Eleştiri-Yorum

Eleştiri-Yorum

ABONE OL
9 Mart 2023 10:20
Eleştiri-Yorum
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

*Kanada bayrağındaki yaprak; bilir misiniz hangi ağacın dalındandır?

İngilizcesi Mapple Valnut; Türkçesi “akça ağaç” olan ağacın yaprağından… Hani şu son yıllarda da krep ve waffle’larda kullanılan o gözde, leziz şurup var ya, onun elde edildiği ağacın yaprağı imiş Kanada bayrağındaki o kocaman yaprak…

Çünkü dünyada en çok Kanada’da yetişirmiş bu ağaç ve Kanadalılar kıvanç duyarlarmış bundan, bu nedenle de kondurmuşlar bayraklarına akça ağacın yaprağını… Üstelik de ekonomilerine katkısı öylesine çokçaymış ki bu nedenle de pek severlermiş, korurlarmış akça ağaçlarını…

Oysa bizim ülkemiz…

Giderek çoraklaşırken, ormanları yakılıp, kesilip, yok edilirken… İnsanın Tarih kitaplarında yazan bilgilere, karşı çıkası geliyor, bunlar masal mı, mitoloji mi, yoksa gerçek tarih mi diye sorası, sorgulayası geliyor.

Neden mi?

Tarih diyor ki Yıldırım’ı yenen Timur, Ankara’nın ormanlarına saklamış savaşçı fillerini ve Yıldırım’ın ordusunu bozguna uğratmış, devletini yıkmış ve Yıldırım’ı da kafeste gezdirmiş.

Ankara’nın ormanları mı? Bu anlatılanlar; gerçek mi, yalan mı, yoksa şaka mı? Hani nerede Ankara’nın ormanları? Ankara dediğin bir çorak kent, bir bozkır…

Pekiyi bugünün bebelerine; nasıl kanıtlayabilirsin Bursa’nın yeşil bir kent olduğunu? Nerede yeşili, nerede ormanları, sokaklar boyu yükselen sıra meşeleri, akasya ve manolya ağaçları ve de özellikle tarihi çınarları, hani nerede?

Ve Didim; son 7 yıldır yaşadığım yeşil, şirin bir belde… İşte hepimiz tanığız; eriyip, bitiyor gözlerimizin önünde… Üstelik 2023 genel yönetim seçimleri yaklaşırken; çok katlı yapılaşma, yeni yerleşmeler için verilen vaatler eşliğinde, herkes Didim’i “kalkındırmak için değil ama” büyütmek için büyük bir yarışta… Ve yeşil alanları talan etmek için avına atlamaya hazır vahşi hayvanlar gibi “bütün siyasal partilerin” yandaşları da pusuda…

Ve sonra dönüp, bakıyoruz; Kanada’nın bayrağına, üzerinde bir ağacın yaprağı… Halkının gönencinde can yoldaşı, ortağı…

Bizlerse; kuru soğana, patatese ve bir ağacın gölgesine muhtaç, bir kaç adım sonrasında belki de hepimiz kalacağız aç… Ama yine de açmıyoruz gözümüzü, buna karşın uyanıkların her an gözü aç, açık, kaçırmak, aşırmak, çalmak için doğal kaynaklarımızı, kamusal varlıklarımızı…

2023 yılının belki Mayıs ayında, belki de Haziran ayında yapılacak genel seçimde, gerçekte geleceğimizi, yarınlarımızı belirleyeceğiz, hangi yolda yürüyeceğimize karar vereceğiz. Oylarınızı verirken bu gerçeği anımsayın ve iyi düşünerek verin oylarınızı, lütfen!

*Berlin Duvarı yıkılıp, Sovyetler Birliği de dağılırken; o günlerde televizyon yansılarında bir elma, bir parça sosis için uzun kuyruklar oluşturmuş Moskovalıları izledikçe… Hem şaşırır, hem de gülerdik. Çünkü duvar yıkılıp, demir perde yırtılıp da, bu ülkeleri diledikleri gibi sömüremeyince Rusya; halkı mahkum olmuştu açlığa…

Ve o günlerde ülkemiz; enflasyon canavarına karşın, yine de kendi, kendine yetebilen, kendi tarım ürünleriyle halkını doyurabilen bir ülkeydi.

Oysa şimdi; dünyanın 20 büyük ekonomisiyiz diye gezerken havalı, havalı halkın çoğunluğu patates-soğan kuyruklarını yaşadı. İleri demokrasimizde çoğunluk TCK 299 nedeniyle davalı mahkeme kapılarında… Yunanistan, Portekiz, İspanya derken neredeyse “iflas” etme sırası ülkemize geldi.

Bugün dostumuz varsayılan Rusya daha bir kaç yıl öncesinde “domatesleriniz, şeftalileriniz ilaçlı” diyerek, geri gönderirken Türk mallarını; unutmadık o günleri, Rus halkı nasıl da güldüler bizlere, votkalarını yudumlarken keyifle…

*Amerikan’ın Salem köyünde, cadılık suçlaması gerekçesiyle 1692’de genç kızları yakmış yobaz Amerikalılar…

Ve 1857 yılında; daha iyi koşullarda çalışmak isteyen dokuma işçisi 129 kadın üstüne kapılar kitlenerek yakılmışlar diri, diri sömürgenlerin katillerinin eliyle…

Cenazelerin kaldırıldığı gün on binden çok sayıda kişi katılmış bu saygı törenine…

Daha sonrasında Alman Sosyal Demokrat Partili Clara Zetgin’in önerisiyle 8 Mart Kadınlar Günü olarak anılmaya başlamış dünya genelinde…

Ve 1975 yılında, elbette ki Feminist Duygu Asena’nın da katkılarıyla, anma gününden çok, kadınların feministçe başkaldırılarının ve giderek de amacından bütünüyle saptırılarak yiyip, içip, göbek atmalarının günü oldu ülkemizde…

Üstelik bu gün yakılarak öldürülen 129 kadın işçicinin anılması ve kadın emeğinin öneminin vurgulanması gereken bir gün olacağına, yozlaştırıldı ve “kadınlar çiçektir, hakları için sokaklarda dans edecektir” kutlamalarına dönüştürüldü.

Ey kadınlar! Hiç sordunuz mu kendinize; acaba bu gün ne tür haklar tanıdı size?..

Seçme mi, seçilme mi? Eğitim mi? İstihdamda öncelik mi? Ne tür haklar; söyler misiniz bize?

Size her türlü haklarınızı tanıyan, siyasal, sosyal, hukuksal tüm haklarınızı tepeden inme ve altın tabakta sunan; ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ’dir. Ama her nedense o günü hiç anmaz, şenliklerle kutlamazsınız. Acaba niye?

8 Mart mı? Yalnızca bir anma günüdür; yakılarak öldürülen 129 kadın emekçiyi anma günüdür. Ve sizler için de sömürgenlere, vahşi kapitalizmin acımasız efendilerine karşın; emek gücünüzle direnme, karşı koyma, güçlenme ve bilinçlenme günüdür.

Bugünün anlam ve önemini gerdan kırıp, kalça titretmeye indirgeyenlere karşı; bilinçlenin!

Sizi çıtkırıldım, duygusal, güçsüz, korunası varlıklar olarak görmek ve evlerinize göndermek için çabalayan güçlere karşı gelin!

İşliklerinizi, atölyelerinizi, fabrikalarınızı; asla terk etmeyin!

Emeğinizle, alın terinizle kazanın!

Daha sonrasında eğlenmek için göbek de atarsınız, gerdan da kırarsınız, ama sizi yanlış yönlere çekmeğe çalışanlara kanmayın, yenilmeyin!

Haklarınız; ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ’nde…

8 Mart günlerindeyse; vahşi kapitalizmin sömürgenlerine karşı emeğinizin gücüyle kadınca dayanışma ile dik başlı olmanın günü olmalıdır. Sunarım bilginize !

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP