Nelerle uğraşıyoruz?…

Nelerle uğraşıyoruz?…

ABONE OL
28 Ocak 2023 11:44
Nelerle uğraşıyoruz?…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

Sabah, akşam televizyon kanallarında, gazete sayfalarında hekimler ve beslenme uzmanları öğütler veriyor; dengeli beslenmenin nasıl olması gerektiğine ilişkin… Ve sıralıyorlar önerilerini, dengeli beslenme için, neler yenmesi gerektiğini…

Hekimlere, beslenme uzmanlarına göre gerekli olan besin gurupları da kısaca şöyle sıralanmış:

Birincisi; süt ve süt ürünleri… İkincisi; et ve et ürünleri… Üçüncüsü; tahıllar… Dördüncüsü; sebze ve meyveler… İşte bu dört ana besin gurubunu eğer bir arada alırsanız bir öğünde ve elbette ki her yeni günde; dengeli beslenmiş olacaksınız konuyu bilenlere göre…

Üstelik örnek yemek adı da veriyorlar, dört besin gurubunu de içeren, hem de Türk mutfağından…ki o yemek yoğurtlu, etli biber dolması… İçindekilerinin ne olduğuna bakarsak, nelerden üretildiğinin açılımını yaparsak; et de var, pirinç de, dolmalık biber de, hele de üzerine yoğurdu da dökünce… İşte tam da uzmanların önerdiği gibi dört dörtlük beslenmiş olursunuz, içinize sine, sine yiyin afiyetle…

Ama nasıl olacak afiyet, nasıl konacak sofralara ziyafet?…

Ülkede hayvancılık mı kaldı?… Tarımcılık mı kaldı?… Bağcılık, bahçecilik mi kaldı?… En önemlisi de zeytincilik mi kaldı?…

Televizyon kanallarında, hazır tavuk ürünlerine ilişkin reklamlardan geçilmiyor. Bu reklamları görenler, sanacaklar ki bu ülkede adım başında tavuk üretim çiftlikleri var, tavuk besiciliği yapılıyor. Oysa tavuk üreticileri kan ağlıyor; bir haftadır civcivler aç, açlıktan birbirlerini yiyorlar diye… İyi de tavuk üreticisi böylesine kan ağlarken; “neşeli” piliçlerden üretilen tavuk kanat ızgaralar, özellikle de Amerikan markalı tavuk baget satanlar; bu ülkede tavukçuluk da ölmüşken, hammaddelerini, daha çık bir deyişle tavukları, butları, kanatları nereden buluyorlar?… Nereden bulup da ızgaralarda pişirip; müşterilerine sunuyorlar?…

Ülkemizdeki çiftlikler iflas ettiklerine göre; bu tavukların geliş adresi nere?…

Tahıllar Okyanus ötesinden geliyor yıllardır. Et dediğin Arjantin’den… Gerçi Hindistan’ın “kutsal/Tanrı” ineklerini bile yetkilileri/kurnaz tilkileri, sezdirmeden halkına, sattılar el altından ülkemize… Zeytinyağı alınıyor bir avuç toprağı olan Yunanistan’dan… Soran olursa Suriye ile kavgalıyız ama, patatesleri sürüldü pazarlarımıza… Sebze, meyve tezgahlarında; bu toprağın ürünleri, bu halkın ürettikleri çoktandır çekildi piyasadan… Dışarıdan gelenlerse eskilerin dediği gibi “el yakıyor” ve ucu, ucuna geçinmeğe çalışan halk pazarcı tezgahlarına uzaktan bakıyor.

Ama uzmanlar; durmaksızın televizyonlarda, gazetelerde açıklamalar yapıyor; dört besin gurubu her gün olacak sofranızda diye…

Be hey uzmanlar; sizler bu kadar yabancı mısınız ülkenize ve halkınıza?…

Bir kere ülkede enflasyon canavarı; iyicesine azmanlaşmış, fiyatlara yetişebilene aşk olsun. Diyelim ki… Tamam eyvallah; cepte para var, cüzdan dolu ama pazar torbası yine boş… Çünkü insanın alası gelmiyor yabanın malını…

Kim bilir hangi koşullarda yetiştirmiştir yaban bu ürünleri?… GDO’lu mu, kanalizasyon sularından dolayı mikroplu mu, yoksa kimyasal gübrelerden dolayı aşırı toksitli mi?…

Doğrusu gözler Yerli ve Milli ürünleri arıyor.

Yıllar öncesinde, 25 Kasım 2010 gününde, NTV haberde duyurulmuştu; Brezilya’nın ATAFONA kasabasında denizin 3 metre içeri girip, evleri yıktığına ilişkin duyumlar.

Yine aynı günlerde Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan İklim Raporu’nda da Kutuplarda ısınmanın arttığı açıklanmıştı.

O günlerde “koyun kaval dinler gibi” aldırmıyorduk bu olan bitenlere…

Ne yazık ki artık ülkemizde de hortum felaketiyle baş başa kalınıyor, ülkemizde de aşırı yağış nedeniyle canlı cansız tüm varlıklarımızı sel alıp götürüyor, yel üfürüp yerle bir ediyor. Seralar sular altında kalıyor. Ve en acısı ölümcül kayıplar oluyor.

Dün yaban ülkelerinde yaşananları, felaket filmi izler gibi izlediğimiz ve bize bir şey olmaz diye kendimizi avuttuğumuz doğa olayları, artık bizim de kapımızda, denizlerimizde, kentlerimizde, topraklarımızda ne yazık ki…

Küresel İklim Değişikliği kaynaklı bu sorunlarda; dizginlenemez doğa olaylarının karşısında, insanların hiç mi suçu yok?… Nasıl olmaz?… Hem de öylesine çok ki…

Bir zamanlar Timur’la Yıldırım’ın savaşında, Timur’un fillerini gizlediği ormanlar, nasıl ki yok edildi tarım alanı açmak amacıyla…n Nasıl ki Yeşil Bursa’nın ormanları yakılarak, yapılaşmaya açıldı ve griye boyandı kent, doyumsuz yap-satıcılarca… Nasıl ki Antalya turizm kentine dönüştürülmek adına, kurban edildi çarpık yapılaşmaya…Yalnızca Antalya mı?… Tüm Ege ve Akdeniz kıyıları; yeşilinden koparıldı, Bursa’nın ormanları gibi yakıldı, kesildi.

Dünya genelinde olanlara bakarsak…

Üstelik de Dünyanın Akciğerleri olarak tanımlanan Brezilya’nın Yağmur Ormanları, yok edildi uluslararası sömürgen kocaman şirketlerce… Son yıllarda da PALM YAĞI elde etmek uğruna; Endonezya’nın palmiye ormanları yakılıyor acımasızca… Hem ormanlar yok ediliyor hem yağın elde ediliş yöntemi sonucu sağlığa uygun olmayan bir yağ elde ediliyor, hem de ormanların yakılması sonucu atmosfere yayılan kirli hava sonucunda, küresel ısınma daha da artıyor.

Ormanların yok edilmesinin yanı sıra; KYOTO İklim Sözleşmesi’nin koşullarına aykırı üretim yapan ülkelerden en başta Çin, Hindistan, Pakistan gibi ülkeler de havanın kirlenmesine, daha doğrusu küresel ısınmanın artmasına neden oluyor.

Bütün bu olumsuzluklar küresel iklim değişikliğini tetikleyen koşullar… Sonuç da yalnızca Okyanuslarda değil, Akdeniz gibi kapalı denizlerde bile yaşanan hortumlar, kasırgalar…

İnsan denen yaratık; ne yazık ki kendi sonunu hazırlıyor, bindiği dalı kesiyor, mezarını kazıyor.

NUH TUFANI’nı bir masal gibi dinleyen insanlık, ne yazık ki İnsanlık Tarihi’nde yaşanan olaylardan bir türlü gereken dersi almıyor.

Oysa yaşamak için bir tek şansımız ve bu şansımızı kullanabileceğimiz bir yer olarak da BİR TEK DÜNYAMIZ olduğunu DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ törenlerinde söyleyen insan soyu; diğer günlerde bu gerçeği hiç anımsamıyor. Sorumsuzca ve doğaya saygısızca tutum ve davranışları sonucunda; kendi sonunu hazırlıyor.

Ve mutlu olmak… Sağlıklı yaşamak… Gönenç içinde, bolluk ve bereketin tadını çıkarmak varken… Böylesine açgözlü, böylesine sorumsuz, böylesine doyumsuz insanlar yüzünden nelerle uğraşıyoruz ne yazık ki şu üç günlük ömrümüzde…

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP