Depremin depreştirdiği duygular

Depremin depreştirdiği duygular

ABONE OL
8 Şubat 2023 18:29
Depremin depreştirdiği duygular
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Zeki SARIHAN

İşin esası şudur ki, yerküre bizim istediğimize göre hareket etmiyor. Biz onun yasalarına uymak zorundayız. Yaşanan her doğal yıkımdan sonra bize bir kez daha hatırlatıyor. Yapılarımızı nereye konduracağımızı ve hangi malzemeyi kullanacağımızı söyleyip duruyor. Ne var ki, yaşadıklarımız doğanın lisanı hal ile söylediklerinin bir kulağımızdan girdiğini, diğerinden çıktığını gösteriyor.

Sonuçta enkaz haline gelen kentler, yıkıntılar altında feci bir şekilde can verenler, sakat kalanlar, mahvolan millî serveteler…

Felaket, bütün takımlarını toplayıp geliyor. Yollar tıkanıyor, doğal gaz ve elektrikler kesiliyor. Sular akmaz oluyor, haberleşme kesintiye uğruyor, araçlara benzin bulunamıyor…

Krizlere karşı iyi örgütlenemediğimiz, böyle zamanlarda daha iyi anlaşılıyor. Okullarda kâğıt üzerinde yangın ekipleri kurulur, herkesin görevi saptanır ve imza altına da aldırılırdı. Sonra hiç kimse görevini hatırlamazdı. Depremden 24 sat sonra bile kurtarma ekiplerinin ulaşamadığı yıkıntılar oluyor.

MİLLÎ DAYANIŞMA

Milletin nasıl bir topluluk olduğu böyle zamanlarda anlaşılır. Türk milleti, herhalde diğer milletler gibi felaketler karşısında dayanışma, yardımlaşma duygularıyla doludur. Mahallede bir ev tutuşmuşsa herkes hiç değilse yangına kovasını alarak koşar. Yurtsuz kalanlara evini açar. Azdan az, çoktan çok yiyeceğini paylaşır. Yanan evin sahibine dargın bulunan biri bile kenarda durup seyretmeye ar eder. Şimdi Türkiye’ye birçok ülkenin yardıma koşması gibi. Bu duygunun altında yatan, kendisinin de bu tip felaketlere uğrayabileceğini düşünmesidir. Örgütlenmiş toplumlarda bu tip felaketler karşısında kargaşaya yer yoktur. Görevlilerin işbaşı yapması yeter. Diğerlerimizin kalabalık yapmaktan uzak durması daha iyidir.

Şimdi, 6 Şubat 2023 günü, Kahramanmaraş Merkezli 7.7, bir gün geçmeden 7.6’lık iki yıkıcı yer hareketi, toplumsal felaketler karşısında sosyalizm ilkelerinin yeniden gündeme getirdi. Her şeyden önce sosyalizmin insan odaklı politikası yürürlüğe girmiştir. Her şeyin başı insan ve onun yaşamasıdır. Mal, mülk, rütbe, filan partinin seçmeni olmak gibi kavramlar geçersizdir. Kurtarıcıların en büyük çabası, insanı ölümün elinden çekip almaktır. Kadın olsun, erkek olsun, çocuk olsun veya patron olsun, kapıcı olsun. Orada insan yaşatılması gereken en değerli varlıktır.

Felaket, insanlar arasındaki eşitliğin yürürlüğe konulmasını zorunlu kılıyor. Herkesin su, yiyecek, battaniye, çadır ihtiyacı eşittir. Yıkılan apartmanların sahipleri ile kiracıları, fabrikaların patronları ile işçileri de eşit muamele görür. Depremin olduğu saatten beri, hırslı politikacıların rakipleri hakkında sarf ettikleri ötekileştirici, hakaret dolu söylemleri şıp diye kesildi! Sürekli olması gereken insana saygı birkaç günlüğüne de olsa yürürlüğe girdi. Türk, Kürt, Arap, şu partili, bu partili kalmadı, hepsi olması gerektiği gibi eşitlendi.

Deprem sosyalizmi kavramı, benim kafama 1999 Adapazarı Depreminde dank etmiş ve “Deprem Sosyalizmi” yazısını yazmama neden olmuştu. Bunu 28 Ocak 2020’de Elazığ Depremi nedeniyle bir kez daha hatırladım ve paylaştım. Her doğal ve toplumsal felaket karşısında sosyalizmi hatırlamaktan daha doğal ne olabilir? Sömürü, tahakküm ve yalan üzerine bina edilmiş kapitalizmin burada esamisi bile okunmaz.

SOSYAL FELAKETLER SÜRÜYOR

İnsanoğlunun karşılaştıkları felaketler, yalnız doğal afetler değildir. İlkçağ’da insanların büyük çoğunluğunun efendilerin kölesi haline gelmesinin yarattığı yıkıntı, bütün insanlığı ilgilendiren bir felaket değil midir? Hem de bin yıllarca süren! Bu sosyal felaket, biçim değiştirerek günümüzde de devam ediyor. Kimisi saraylarda keyif çatıyor, kimi tek gözlü, iki odalı sağlıksız koşullarda ömür tüketiyor. Kiminin yediği önünde, yemediği arkasında, kimi pazar artıklarını toplayarak nefsini köreltmeye çalışıyor. Okullarımız bile ayrı. Kesesine güvenen özel okulları tercih ediyor, bazısı devlet okullarında talim zorunda kalıyor.

Ölenleri geri getirme dışında son deprem yıkımının açtığı yaralar şu veya bu biçimde sarılacaktır. Fakat sosyal eşitsizliklerin yalnız insan psikolojisinde değil, sosyal yaşamda açmaya devam ettiği yaralar nasıl ve ne ile sarılacak? Bunu dert eden insanımızın sayısı ne kadar? Her ne kadarsa birleşmelerinin, bir güç olarak ortaya çıkmalarının ve milleti temsil hakkını kazanmalarının önündeki engeller nelerdir? (7 Şubat 2023)

zekisarihan.com

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP