Çok yaşasın Muz Cumhuriyetleri

Çok yaşasın Muz Cumhuriyetleri

ABONE OL
30 Ocak 2023 16:37
Çok yaşasın Muz Cumhuriyetleri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

1990’larda henüz böyle uydularla Dünya’yı izleyemezken, büyükşehir belediyelerinin olanaklarıyla Londra’dan yayın yapan SUPER CHANEL’ı izlerdik. O kanalda sürekli “carbovitamin” deposu olarak tanıtılan muz; sanki en gerekli besinmiş gibi sunulurdu. Meğer muz neymiş de o yayınlara değin haberimiz yokmuş; muzun değerini o tanıtımlardan sonra öğrenmiş olduk???… Bir de bizim doktorlarımız elma, muzdan daha iyidir diyedursunlar.

Bir dönemler “Amerika’nın arka bahçesi” olarak bilinen ülkelerden başta PANAMA olmak üzere, Orta Amerika Ülkeleri; “muz cumhuriyeti” olarak adlandırılırdı. Tek ürüne bağımlı bu ülkeler yalnızca muz yetiştirirler, Amerika güdümlü ekonomileri ve diktatörleriyle yaşam savaşı verirlerdi. (Gerçi günümüzde artık “ABD’nin arka bahçesi” kalmadığından, Amerikalılar gelip Ortadoğu’da oynuyor, mahalle kavgaları çıkarıyor.) Nasıl ki günümüzde Latin Amerika, ABD’nin arka bahçesi değilse, muz da değersiz değil, muzun da para ettiğini gördük.

Neredeyse muz tarım değil, sanayi ürünü yerine geçecek derecede değerli sayılmakta 90’lardan beri… Muzun böylesine para eder olmasına neden olan en unutulmaz örnek de; Filipinliler’le Ruslar arasında yaşanan ticaret ilişkisi…Bu ilişkinin sonucunda Dünya gündemine düşmüştü muz… Ruslar Filipinliler’den “silah karşılığında muz” istemişlerdi, koskoca Sovyet İmparatorluğu’nun çözüldüğü, dağıldığı günlerde…

Bu olay kalsa da dünlerde; şöyle bir dönüp bakalım, ülkemize ve günümüze… Meyve cenneti Türkiye’de yerli ürünlerimiz soğuk hava depolarında ya da Pazar tezgahlarında boynu bükük beklerken, bizler “carbovitamin”i ithal muzlardan alıyoruz. Kuşkusuz “çikita muz” şarkıları bile yazan halkımızın arasında; bu ithal ürünün lezzetine kapılmayan yok gibi… Gerçi bizim taze meyvelerimizden alınacak vitaminlerle, elin muzu boy ölçüşebilir mi?… Ölçüşemez ama, ne yazık ki ithal muzların çekiciliği karşısında bizim muzların yüzüne bakan yok gibi…

ANAP iktidarından kalan “ithal muz yeme” alışkanlığımız, umalım ki Türkiye’yi 90’larda Rusya’nın düştüğü duruma düşürmesin! Başta Deniz BAYKAL olmak üzere, tüm siyasiler; “ithal muz” yeme alışkanlığı edinmiş olmalılar ki unutulan ve neredeyse pazarcı tezgahlarından silinen Anamur’un muzundan yana muhalefet yapmıyorlar.

Her şey bir yana, şöyle bir görünümü düşleyin: Ülkenin sanayileşmesi uğruna, tarım alanları hızla yapılaşmaya açılmış, her yerde fabrikalar, konutlar, alış-veriş merkezleri…

Ardından da öyle bir duruma geliniyor ki; tarım alanları yitirilmiş, her yerde fabrika bacaları tütmekte, konutlar yükselmekte… Gerçekten de yurdumuz, tam bir sanayi ülkesine dönüşmüş. Ve son aşamada; neler olduğunun ayırdına varılıyor, ama çok geç kalınmış.

Çevre sorunları bir yana, yenecek bir besin maddesi bile bulunamıyor. Öylesine ki halk şu sözleri söyler duruma gelmiş:

-En gelişmiş teknolojiyle üretilen sanayi ürünlerini yiyemeyiz, ama ilkel yöntemlerle de yetiştirilmiş olsa; tarım ürünleriyle beslenebiliriz, elbette ki bulabilirsek…

Abartılı ve karamsar düş bunlar diye düşünmeyin; bakın nasıl da susuz kaldık.

Belki böylesi umutsuz bir durum; tarafımdan abartılarak çizilmiş karanlık bir gelecek görüntüsü… Ama gerçekleşme olasılığı yok mu?… İşte Rusya’nın, ilk çağlardaki takas yöntemiyle, 90’lı yıllarda Filipinliler’e “silah önerip, muz alma girişimi” örneği…

Oysa geçmişte “muz cumhuriyetleri”; sanayi ürünü alabilmek için, tüm tarım ürünlerini önerirlerdi de yüzlerine bakan olmazdı.

Bu örneğe bakıp da; sanayileşme karşıtı söz söylediğim sanılmasın. Elbette ki ileri sanayi ülkelerinden olmak, kalkınmışlığın bir göstergesidir (ileri sanayi ülkelerinin eskimiş teknolojilerinin hurdalığı/çöplüğü olarak; montaj sanayiyle kendimizi kandırmak “sanayileşmek” değildir, kuşkusuz). Bununla birlikte; “sanayileşeceğiz” derken, tarım sektörünün ekonomideki öneminin/önceliğinin gerilere atılmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum.

2000’li yıllara değin övünç duyardık; kendi, kendini besleyebilen bir ülkeyiz diye…

En azından tarım ürünleri bakımından dışa bağımlı değiliz diye…

Ne yazık ki bu kıvanç, bu övünç, bu güvenç yavaş, yavaş yitirilmektedir. Tarımsal destekleme alımlarının yetersizliği, taban fiyatlarının düşüklüğü, tarım alanlarının kirletilmesi/yitirilmesi, tarımsal girdi fiyatlarının yükselmesi gibi sayabileceğimiz daha pek çok olumsuzluk; tarım kesimini vurmaktadır, sonucunda da “bu ulusun efendisi KÖYLÜ”, köleleşmektedir.

Bu olumsuz süreç böyle giderse, bir zamanlar tarım ürünlerinde Dünya’nın 2.devi olan Türkiye’nin yazgısında; karnını doyurmak için bir muz cumhuriyetinin kapısını çalan Rusya’nın “ki o da buğdayda 1. sıradaki devdi” durumuna düşmek de olabilir.

Aman ha aman!… Aklımızı başımıza devşirelim. Zararın neresinden dönülürse kardır diyerek; toprağımızla barışalım.

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP