Milliyetçilik Ve İlker Başbuǧ (3)

Milliyetçilik Ve İlker Başbuǧ (3)

ABONE OL
22 Nisan 2024 14:08
Milliyetçilik Ve İlker Başbuǧ (3)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Habip Hamza ERDEM

Gördük ki, milliyetçilik konusuna öznel ve nesnel yaklaşım yerine; Ulus’a bir yandan, ‘hukuksal’ olarak evrensel, enternasyonalist yaklaşım; diğer yandan kan, kültür ve ecdat bağlamında ‘organik’ bir yaklaşım söz konusu olabilmektedir.

Millet yerine ‘Ulus’ kavramının kullanılması ise, sıradan bir ‘sözcük’ün değişik bir kullanımından çok, Cumhuriyet anlayışı ile birlikte o eski sözcüğün kavramsal bir nitelik kazanmasındandır.

Kellerman’ın ‘Vive la Nation!’ (Yaşasın Ulus!) diyerek, büyük harfle başlayan ve Fransız halkına bir ‘yücelik’ yükleyen bir Ulus’tan söz ettiği kesindir.

Nitekim Mustafa Kemal’in konuşmalarında ‘Yüce Türk Milleti’ diye başlayan hitabının da, kanımızca, aynı bağlamda söylenmiş olduğunu, yoksa bir ‘ırk’ın yüceltilmesi anlamında kullanılmadığının altını çizelim.

Millet’in ‘yüceliği’, onun Cumhuriyet’e ait olmasından gelmektedir; onun ‘karakteri yüksek’, ‘çalışkan’ ve ‘zeki’ olması eğer ‘ezelden’ geliyor idiyse, bu ‘nitelik’lerini en azından son beş-altı yüzyılda niye ortaya koymamıştır diye sorulabilir.

Öte yandan, Ernest Renan’ın (1823-1892), 7 yaşında 1830 Devrimi’ni, 25 yaşında 1848 Devrimi ve IInci Cumhuriyeti, 47 yaşında Paris Komünü’nü yaşayarak görmüş olduğu için, Ulus kavramının organik ve hukuksal yorumları arasında bir ‘gel-git’ yaşadığı düşünülebilir.

Nitekim 1871 Paris Komünü ertesinde, Renan’ın organik yaklaşımdan uzaklaşarak enternasyonalist bir yaklaşımı benimsediği söylenebilir.

Bir toplumun ‘Ulus’ olarak örgütlenmesinin, bir ‘tarihsel süreç’ içinde, ekonomik ve politik çıkarlarının şekillenmesine bağlı olduğunu söyleyen Renan, ulusal ‘nitelik’in bir ‘veri’ olmayıp ancak mücadeleyle elde edilebileceğini (se conquiert) ileri sürmektedir.

Fransa’da ‘sosyal liberal tarihçilik’ diye bilinen ve 1834 yılında François Guizot tarafından kurulan Fransa Tarihi Komitesi (Comité de l’histoire de France), 1884 yılında  Tarihsel ve Bilimsel Araştırmalar Komitesi (Comité des Travaux Historiques et Scientifiques- CTHS) adını alarak günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır.

Türkiye’de Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasıyla ne kadar benzeştiği ortadadır.

Çünkü, gerek Fransa ve gerekse Türkiye’de, örneğin Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin kurulması, ilgili ülkenin tarihsel iktisabat diyebileceğimiz (patrimoine archivistique) bir envanteri çıkarmanın yanısıra, bunu yeni bir ‘ulusal temel kurmanın meşuiyeti’ni (la légitimité d’une refondation nationale) sağlamaya yöneliktir.

Renan da, Rousseau’nun ‘ortak ben’ (moi commun) kavramını kullanırken, bunun da yine ancak toplumsal uzlaşı arayışının bir sonucu (conquise par l’opération du pacte social) olarak elde edilebileceğini söyleyecektir.

‘Ulusal kimlik’ (nationalité) konusu ise, bir başına üzerinde durulacak bir konu olup günümüzde bile ‘sorun’ yaratabilecek bir boyut taşımaktadır.

Kuşkusuz, ‘ulusal kimlik’, ‘Ulus’un ‘hukuksal çerçevesi’nin çizildiği toprak (yani Vatan) ile doğrudan ilişkili olup, orada geçerli olan Politik İrade’ye (Volonté politique- yani Devlet’e) bağlıdır.

Öyleyse hukukçu ve filozofların ‘evrensellik seçenekleri’, politik İrade’nin koyduğu çerçevenin dışına taşmayacaktır, ama Dil, Din, Irk’a dayalı her ne varsa, akıl ve bilimin ışığında yeniden değerlendirilebilecektir.

Bir kez daha, ‘Ulusal kimlik’ ya da ‘ulusallık’ın, gökten ya da geçmişten gelen bir ‘veri’ olmadığı ve akıl ve bilimin ışığında yönetilen ‘Devlet’çe belirlendiği görüşüne gelmiş bulunuyoruz.

Şu koşulla ki, ‘Devlet’in, çağdaş bilim ve evrensel hukuk ilkelerine uymak zorunluluğu olsun.

Örneğin Türkiye’de, son dönemde, bol keseden dağıtılan ‘vatandaşlık’ın, ‘ulusal kimlik’le ne kadar bağdaşıp bağdaşmadığı ancak ve sadece ‘akıl ve bilim’ ölçütlerine vurularak değerlendirilebilecektir.

Ki, bu ölçütlere uyulduğunu ileri sürmek, ancak ‘akıl ve bilim’den ne kadar uzaklaşılmış olduğunun göstergesi olabilecektir.

Burada bir parantez açarak, Türkiye’de kendilerini en keskin ‘Milliyetçi’ olarak görenlerin, şu son ‘vatandaşlık dağıtma’ konusunda seslerinin çıkmamasını, en hafif deyimle ‘akıl, bilim ve ahlâk’tan yoksunluklarına bağlamak mümkündür diyeceğiz.

Nitekim Renan, “N’abandonnons pas ce Principe fondamental que l’homme est un être raisonable et moral avant d’être parqué dans telle ou telle langue, membre de telle ou telle race, adhérent de telle ou telle culture” diye yazacaktır.

(Sürecek)

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP