Evrensel bir değer olarak demokrasi

Evrensel bir değer olarak demokrasi

ABONE OL
18 Ocak 2023 15:05
Evrensel bir değer olarak demokrasi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

Türkiye yine, yeniden seçimlere odaklandı. Bu seçimde de 24 Haziran 2018 seçimlerinde olduğu gibi yine Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı yarışacak.

Seçim de savaş gibi, aşk gibi algılanıyor ülkemizde… Machiavelli’nin dediği gibi aşkta ve savaşta, her türlü entrika mübahtır, eğer ki karşılığında kazanılacak bir zafer, bir utku, bir yarış, özellikle de bir seçim varsa…

Durum böyle olunca da Kurtuluş Savaşı’nın yeşil sarıklıların mezarlarından çıktığı için kazanıldığını söyleyenler… Elbette ki seçimlerin de kazanılacağı inanç ve şevkiyle; geçmiş seçimlerde olduğu gibi belki yine ikametgahı mezarlık olanlara da seçmen listelerinde yer vereceklerdir.

Biz de ister, istemez şu demokrasi denen olgu üzerine sözler söylemek zorunluluğu duyacağız böylesi olaylara oldukça… Kim bilir belki de yararlı olacaktır; ulusumuzun her geçen gün zedelenen, erozyona/tozumaya uğrayan değer yargıları düşünüldüğünde Demokrasi kavramından söz etmek…

Bilindiği gibi demokrasi kavramının siyasal bağlamda çeşidi ve bazen de birbiriyle çelişkili pek çok tanımı bulunmaktadır. Demokrasi kavramına ilişkin öne çıkan ilkeler olarak belirlenen; her türlü totalitarizme karşı olma, çoğulculuk, hoşgörü, açık görüşlülük demokrasinin temel taşları sayılmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Demokrasi kavramını;” Demokrasi; bir çoğunluğun görüşlerinin, sürekli üstün görülmesi anlamına gelmez, azınlık konumunda bulunanlara adil bir denge gözetilmesini, iktidar konumundakilerin hak istismarının önüne geçilmesini öngörür” sözleriyle açıklar.

Demokrasinin bir yönetim biçimi olmaktan daha çok insanların ve kurumların bir arada yaşamasının zorunlu çerçevesi olarak düşünülmesi… Ve bu anlamda; devleti oluşturan yönetim birimleri olarak genel yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin niteliği, toplumu belirleyen ögeler olarak da sivil toplumla politik toplum arasındaki bağların içeriği demokrasinin tanımını ve niteliğini belirleyeceği ileri sürülmektedir.

Dünya siyasal tarihine baktığımızda görüyoruz ki 19.yüzyılda imparatorluklar sonlanmıştır. İnsanlık 20.yüzyılda iki dünya savaşına tanıklık etmiş, Faşizmin ve Nazizm’in gel-gitlerini görmüştür.

20.yüzyıl komünizmin yükselişine ve düşüşüne (Sovyet bloklarında) ve kökten değişimine (Çin’de) tanıklık etmiştir. Batı odaklı ekonomik yapılar; Japonya, Güney ve Güneydoğu Asya’daki yapılarla dengelenmiştir. Dolayısıyla geçen yüzyıl, önemli olayların gerçekleştiği bir yüzyıl olmuştur. Yine de 20.yüzyılda gerçekleşen gelişmelerin büyük değişikliği arasında “demokrasi artışı” hiçbir engel tanımamıştır.

Kuşkusuz “demokrasi düşüncesi” iki binyıldan önce eski Yunan’da başlamıştır. Yunanistan’da gerçekleştirilenin yanı sıra, demokratikleştirme çabaları, Hindistan’da girişim aşamasında kalmış ve daha sonra uzun bir dönem demokrasi düşüncesi ortaya çıkmamıştır.

Yönetimin çalışan sistemi olarak 1215’de İngiliz Anayasası’nın (Magna Charta denilen ve dünyada ilk anayasa olarak kabul gören metin) imzalanmasından, 18.yüzyılda Fransız ve Amerikan Devrimleri ile,19.yüzyılda Avrupa ve Kuzey Amerika’daki gelişmeler demokrasiyi desteklemiştir. Ve sonunda 20.yüzyılda Avrupa, Asya ya da Afrika’da pek çok hükümetin “normal” biçimi olarak demokrasi düşüncesi oluşmuştur.

Evrensel yükümlülük olarak demokrasi düşüncesi, oldukça yenidir ve 20. yüzyılın simge ürünüdür. İngiliz kralını Magna Charta ile durdurmaya çalışan asiler, yerel halkın istekleri doğrultusuna eyleme geçmiştir. Buna karşın Fransa’da ve Amerikan iç savaşında; genel sistem için demokrasi anlayışı amaçlanmıştır.

20.yüzyılla birlikte demokrasinin dünya genelinde yayılması biçiminde bir anlayış, bir düşünce değişikliği oluşmuştur. Eski Yunan demokrasilerinde olduğu gibi yalnızca erkekler için değil, kadınları da içeren “bütün yetişkinler için ayrıcalık” anlayışı getirilmiştir.

20.yüzyılın demokrasiye en büyük katkısı; demokrasinin “herkes ve her yer için” evrensel bir değer olarak algılanmış, onaylanmış olmasıdır.

Ülkemiz için yapılacak bir değerlendirmede; demokrasi kavramı 1961 Anayasası ile siyasal gündemimize girmiş, bütün dünyada yaşanan 68 olaylarının, ülkemizde de etkisini göstermesiyle, “talep edilen bir değer” olmuştur demokrasi kavramı…

Ne yazık ki 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında; darbeci generallerin “Bu Anayasa bol geldi daraltalım” diye tanımladığı 1961 Anayasası’na karşılık, 1982 Anayasası çerçevesinde daha da aranılan, istenilen, amaçlanan bir değer olmuştur demokrasi olgusu…

Bilindiği gibi gerçek bir demokraside hiç kimse “Ben Tek Egemenim” diye ortaya çıkamaz, halk tarafından seçilmesi gereklidir. Üstelik seçilen kişinin yine de kendi isteğine göre davranması olanaklı değildir, tersine tutum ve davranışlar gösterildiğinde o siyasal düzende, o ülkede DEMOKRASİ kavramının varlığından söz edilemez.

Henüz seçimler gerçekleşmeden… Seçimlerde aday olanların durumları… Oy kullanacakların varlıkları ve nitelikleri (ölü ya da diri, hele ki akıl sağlığı yerinde olmayan kamu hizmetlerinden kısıtlı bir deli) üzerine “her seçim öncesinde olduğu gibi” tartışmalar yaşanıyorsa… İşte bu koşullarda Demokrasi kavramının varlığı da tartışmalıdır, her ne kadar “ileri demokrasi” denilen ve henüz içeriği tam olarak anlaşılamamış bir kavramdan söz edilse de… Ne yazık ki Demokrasi kavramı bu ülkeye çok yabancı bir kavramdır ve çok yakında Türk seçmeninin bu kavramla yeni bir sınavı daha vardır.

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP