DEM Parti CHP’yi fıtık edecek

DEM Parti CHP’yi fıtık edecek

ABONE OL
12 Şubat 2024 10:47
DEM Parti CHP’yi fıtık edecek
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ömer ALPDOĞAN

Batı illerinde büyükşehir belediyelerinde “kent uzlaşısı” ile aday çıkarmak isteyen DEM Parti, merakla beklenen aday açıklamalarını sürekli erteliyor..

Yeni bir erteleme olmazsa, bugün ya da yarın adaylarını açıklamaları bekleniyor..

Parti üst yönetiminin açıklamalarına göre, kent uzlaşısı sağlanamayan illerde DEM Parti kendi adaylarının çıkaracak..

DEM Parti’nin adaylarını açıklamayı ertelemesi DEM Parti tabanından çok CHP’yi geriyor..

DEM Parti adaylarının açıklamadığı için, CHP’de pazarlık masasında olduğu ileri sürülen büyük ilçeleri bir türlü açıklayamıyor..

Parti Meclisi kararları DEM Parti kararlarına koşut olarak erteleniyor..

Ankara’da Çankaya, İstanbul’da Kadıköy, Bakırköy, Esenyurt, Beykoz gibi ilçelerde adaylar bir türlü açıklanamıyor..

CHP’nin açıklamak için DEM Parti’nin adaylarının beklediği ilçeler arasında Adana’dan da Seyhan, Çukurova ve Yüreğir ilçeleri bulunuyor..

CHP, Seyhan, Çukurova ve Yüreğir de dahil söz konusu ilçelerde DEM Parti’ye göre aday açıklayacak..

DEM Parti’ni aday gösterdiği yerlerde farklı profilde, açıklamadığı yerlerde farklı profilde aday çıkarmayı planlıyor..

Örneğin kent uzlaşması sağlanması ve Dem Parti’nin aday çıkarmama kararı aldığı yerlerde DEM Parti yönetimine ve tabanına da hitap edebilecek adaylar çıkaracaklar..

DEM Parti de bunu bildiği için olacak, aday açıklamalarını erteledikçe erteliyor..

Ekrem İmamoğlu ne yapacağını şaşırıyor..

Özgür Özel, demli çaydan nefret edecek hale geliyor..

CHP yöneticileri nerdeyse fıtık olacaklar..

Doğrusu söylemek gerekirse, DEM Parti aday açıklamalarını 19 ya da 20 Şubat’a bırakması durumunda CHP Genel Merkezi nasıl bir yol izleyecek çok merak ediyorum..

 

Mihail Çakır

Mihail Çakır, bir Gagauz (Gökoğuz) Türk’ü..

Hıristiyan inancında ve bir din adamı..

Büyük bir Türk milliyetçisi..

Türklüğe çok büyük hizmetler etmiş bir kişi..

Gagauz (Gökoğuz)  Türkleri’nin soy bilinci için ömrünü adamış bir Türk milliyetçisi; eğitimci, yazar, kültür adamı, şair, tarihçi, din adamı…

Otuzdört kitabın ve “Gagauzların Tarihi ve Etnografik Özellikleri” adlı kitabın yazarı…

“Gagauzların Tarihi ve Etnografik Özellikleri” Gagauz Türkleri ve Türk dünyası açısından çok önemli bir yapıt..

Mihail Çakır, Gökoğuzların Türkçeyi kaybettiğinde Türklüğünü kaybedeceğinin bilincindedir.

Bunun için köy köy gezerek çocuklara, gençlere Türkçeyi öğretir.

Bu çalışmaları 40 yıl aralıksız sürdürür.

Her köye yetişemeyeceğini anlayınca 1931’de Bükreş Büyükelçimiz Hamdullah Suphi Tanrıöver’den yardım ister.

1931 yılında Bükreş’e elçi olarak tayin edilen Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mihail Çakır’ı tanımış ve önemli bir Türk milliyetçisi olduğunu Atatürk’e haber vermiştir.

Mihail Çakır’ın bu yardım isteği Atatürk tarafından karşılıksız bırakılmaz.

Bölgeye Türkçe öğretimi için hemen 30 öğretmen gönderilir,

300 Gökoğuz genci üniversite öğretimi için Türkiye’ye getirilir..

Ve Atatürk de hizmetlerinden dolayı Mihail Çakır’a bir diploma ve nişan göndermiştir.

Bu “Türklüğe Üstün Hizmet Nişanı” dır.

Atatürk’ün, Mihail Çakır’ı tanıması Hamdullah Suphi kanalıyla oldu…

13 yıllık Bükreş büyükelçiliği döneminde Hamdullah Suphi :

– Türkçe eğitim veren 26 okul açılmasını sağlar.

Türkiye’den getirdiği kitapları bu okullarda okutur.

Başarılı Gagauz çocukların Türkiye’de öğrenim görmesini sağlar.

Yaşar Nabi Nayır da 1936’da Balkanlar’a yaptığı gezide Kişinev’de Mihail Çakır’ın evinde misafir olmuş ve “Balkanlar ve Türklük” (Ankara 1936) adlı eserinde ondan övgüyle bahsetmişti..

Mihail Çakır, yapıtları ve düşünceleri ile Gagauzlara millî bir kimlik kazandırmış, onlara nereden geldiklerini ve bundan sonra varlıklarını nasıl sürdüreceklerini öğretmiştir.

kitaplarının çoğunun dinî olmasının en başta gelen nedeni, din ve ibadet dilini Türkçeleştirerek Rum ve Bulgar kilise mücadelelerinin Gagauzlar üzerindeki asimile politikalarını etkisiz hâle getirmektir.

Türkiye’de Müslüman görünümlü Arapçı yobazlar Türk düşmanlığı yaparken, kurulduğu günden bu yana Cumhuriyet düşmanlığı yaparken, Atatürk düşmanlığı yaparken Gagauzya’da bir Hristiyan Papaz can çekişen Türklüğü yeniden ayağa kaldırmıştır.

Türk milliyetçisi yayınevlerinin, geleneksel ve dijital medyadaki Türk milliyetçisi yayın yapan kuruluşların Mihail Çakır’ı bugünkü ve gelecek kuşaklara tanıtması ve unutturmaması önde gelen ödevleri arasındadır.

Mihail Çakır’ın tüm kitapları, makaleleri yeniden yayınlanmalıdır..

Türk milliyetçisi yayın organlarının kutsal görevi bir an önce yerine getirmeye çağırırken,  1861- 1938 yılları arasında yaşayan büyük Türkçü Mihail Çakır’ı saygı ve minnetle anıyorum..

 

İlk evlilik sözleşmesi Anadolu’da yapıldı

Türk Medeni Kanunu’nda yapılan değişiklikle “evlilik sözleşmesi” 1 Ocak 2002’de yaşamımıza girdi..

Aslında öyle olduğunu sanıyoruz..

Halbuki ilk evlilik sözleşmesi dört bin yıl önce Anadolu’da yapılmıştı..

Kayseri’nin merkezinde yapılan kazılarda bulunan dört bin yıllık bir Asur tableti, bilinen en eski kısırlık teşhisi ile eski bir evlilik sözleşmesidir.

Kil kaydı, çiftin düğün tarihinden itibaren iki yıl içinde hamile kalmaması durumunda, kadının kocanın taşıyıcı anne olarak bir köle kız tutmasına izin vermesi gerektiğini söylüyor.

Yakın zamanda Jinekolojik Endokrinoloji dergisinde duyurulan keşif, Kapadokya tabletleri olarak bilinen binden fazla antik Asur tabletinin 1925’te bulunduğu yer burasıdır.

Yakın zamanda keşfedilen tablet, bilgisi Anadolu’ya Asurlu tüccarlarla gelen çivi yazısı kullanılarak Akad dilinin Eski Asur lehçesiyle kil tablet üzerine yazılmış eski bir evlilik öncesi anlaşmadır.

Evlendikten sonra iki yıl içinde çocuğun doğmaması  olarak tanımlanan kısırlık durumunda ne yapılması gerektiğini belirtiyor: “Kadın köle, ilk erkek çocuğu doğurduktan sonra azat edilecek ve ailenin sahipsiz kalmaması sağlanacaktı.”

Tablet, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor ve insan kısırlığının bilinen en eski sözü olarak kabul ediliyor.

Mısırlıların da evlilik sözleşmesini yaptığını İsa’dan Önce 170 yılına tarihlenen evlilik sözleşmesinden anlıyoruz..

Mısır’daki Ptolemaios Hanedanı Dönemi’nden (İÖ 170) kalma evlilik sözleşmesinin ön tarafında kurallar, arka tarafında ise sözleşmeye tanıklık eden kişilerin adları bulunuyor.

Bu belge de bilinen en eski papirüs evlilik sözleşmesi özelliğini taşımaktadır..

Belge, İ.Ö. Asyut, Mısır Ptolemaios Hanedanı Dönemine aittir. Antik Mısır’ın Son Hanedanları Dönemi’nde (İ.Ö. 661-332) Evlilik sözleşmeleri kayda geçirilmeye başlandı ve İ.S. birinci yüzyıla kadar devam etti.

Genelde erkek tarafından hazırlanan sözleşme, her iki tarafın nafaka ve mal varlığı konusundaki haklarını gösteriyordu.

Yasalara göre evliliklerin kayda geçirilmesi zorunlu değildi.

Pa-igesh ile Ta-tiyemhotep arasında imzalanan bu evlilik sözleşmesi, papirüs üzerine demotik yazıyla (hiyeroglif ile akraba bir tür resim yazısının halk tarafından kullanılan yalın türü) yazılmış.

Sözleşmede erkek, boşanma durumunda otuz gün içinde belirlenen miktarda parayı ödeme şartını kabul ediyor.

Kadınsa, evlilik anlaşmasında belirtilen mal varlığının üçte birini ve hatta daha fazlasını alabiliyor.

O döneme ait bir çok sözleşme evlilikten doğan çocukların erkeğin varisi olarak yetiştirilmesini şart koşuyor.

Papirüsün arkasında ayrıca sözleşmeye şahitlik eden sekiz kişinin adları var.

Bu sözleşmenin yazıldığı çağda kadının kocasını terk etmesi mümkündü.

Boşanma nedenleri arasında, taraflardan birinin zina yapması, kadının dünyaya varis getirememesi, erkeğin kadından hoşlanmaması veya başka bir kadınla evlenmek istemesi yer alıyordu.

Bu arada, boşanmanın nedeni ne olursa olsun, kadının kocasından yardım alma hakkı vardı.

Boşanmanın ardından her iki taraf da evlenmekte serbestti.

Yani demem odur ki, evlilik sözleşmeleri, yeni  çağın bir getirisi değildir ve evlilik kurumu kadar eskidir..

Evlilik sözleşmesinin ilk ortaya çıktığı yer ise Anadolu..

Anadolu insanı, belleğinde yaşadığı için günümüzün evlilik sözleşmesiyle ilgili yasayı kolaylıkla kabul etmiş ve uygulamaya başlamıştır..

Eğer, siyasetçiler size bir şeyi ilk kez getirdiklerini söylerlerse, inanmadan önce şöyle bir belleğinizi, genetik bilgilerinizi, kodlarınızı bir zorlayın derim…

 

Yunanlı Ord. Prof. Dr. Dimitri Kitsikis’ten önemli saptama

“Batılılar bizi kışkırtana kadar Osmanlı’yı Ermeniler ve biz Yunanlılar yönetiyorduk. Diğer Devşirmeler de bizim emrimizde idi.

1821 Yunan isyanı, Dünya’nın en akılsız, en ahmak isyanıydı. Osmanlı idaresindeki Yunan halkının isyan etmek için hiçbir nedeni yoktu. Askerlikten muaf idik. Özgür ve zengin yaşıyorduk. Boğaz’ın iki yakasında ve Marmara Denizi’nin çevresindeki köşklerde, yalılarda  yaşıyorduk. İstanbul, Ege adaları, İzmir ve Muğla gibi en güzel  yerlerde vardık. Mora’da, Atina’da, Eğriboz’da mutlu bir yaşantımız vardı.

Düşünün Fatih İstanbul’u fethediyor, Türk olan Vezir-i azam Çandarlı Hali Paşa’yı idam ediyor, yerine Yunan asıllı Zağanos Paşa’yı getiriyor, Fatih’in has adamı Zağanos Paşa oluyor.

İstanbul’un fethi ile Yunan ahali için değişen bir şey olmuyor.

Ardından Rum Mehmet Paşa serasker yapılıp, Karaman Türklerinin üzerine yollanıyor, Konya’daki asi Türkmenler yerle bir ediliyor.

Bu yüzden diyorum ki; 1821’lerdeki Yunan kalkışmaları Yunan halkı için felaketin başlangıcıdır. Batılıların gazına gelip, kendi imparatorluğumuzu (Osmanlı) yıkıp, bu kıytırık devleti (Yunanistan) kurduk.

1922’de Mustafa Kemal Paşa Ege, İstanbul ve Karadeniz’deki 3000 yıllık Yunan varlığını bitirmiştir. Bu, Yunan ahmaklığının bir sonucudur.

Amerikalılar, 1947’de Truman Doktrini ile, Anglo-Sakson planını uygulayıp, tekrar  Türk-Yunan konfederasyonu kurmak istediler. Çünkü Yunan’ın  ve Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşması Amerika’nın menfaatlerine aykırıydı. Biz de  güçlü Ruslardan korktuğumuz için, Türkiye yerine, ABD’ye yanaştık ama bu da hatadır.”

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP