Canım yandığında…/ 3   

Canım yandığında…/ 3  

ABONE OL
10 Ekim 2022 17:33
Canım yandığında…/ 3   
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Gecenin ortasında eve dönüyoruz Emre’yle… Arada bir “nasılsın, biraz öncesinden iyisin değil mi, ağrı da yok değil mi” diye soruları sıralıyor!

Her zamanki bildiğiniz ben artık!

Ortadoğu Hastanesi’nin “bin lira öyküsünü” anlatıyor, neden böyle bir şey denediklerini soruyor, ya ödemeyi yapamayacak durumda olanlar, diyor!

Suyu hep bolca içiyorum, yine içiyorum; onca terlemenin ardından bu sular ne ki?

Bundan sonrası için böyle beklemeyeceğiz elbette. Yarın ilk işim Kozanlı İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Esra Yalvaç ile görüşmek olacak. Daha önce birlikte gittiğimiz hastalar olmuştu. Verdiği ilaçlar, gerekse hasta/ doktor ilişkisini düşününce; sabahı bekliyoruz…

***

Gece bir ara yeniden başladı “ağrı”; bir saat falan. Sonrasını anımsamıyorum, uyumuşumum!

Sabah, dokuza yaklaşırken doktorla görüştüm, durumumu anlattım, “Seyhan’dayım, haydi gelin, bekliyorum” dedi.

Seyhan Numune Hastanesi’nin koridorları aynı yoğunlukta, sıra almak için sıradayız. Sıra veren görevli her zamanki çıkışlarını yapıyor zaman zaman. Herkesin sırasını izlemesini istiyor. Sorulara yanıt vermekte zorlanıyor. Hasta ya da yakını istediği yanıtı alamayınca ses tonunu artırıyor. Ağrılı/ sancılı bekleyenlerin yüzlerinde ekşime oluşuyor!

Sıramızı alıp, doktor odasının önünde bekliyoruz…

***

Yarım saat geçmeden çağrıldım, içeri girdiğimde önceki hasta çıkıyordu.

Doktorun ilk sorusunun ardından, dün gece Ortadoğu Hastanesi’ndeki kan değerlerimi, ardından doktorun hastanede ultrason cihazı olmadığı için “ilaçlı film” çekmek istediğini, ancak istediğine uymadığımı söyleyince “bu değerler için mi” diye sordu yalnız!

Serumdan başka ilaç alıp/ almadığımı, alerjim olup/ olmadığını sorduğunda, her iki soruya da “hayır” yanıtını verdim!

Olumlu olmalıydı! Kan değerlerinin nedenini öğrenmek için de ultrason çektirmem gerektiğinden, böbreklerde bir sorun olma olasılığının güçlü olduğundan, aşılabileceğinden söz etti.

Saat on dolayında ultrason çekiminin bulunduğu katta sıra almamız gerekiyordu. Oldukça kalabalık! Randevumuz yarın sabah dokuzda, yeniden burada olmamamız gerek…

Ayrıca aç karınla geleceğim, bol su içeceğim…

***

Aklımın bir yeri neden “ilaçlı filmde” ki? Neden çekilir, kimler için gerek duyulur, çekilmeden önce hangi araştırmaların yapılması gerekir, amacı, riskleri…

Gün boyunca, gece, bir gün sonra düşündüm! Normal bir rahatsızlıkta bile “ilaçlı filme” yöneltilen hastanın, sonrasında yaşayacağı “risklerini” bedelini kim ödemeli?

Ülkenin aklı başında, bilen, sorumluluk alan sağlık görevlilerini bir çırpıda “gidiyorlarsa gitsinler” denilerek yok sayıldığında bunların daha çoğunu da yaşayacağız demektir; başı ağrıyana bir poşet ilaç, sancısı olana ışınlı işlemler, sızlanmalarda “cerrahi” işlemler…

Sağlıkta iyiye gitmiyoruz!

***

Sabah, Seyhan Numune Hastanesi’nde fazla beklemeden ultrason odasına girdim. Kadın doktorun gözü ekranda, elinde alet ağrıyan yanımı tarıyor, bir yandan da gördüklerini “anlık” perde arkasındaki sekreterine söylüyor, notlar tutuluyor…

Böbreklerde boyutları belirli taşlar, akciğerde yağlanma başlangıcı, prostat belirtileri falan… “Doktorunuzla görüşebilir, durumunuzu öğrenebilirsiniz” dedi ardından.

Doktorumuz Esra Yalvaç, ultrason sonucunu değerlendirirken “taşlar sancı yapmış, terlemeniz de ondan, bir toz vereceğim bugün yatarken içeceksiniz, bir de gerektiğinde kullanılmak üzere ağrı kesici iğne” dedi.

Bugün bir haftayı doldurdu biliyor musunuz? Doktorumuzum verdiği “tozdan” başka bir şey kullanmadım, iğneye de gereksinim olmadı! Şu ana dek can yakıcı sancılarım da!

Neden, nasıl, kaça yapıldığı “gizliliğini” koruyan Kent Hastaneleri’nin şatafatı, büyüklüğü, göz kamaştıran ışıkları değil bu yurdun yurttaşının beklentisi; hastaya bakış açısı…

Doktoruma teşekkür ediyorum…

101022

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP