Yakınmalar/ 1

Yakınmalar/ 1

ABONE OL
19 Haziran 2024 13:52
Yakınmalar/ 1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

*Bugünlerde Z KUŞAĞI üzerinde yoğunlaşıyor toplumsal yaşamda tartışmalar ama daha öncesinde de…

Küreselleşme Kuramı bağlamında; KÜRESEL KİMLİK, KÜRESEL YURTTAŞ kavramları belletilmeye çalışıldı tüm Dünyalılar’a küresel egemen güçler tarafından… Doğal olarak bizim aydınımsılar / ikinci cumhuriyetçiler / halkların kardeşliği bölücüleri bu kavramların en önde gelen savunucuları oldular. Çünkü nefret ettikleri ULUSAL KİMLİK yerine KÜRESEL KİMLİK kavramı

Yetişti imdatlarına…

Bu bağlamda kriterler belirlendi. Önemli olan ULUS DEVLET, ULUSAL KİMLİK ya da ULUSALCILIK değil, KÜRESELLEŞME KURAMI ve bu kuramın kavramları önemliydi. Örneğin; çok dilli olmak (en az 2 ya da 3 yabancı dil bilmek) gibi… Üst düzey eğitimli olmak (ki akademik kariyer yapmak) gibi… Toplam Kalite standartlarına uygun, uluslararası presentable görünüm vs. vs.

Ve onların söylemlerine göre; tümden gelim değil, tüme varım önemliydi. Daha açık bir deyişle toplumun tamamının nitelikli olmasından çok, bireylerin teker, teker nitelikli olması önemliydi ki nitelikli bireyler çoğaldıkça nasıl olsa toplum da nitelikli olurdu.

Oldu da… Ne oldu?… Nitelikli bireyler oldu; tek, tek nitelikli, yetenekli, donanımlı bireyler oldu. Sonrasında sınırlar açıldı. Ve onlar bu kuramları ileri sürenlerin ülkesine gittiler ki bu aldatmacanın sonunda yaşanan olaylara BEYİN GÖÇÜ denildi. Bu göçle eş zamanlı göçler de oldu. Arap Baharı’nın ve Ortadoğu petrol savaşlarının etkisiyle MÜLTECİLER, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle İKLİM GÖÇMENLERİ… Kevgire dönen sınırlarımızdan da içeriye ilkel, eğitimsiz, çağdışı insanımsılar doluştular. Onların gelişiyle de ülkemiz İNSAN ÇÖPLÜĞÜ oldu.

Ve kurnaz Batılı bir kez daha özkaynaklarımızı aşırdı; ama bu kez yetişmiş insan kaynaklarımızı aşırdı.

*1982’de Rio’da Dünya Çevre Konferansı toplanana kadar, bu denli KÖPEKÇİLİK yoktu.

O konferansta siyasal ve sosyal hakların yanında, üçüncü kuşak haklar adıyla yeni bir haklar dizini duyuruldu tüm dünyaya… Üçüncü kuşak haklara göre; çevre hakkı, kadın ve çocuk hakları, özellikle de eşcinsel hakları veeee hayvan hakları sıralandı…

Küresel egemenler / efendiler; ulus devlet yerine, küreselleşme kuramı bağlamında KÜRESEL DEVLET kavramını tüm dünyaya dayatmaya, ulus devletleri yıpratmaya yöneldi.

Dolayısıyla KÜRESEL DÜŞÜN, YEREL DAVRAN ilkesiyle de bu üçüncü kuşak alt başlığı altında sıralanan “türedi” haklar aracılığıyla, insanlara birbirinizle tartışın / kavga edin / bölünün / ayrışın, birbirinizle uğraşırken de ulusal devletiniz, ulusal kimlik bilinciniz, ulusal birliğiniz bozulsun amacını uygulamaya sokmuş oldu.

Özünde Machiavelli’nin BÖL-YÖNET ilkesini uygulamaya koydu.

Sonuç ortada; insanlar pek çok alanda ve anlamda kamplara ayrıldı, birbiriyle didişiyor.

Oysa 90’lı yıllara kadar bütün dünyada köpeklerin bu denli üremesine asla izin verilmiyordu.

Üstelik küresel iklim değişikliği bağlamında; yok oluş sürecine giren dünya ve insanlık… ki önce insanların yok olacağı, insanların yok olmasının ardından insanlar tarafından beslenen kedilerin ve köpeklerin; kolaycı beslenmeye alıştıkları için besin bulamadıklarından kitlesel olarak ölecekleri bilimsel araştırmalarla öne sürülmektedir.

İnsanlara hakaret eden şu “bilinçsiz” hayvan aşıkları, günü birlik değil, uzun dönemli düşünmeyi, geleceği görmeyi öğrenseler iyi olur.

*Yine kavurucu yaz sıcakları, yine başladı orman yangınları… Oysa bu topraklarda… Timur’un filleri, Ankara ormanlarında gizlendi. Ama bugün tek bir ağaç gölgesi kalmadı bebelere; Türkiye çölleşiyor. Doğan bebesine, evlenen gencine ağaç diken bu halk, nasıl oldu böylesine ağaç düşmanı?… Ülke çöl, sel sularından göl… Türkiye çöl oluyor diye yıllardır uyarıyor NASA…Ama kime tasa?… Herkesin derdi; ne yazık ki parayla dolacak kasa…

Hey Türk! Titre ve kendine dön. Yoksa yaklaşıyor ölümcül bir son. Ülken çölleşiyor; ağaçsız bırakma toprağını!

Ve sen Türk; Törensel günlerde söylemlerle konuyu gündeme getirmek yetmez. Uygulamaya geç; çölü değil, yeşermiş toprağı seç!

Yaşadığımız şu günler Kurban Bayramı ise 17 Haziran Günü de Toprak Bayramı’dır.

Ey Türk halkı yarınların için, güvenli geleceğin için bu bayramı içtenlikle kutla!

*Sanal ortamlarda düşüncelerinizi, bilgi birikimlerinizi, yorumlarınızı yaptığınızda; size sövgülerle karşılık verenler, sokak kullanımıyla küfredenler ne kadar çok değil mi?

Ne yazık ki uygar insanlar gibi tartışma kültürü yok bu ülkede…

Çünkü…

Cahil, bilgisiz, akılsız, kaba gücüyle dahası ilkel benliğiyle üstün geleceğini sananlar…

Ki onlar hayvanların birbirlerine kükreyerek güç gösterisi yapmaları gibi…

Kaba kuvvetle, kaba sözle, zorbalıkla…

Bir başka deyişle ilkel benliklerinin dürtüleriyle, tıpkı 4 ayaklılar gibi…

Üstünlük kuracaklarını sanıyorlar oysa yalnızca ve yalnızca ne kadar ilkel olduklarını dışa vurmuş oluyorlar o küfürbaz dilleriyle…

Üstelik her geçen gün sayısal olarak daha da çoğalıyorlar.

Öyle ki küfürbaz sayısındaki artışla, cahil / bilgisiz / id aşamasında kalmışlar arasındaki artış ilişkisi; doğru orantıyla açıklanabilir.

*13 sayısı kimilerine göre uğurlu… Kimilerine göre uğursuz. Ve de olunca bu halk kitap okumayan bir şuursuz… Bilmez ki gerçeğini, aslını İsa ve havarilerini tanımlayan, simgeleyen bu 13 sayısının… Yine de 13’ün uğuruna ya da uğursuzluğuna takar mıydı kafasını yüzde 99’u Müslüman geçinen bu halk?…

Din adına ya da geleneksel yaşamlar bağlamında; batıl, bağnaz, yoz, yobaz ne varsa ekinimizde, kültürümüzde ya İsa’nın ya da Musa’nın mirasıdır.

Ne yazık ki halkımız da Batılıdan batıl olan ne varsa almış da… Bilimsel, uygar, çağdaş olan ne varsa onlardan uzak durmuş, onlardan yana etkilenmemiş de, esinlenmemiş de…

Durum böyle olunca ne demokrasi, ne insan hakları, ne hoşgörü; kişilik yapılanmasında yer edinememiş. İşte böyleleri için daha ilk çağlarda “Sizin sessizliğiniz onayınızdır” demiş PLATO… Gerçi buna benzer bizimkiler de “sükut ikrardan gelir” demiş.

Yoksa bu düzende “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dercesine, ülke genelinde olan, bitene susanlar için mi bu sözler söylenmiş?…

*Avrupa Birliği’nin Bütçesi’nin yüzde 50’si tarım işkoluna yönelik yatırımlara ayrılıyormuş. Türkiye’nin Bütçesi’ninse yalnızca yüzde 4’ü tarım işkoluna ayrılıyormuş.

Üstelik Türkiye bir zamanlar Rusya ile birlikte buğday üretiminde başa güreşir, dört mevsim Güneş’le kucaklaşan bu topraklarda bolluğun, bereketin tohumları yeşerirdi.

Ne yazık ki Bütçe’nin yüzde 4’lük tutarı tarımsal yatırımlara ayrılınca, sonucunda bu ülke de açar elini yabana patates için, soğan için, arpa için, buğday için…

Elbette ki yönetenleri sorumsuz, yönetilenleri de tembel olunca… Bebelerinin de, dedelerinin de açlıktan benizleri solunca… Ne ülke kalkınır, ne de gönenç içinde yaşar ulus… Ne tezgah dokur, ne makina işler. Bu gidişle aç kalanlar, tokları da şişler.

Nasıl gerçekleşti bu akıl almaz işler?… Mezarında kemikleri sızlar Kurucumuz, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal’in; “Türk Milleti çalışkandır” dedim ama nasıl olur da ben gerçekleri göremedim derken… Ve tembelliğin koynunda özbenliği yitip giderken Ulusun Efendisi Köylü’nün; yabanın ürettiklerini afiyetle yerken…

Acaba der miydi tek bir söz “çalışkanlık” meziyeti hakkında şu TEMBEL milletine O Ulu Önder ve acaba EFENDİLİK payesi verir miydi bugün köle konumundaki o köylüsüne?…

 

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP