Gençlik ve çalışmak

Gençlik ve çalışmak

ABONE OL
28 Şubat 2023 14:58
Gençlik ve çalışmak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

Şu güzelim kent Didim’de; trafik kurallarına uymayan gençleri gördükçe…Kahve köşelerinde haylaz, haylaz pinekleyen gençleri gördükçe…Özellikle de gençleri; emlakçı kapısında ayakçılık, orada burada kahvecilik, garsonluk yapanları izledikçe… Ne olacak bunların yarınları, yarın nasıl doyacak karınları diye kaygılanmadan edemiyor olgunluk çağını yaşayanlar…

Sorarsan herkes eğitimli; ama eğitimlerini aldıkları işlerle “iştigal” eyleyenler de yok. Kim bilir belki de diplomaları da yok da “kompleksten” üniversite mezunuyuz diyerek insanları kandırıyorlar. Kim bilir?…

Ben on yaşlarımdayken ki yıl 1964 oluyor. Herkesin dilinde “Almanya’ya çalışmaya gitmek” söylemi ve özlemi vardı. Çocukluk ya bizde ki de babamıza sorardık; “biz neden gitmiyoruz Almanya’ya?… Biz de gidelim”…

Babam bizi yanıtlardı; “bu ülkede çalışana iş var, ekmek var” derdi ve sürdürürdü sözlerini” O gidenlerin çoğu; bir baltaya sap olamamış, okulunu yarım bırakmış haylazlar takımı” diyerek…

İşte böyle düşünen babam ve onun kuşağı; Tanrı’ya şükredip, Devlet Baba’ya güvenir, evlenip çocuk yetiştirirlerdi. Çocuklarının flört etmesi ve siyasete ilgi duymaları onları öfkelendirmek için yeterliydi. Benim kuşağımsa; siyasetten uzak kalırsa, biberonunu yitirmiş bebek gibi ağlar.

Günümüz gençliğine gelince; bizden ve bizden öncekilerden çok daha başka bir ilişkiler ağı içinde yaşıyorlar. Ama bizler de ısrarla onların siyasete bulaşmalarını, “memleket meseleleri”ne ilgi duymalarını, geleceğe yönelik “bekaa” sorunlarına kafa yorup, faka basmamalarını istiyoruz. Birileri bir şeyler söylediklerinde yalnızca düz cümleleri değil, satır aralarını da okumalarını, söylenmeyenleri de anlamalarını, algılamalarını istiyoruz. Ama kimin umurunda? Gençliğin ayağı yokluk, yoksulluk, güvensizlik çukurunda ama akılları hep havada; hava dediğin de internet, telefon, televizyon, bilgisayar oyunları, yoksa hava kirliymiş, gelecekte soluk alınamayacakmış çevreye yönelik duyarsızlıktan… Dertleri bile değil…

Bilindiği gibi özlem duyduğumuz, yaşam koşullarını yakalamağa çalıştığımız şu Batı toplumlarında herkes olaylarla ilgili ama siyasetle değil. Neden? Çünkü herkes için güncel olan, önem taşıyan olgular, olaylar, oluşumlar başka, başka olabiliyor. Eğer bu böyle olmasaydı; herkesin ilgisi aynı konuda yoğunlaşsaydı, işte bu durumda tek tip toplum modelinden söz edilirdi.

Örneğin; bu toplumda herkes sporcu, siyasetçi ya da sanatçı olurdu. Ama bu durumda da toplumda çok renklilik, çok seslilik olmazdı.

Ülkemizde de 1980 öncesinde; kendini her şeyden soyutlamış, siyasetten başka konularda tartışmayan, tartışamayan bir genç kuşak vardı. Bugünün genç kuşağının donanımlı, iyi yetişmiş olanları, birkaç dil bilen, üniversite diplomalı ve daha ötesinde akademik kariyer yapmış olanları… Genellikle eğlenmesini de, çalışmasını da, güncel olaylara ya da geleceğe yönelik konulara ilgi duyup, bu konularda tartışmasını da çok iyi biliyorlar. Ama bir başka bölümü de 21. yüzyılda yol alırken dünya; onlar din bezirganlarının eteğine yapışmış, at gözlüklerini takmış, 6.yüzyıl koşullarıyla günümüzün gerçeklerinin dışında bir yaşam için “abicilik” ve “ablacılık” yapıyorlar.

Elbette ki bunların dışında bir başka gurup da negatif zekalarıyla (ki bunlara kurnazlar topluluğu diyebiliriz” çalışmadan para kazanmanın, eskilerin deyişiyle “hap yap, para kap” ilkesiyle dolandıracağı kişileri arıyor. Ağına kimi düşürebileceğinin arayışı içinde ne okul, ne de doğru değerlere yönelik bir akıl erdeminden uzak yaşıyor.

Oysa Türk toplumunun değer yargılarına göre; “çalışmak ibadetle eş tutulan kutsal bir eylem” olarak değerlendirilir. Ve dökülen alın teri karşılığında “helal” kazanç sağlamak amaçlanır. Örneğin; çalışma süresi olan 8 saat geçsin de nasıl geçerse geçsin anlayışı, öğünülecek değil, yerinilecek bir düşüncedir. Erdemli her insan günde 8 saatlik süreç için emeğini satarken; bunu gerçekten verimli geçirip, geçirmediğinin de hesabını yapan insandır.

Bugün herkes işsizlikten yakınıyor. Doğrudur, işsizlik vardır. Ama kimlere?… Daha çok “ne iş olursa yaparım abicim” diye tanımlanan eğitimsiz, uzmanlaşmamış ve “lümpen proletarya” olarak tanımlanan işsiz, güçsüz takımına… Onlar da “sabır ve sebat” göstermeyip, alın terinin ve emeğinin karşılığında alacağı parayla yetinmeyince… Boş gezerek ailesine yük oluyor ya da “marjinal” işlerde yer alıyor. Çünkü televizyon dizilerinde gördüğü yaşama ulaşabilmesi için; günde 8 saat, asgari ücretle çalışmak onu düşlerine götürmüyor. Onlar çok, çok daha çok paranın peşinde…

Gençler!… Biliniz ki “gençlik” sonsuz değil, sınırlı bir süreçtir. Gün gelecek yaşam yolculuğunuz yıllar içinde size kim bilir ne handikaplar getirecek?… Ne sorunlarla karşılaşacaksınız?… İşte o günler geldiğinde “ah keşke!” dememek için önce iş… Önce çalışmak… Ama emek vererek ve alın teri dökerek; yasal yollardan para kazanmak, saygın meslekler edinmek için çalışmak, çabalamak, kazanmak… Bu ülke çalışana iş verir, aş verir, eş ve aşk verir.

Unutmayınız ki gelecek sizindir. Atalarımız ne demişler?… Ne ekersen, onu biçersin!… İster tarlaya buğday, arpa, soğan ek… İster emeğinle çalışarak alın terini dök… Karnın doyacaktır ve geleceğin de güvence de olacaktır. Hani nerede iş, nerede çalışacağım, fabrika mı kaldı, hepsinin kapısına kilit asıldı diyecek olursan… Bunun hesabını da TBMM’de oturan 600 ayrıcalıklıya sor; bakalım ne diyecekler sana?… Ne zaman mı?… Elbette ki 2023 yılının Mayıs ya da haziran ayı geldiğinde ve seçim sandığı önüne konduğunda… Onlara soru sormak senin yasal hakkın, onların da sana yanıt vermek görevleri… Ey Genç; sunarım bilgine!…

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP