Laiklik ve demokrasi

Laiklik ve demokrasi

ABONE OL
26 Şubat 2024 13:40
Laiklik ve demokrasi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mehmet Halil ARIK

Atatürk, Laiklik insan olmaktır derken, bir ölçüt koyuyordu zihnindeki aydın kavramına…

Ve laikliği Cumhuriyet felsefesinin ve rejimin merkezine oturtuyordu.

Bu temel öyle sağlam kurulmuştu ki, bunca tarikat, şeyh, mürit, mürteci türediler ve onlara en yüksek perdeden kol kanat gerenler, yukarılardan aldıkları açık desteklere rağmen temelden yıkıp kendi rejimlerini kuramamışlardır.

Ülke dört bir yandan sarmalda… Hem içerden hem dışardan!

Bir yandan diyaneti de yanına çeken tarikatlar eliyle, bir yandan da yüksek mahkemeler arasında yaratılan kaosla… “Var olma” sınavından geçirilmekte ülke. Yıllardır “laiklik” üzerinden yürütülen sınavda, Türk halkının dirençli duruşu karşısında %100 başarılı olamayanlar, bu kez “hukuk” üzerinden bir darbeyle taktılar ikinci halkayı.

Bu esaret halkasını da boynuna geçirtmeyecektir Türk halkı.

*

Önemle aktarılması gereken en temel bilgi şudur: Laiklik her şeyden önce en akılcı ve hakça bir yöntemle, inanç farklılıklarından, dini kuralların tamamından bağımsız bir ahlak sistemi ortaya koymaktadır.

Bu ahlak sistemi, hukukun da, kısaca anayasal düzenin de vazgeçilmez hükmüdür. Ülkede özlenen huzur ve hoşgörünün de anahtarıdır.

Çağdaş ahlak anlayışı olarak tanımladığımız laiklik kavramının özünde zorlama yoktur. Özgürlükler buradan başlar. Aklın iradesini kullanabilen her birey böyle bir olguyu kendi iradesi ile zaten gönüllü kabulleneceği için de “demokratik düşünce laiklik ile başlar” söylemi mutlak doğrudur. Laiklik toplum üstü bir otorite olmamakla birlikte toplumsal hoşgörüde ana amildir. Bu ana amile açılan savaş doğrudan insanlığa açılan savaştır ki, “iyi” adına her ne varsa tamamına ihanettir.

Kişiler, inanç farklılıkları dahil her çeşitten düşünce farklılıklarına ancak laiklik kavramı ile sahip olabilirler. İşte biz bu farklılıkları savunabilme olanaklarının tamamına düşünce özgürlüğü diyoruz. Böyle bir özgürlük devlet kurar ama yıkmaz!

Laiklik, aklın kullanım alanının sınırlanmasına karşıdır. En çok da dogmalara, “kutsal” diye belletilip tartışmaya kapatılanlara karşıdır; ahlaki ve vicdani sorumluluğu gereği, kutsallar dahil, maddi ve manevi her konuda tartışmaya açıktır. Akla dayalı her türlü araştırma, soruşturma, sorgulama taraftarıdır. Laikliğin kabullenemediği tek şey, “sorgulamadan kabullenmek”tir. Bireylerin özgür iradelerinin emrinde olması gereken akıl devreye sokulmadan duydukları üzerinden fikir sahibi olunabileceğini zannetmek kişinin kendisine salt haksızlık değil, saygısızlıktır da… Daha ötesi aklına ihanettir. Çağdaş, aydınlık ve ileri bir toplumda “nakil” değil akıl hakim kılınmalıdır. Eğitimin temel işlevi de aklı devreye sokmak değil midir? Ancak o zaman “Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” olunur.

Bu cümleden olarak, Laik bir toplumda, teolojik ve metafizik “mutlaklara”- değiştirilemez kabullenmelere yer yoktur.

Laikliğin özünde, bireysellikten çok toplumsallık vardır. Özgürlüğün, sosyal adaletin, bireysel insan haklarının ve toplumsal huzur ve güvenin temel öğeleri de laikliğin savunu alanına dahildir. Hem de sadece bu dünya için de değil, öteki dünya için de! Manevi huzurun da gerçekleştirilebileceğini bir ahlaki sistemdir laiklik.

Bireysellikten ziyade bütüncüldür, toplumsaldır, evrenseldir.

Akılla başarmanın, aydınlanmanın kapılarını açar laiklik. Kayırmayı ve kayırılmayı değil, liyakatı temel alır laiklik.

Dogmalardan, metafizikten, kutsal adı altında değiştirilemezliklerden, gerilikten, kör itaat ile bağlanılmış otoriteden ve hatta onun yarattığı korkulardan ancak bu yolla kurtulabilir insanoğlu.

Son cümlemiz demeyelim de temel cümlemiz şu olsun:

Laik yönetim anlayışı, düşünce, inanç, siyaset ve ibadet olgularını yasalarla birbirinden ayırarak, her birinin diğeri üzerinde egemenlik kurmasını önleme ilkesini temel alır.

Demokrasiyi ilkeleştirmiş bir yönetim anlayışı bu temel ilkenin dışında bir başka çıkış yolu aramaya gerek duymaz. Duyuyorsa öncelikle, benimsenen sistem demokrasi değildir, olsa olsa ilkel bir teokrasi yönelimidir.

Türkiye Cumhuriyeti bu ilkelliği tam 100 yıl önce reddetmiş ve Anayasa’sına “Cumhuriyet” kavramının hemen yanına laiklik ilkesini silinemez harflerle kazımıştır. Ne birinden ne de ötekinden vazgeçer bu halk; vatanından ve bayrağından vazgeçmeyeceği gibi.

Gelenler bir gün gidecektir elbet! Demokrasinin gereğidir bu.

Laiklik ve Cumhuriyet ise ülkede payidar kalacaktır. Bu da çağdaşlığın direği ve gereğidir.

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP