylem bilinci’ diyebileceğimiz küme olmaktadır ki, burada Sokratçı sorgulama (maïeutike) ve eğer sabit fikirli değilseniz değiştirmekten çekinmeyeceğiniz bir ‘bilimsel ahlâk’ ya da ‘namus’a sahip olunma hali söz konusudur.
Özde Michel Clouscard’ın formüle ettiği bir tasarıma göre açıklamaya çalıştığımız bu ‘üçlü küme’nin her bileşeninin ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.
Kuram
Özne-vücud
Sosyal sınıf
İdeolojik varlık
Zamane kültür
Eylem etiği
Bilinçli Eylem
Sokratçı sorgulama
Geçici Ahlâk
Örneğin daha çok ‘kuram/eylem‘ ikilisiyle açıklanan örgüde, ‘ideoloji’ ya görmezden gelinmekte ya da zaten ‘kuram’ın içinde varsayılmaktadır.
Sonra ‘kültür’ denildiğinde, başka yerlerde karşı çıkıp açıklamaya çalıştığımız gibi, ‘zamanın ruhu’ terimiyle karıştırıldığı ve aslında ‘zamane kültür’ (culture mondaine) olduğunun altını çizelim.
W, V, Y, Z kuşağı gibi ‘kuşak’ların ‘kültür’ü yerine bir ‘zamane’ (mondaine) kültürden söz edilebilir ki buna ‘egemen’ ya da yaygın kültür de denilebilir.
Bu ideolojik küme içinde bir ‘eylem etiği’ vardır ama, bilinçli eylem kümesinde bu, aşılabilecek bir ahlâk (moral provisoire) olmaktadır ki, buna ‘bilim ahlâkı’ da diyebiliriz.
Kaldı ki bu üç ‘küme’nin bir diyalektik devinim içinde olduğu kabul edilecek olursa, bütün bu ögelerin her birinin de bir ‘değişim/dönüşüm’ geçirecekleri kabul edilebilir.
Açıklanması gereken ‘Sokratçı sorgulama’ ise, Platon’un hocası Sokrat’tan aldığı ‘maïeutike’ yöntem ya da biraz ‘hınzırca’ diyebileceğimiz bir ‘diyalog’la, gizlenen gerçeği araştırma ya da soruşturmadır diyeceğiz.
İşte bir düşüncenin ‘bilimsel’ bir nitelik kazanması için, bu üç kümenin her aşamasından (ya da ‘düzey’i de denilebilir) geçmesi ve ya da bu aşamalardan birine takılı kalmaması gerekmektedir denilebilir.
Burada belki de en çok tartışılacak ‘öge’, özne-vücud (corps-sujet) olup onun ‘öznelliği’ ya da ‘sübjektifliği’ olacak ve yine onun ‘sosyal konumlanışı’ ya da ‘sınıfsallığı’ olacaktır ki, ileride bu konuyu da açmaya çalışacağız.
Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, örneğin Z kuşağı’nın sınıfsal bir karakter taşımadığına ilişkin değerlendirmelerin kendisi doğrudan ‘sınıfsal’ olup, ‘zamane kültür’ün ‘egemenliği’nin bir göstergesidir.
Hele bu, bir de ‘karşı konulmaz’ bir ‘zamanın ruhu’ diye yorumlanacak olursa, ne bilimsel bir ‘düşünce’ye ve ne de dünyayı anlayıp/dönüştürmeye olanak kalacak demektir.
Güzel Türkçemizle ‘akıntıya kapılmış olmak’tan başka bir şey olmayacak demektir.
Bu yazıyı sonlandırırken, ‘teknoloji’ ile ‘bilim’i birbirlerinden ayırmak gerektiğini ve teknolojinin ‘göz kamaştırıcı’ gelişmelerine karşın, kamaşmayı önleyici ‘maïeutike’ sorgulanın her aşamada yapılması gerektiğinin altını çizelim.
(Sürecek)
YAZARLAR
Az önceYAZARLAR
4 saat önceMANŞETLER
4 saat önceYAZARLAR
5 saat önceYAZARLAR
5 saat önceYAZARLAR
20 saat önceYAZARLAR
20 saat önce