İnadına yaşamak

İnadına yaşamak

ABONE OL
16 Kasım 2022 15:34
İnadına yaşamak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

Yaşadığımız şu son hafta içinde; acımasız bir yaratığın elleriyle Ölüm Meleği, konuk oldu bedenlere… Neden?… Şu üç günlük dünyada barış, kardeşlik, huzur içinde yaşamak varken; neden İstiklal Caddesi’nde halkımız neşeyle, mutlulukla gezerken birileri onların canına kast ediverdi?…

Neden birileri sürekli ülkemizin düzenini bozmak için kanlı oyunlar tezgahlıyor?…

İnsanlık üçüncü bin yılda yol alırken, yaşadığımız çağ tüm iyi niyetli söylemlere karşın neden hala “Risk Toplumu” olarak tanımlanmaktan bir türlü sıyrılamıyor?…

Ortadoğu bataklığında yitirilen Mehmetçiklerimiz için akan gözyaşları durmazken, bir de ülkemizin gözbebeği kenti İstanbul’da yaşanan terör saldırısı; hepimizin yüreğini yaktı. Oysa bizler düşe, kalka yaşarken; tüm zorluklara karşın var olmağa çabalarken ne yazık ki düşman hiç boş durmuyor. Bizleri pusturmak, susturmak ve yaşama küstürmek için ve öncelikle de ülkemizin, ulusumuzun düzenini sarsmak için saldırıya geçiyor.

Ne var ki bizleri pusturamazlar, susturamazlar, yaşama küstüremezler!… Bilinmelidir ki bizler özgürce; ülkemizin kentlerinde, sokaklarında, parklarında gezeceğiz. Barış ve kardeşlik duygularıyla el ele verip, terör belasına yenilmeyeceğiz.

Taksim saldırısında yitirdiğimiz canlarımıza Tanrı’dan rahmet, yaralı yurttaşlarımıza da tez günde sağlık dilerim.

Ve ne yazık ki günümüzde artık insanlık değerleri de tozumaya, bozulmaya, erozyona uğruyor. Ülkemizin huzurunu bozan terör belası yetmezmiş gibi, bir de toplumsal değer yargılarımız sürekli değişiyor, dönüşüyor, bozuluyor ve toplumsal yapımız çözülüyor. Değerler sıralamasında tüketim toplumuna özgü kavramlar; anlam, önem ve öncelik kazanıyor ki özellikle de para, paraya ulaşmak herkesin tek amacı… Çok uzaklarda kaldı Vatan-Millet-Sakarya değerleri ve idealist, ülkücü olma amaç ve erekleri…

Şu küresel iletişim ağı; World Wide Web denen örümceğin ağına sinekler gibi takıldığımızdan beri, hepimizin yaşamları sanki ona ipotekli… Ne gizlimiz var ne saklımız; sofradaki sarımsaklı mantımız ya da içtiğimiz şarabımız, rakımız bizlerden önce sırıtıp durmakta seyircilerimize… Ve sanki her birimizin bir eli yağda, bir eli balda; yaşamlarımız zevk-i sefa içinde… Çoğunluğumuz sadrazamın sol şeysinden düşmüşüz yaşamın orta yerine, bazılarımız da gökten zembille inme… Pekiyi ya gerçekler?…

Oysa hepimizin ardında; taşlı, çakıllı yollar, yağmurlar yağsa bile, o çakıllı, taşlı yollar sonsuza dek gözyaşlarımızı saklar.

Hepimizin anılarında durur; haince kurulmuş tuzaklar, kör karanlıklarda aldanıp da düşelim diye açılmış çukurlar ve sırtımızdan birileri itsin diye bekleyen uçurumlar…

Bakmayın bugün böyle neşeli göründüğümüze, oğlumuz şurada bir şey, kızımız da bir başka şey diye kıvanıp gezdiğimize… Kilo almamak için gidiyorsak her gün lüks bir otelin havuzunda yüzmeye… Sakın aldanmayınız; organik beslenmeye özen gösterip de dünyaya kazık çakmak istercesine gösterdiğimiz çabalara… Biliniz ki sizinkinde olduğu gibi, bizim CV’lerimizde de ne acılar, ne üzüntüler, ne kayıplar, çocuklarımız en iyi okullarda öğrenim görsünler diye ne zorlanarak ödenmiş borçlar, ne karşılaşılan riskler var. Emeklilik hakkını kazanana değin; 08-17 arasına sıkışan benlikler ve bedenler var, ki yarı açık (C)ezaevinde geçti en güzel yıllarımız desek yeridir.

Kimileri kahvehane köşelerinde, kimileri komşu muhabbetlerinde yaşarken sorumsuzca; çoğumuz yalnızca aslanın ağzındaki ekmeği değil, siyasal iktidarların gazabına uğramadan emekliliğimizi almak için az mı çileler çektik?… IMF buyruklarıyla; yiyeceğimiz lokmalar sayıldı. Çocuklarımız küçücük yaşlarda; aybaşı, maaş günü, aylık gibi sınırlamalar nedeniyle şımartılmadan büyüdü, varlığı da yokluğu da küçücük yaşlarında öğrendi, sorumluluk duygusuyla geleceklerine yürüdü.

Ama hangimiz pes ettik?… Hangimiz kolayına kaçtık?… Hangimiz ölüme saklandık?…

Karşılaştığımız zorluklarla savaşmadan yılgınlığa düşmek, yaşama küsmek; kolay yolu seçmek değil midir?… Hiç yakışır mı doğadaki canlıların en akıllısı olduğu ileri sürülen; insan türüne?… Oysa sürüne, sürüne de olsa; “yaşamak güzel şey be kardeşim” diyen Ozan bile nice zorluklara direnmiş, teslim olmamış ölüme… Nedir böyle insanların; “para yoksa, yaşamak da yok” düşüncesiyle ölüme koşmaları?…

Yoksa kimilerinin var oluşlarının tek amacı; para denen metaya mı ulaşmak?… Eğer yaşamlarında para yoksa; yaşamın da yaşamanın da mı anlamı yok?…

Yapılan yanlışlar, karşılaşılan zorluklar nedeniyle; ölüme koşmak kolaycılıktır. Her türlü zorluğa karşın savaşım vermek, yaşamda kalmayı sevmek, ölümü değil, yaşamı seçmek ve inadına yaşamak; işte insana yakışan budur.

Aydın

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP