Canım yandığında…/ 1

Canım yandığında…/ 1

ABONE OL
6 Ekim 2022 17:51
Canım yandığında…/ 1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Canınızın neresi “yansa” dünya “varlıklarını” bir yana bırakırsınız?

Dişiniz mi, başınız mı, kuyruk sokumunuz mu, kasığınız mı, mideniz mi, ayak topuğunuz mu, genziniz mi?

Ağrınız nerenizde olursa olsun, içinde yaşadığınız şatafatı/ ulaşılmazlığı/ havayı unutuyorsunuzdur kanımca; düşünsenize, kuyruk sokumunuzda bir ağrıdan dolayı koltukta oturamıyorsunuz, yatakta uzanamıyorsunuz, ayakta buramıyorsunuz, yüz aşağıya da uzansanız ağrınız beyninizi sarsacak durumda…

En bilindiklerden böbreğinizdeki taş yerinde oynayınca, ağrılı yanınızın üzerine kıvrandığınızı, durulan yerde kan ter içerisinde kaldığınızı, üstelik ağzınızın içinde rahatsız edici bir kuruluğun damaklarınızı tutsak aldığını…

Kullanamadığınız yatlarınız, gezemediğiniz botlarınız/ özel araçlarınız için yaptığınız bir dizi “acımasızlıklarınızla” baş başasınız işte!

O daha çok; benim olsun, yiyemesem de yanımda kalsın, başka canlara kıymış olsa da saraylar evin olsun, binemediğin araçlar kapında dursun “hırsını” düşünsenize…

Yok, böyle olmaz; ille de “ağrınız” olmalı!

***

Kimsenin emeğini çaldığımı, yok saydığımı düşünmüyorum…

Çalanla/ çırpanla/ soyanla zaten işim olmaz da; emekçi katmana zarar verdiğim, ya da onu zora koyacak bir girişimde bulunmadığım gibi, “anlamlı çabasına” güç bile katmışımdır!

Ticaretin içinde olduğum dönemde, müşteriyi “yolunacak kaz” olarak değil de, “gereksindiği ürünü arayan” olarak düşündüm!

Ürünü allayıp/ pullama, olmayan özellikleri “varmış gibi” gösterme uğraşını hiç benimsemedim; ününün niteliği, sağlayacağı yarar neyse onu söyledim, piyasada bulunabilecek başka ürünler konusunda da bilgi verdim!

Kimseyi “borçlu” olarak düşünmediğim gibi, kimseye de “borçlu” olduğumu düşünmüyorum!

Konuma geçeyim…

***

İki gün Kozan’da kalmanın ardından, pazar akşamı Adana’ya gelmiştik!

Kozan’da özellikle zeytin toplamak yormuştu. Durup dururken de terliyordum, yaz aylarında olmadığı kadar!

Pazartesi günü dışarıdaydım. Gazetede geçti zamanımın çoğu. Sonra Ömer Alpdoğan’la Atatürk Parkı’na geldik!

Her zamanki gibi gündeme ilişkin konuştuk; iktidarın umursamaz tutumu, piyasadaki tedirginlik, Adana’daki belediyelerde neler olduğunu, kaçak göçmenlerin metropol kentlere dek çok kolayca girebilmesini konuştuk!

Elbette ki Şamanizm konusunda her zamankinden başka başlıklar…

Oturduğumuz bankın üzerine ıhlamur ağacının dalları uzanıyordu!

Arada bir Adana “sıcağı” gibi dalgalanıyordu!

Sonyazın ortası, aylardan ekim, terliyorum!

***

Daha güneş batmamıştı eve geldiğimde. Dolmuş durağımdan en çok ikiyüz metre yürüdüm; yine ter içindeyim, iyi mi?

Her gün saatlerce zamanımın geçtiği bilgisayar masasından rahatsız oluyorum içten içten!

Nasıl başladığını da anlamadım ki, sağ yanımda, karın boşluğu altında “tadını/ tanımını/ anlatımını” yapamayacağım bir ağrı başladı!

Bir/ tek ağrı olsa ne olacak bilmiyorum da, oturduğum yerde şıpır şıpır terliyorum bir de!

Saat yirmi/ yirmibir dolayına dek dayanabildim; gözüm bir ev içindekileri görüyordu, bir onları biliyordum, bir onları yaşam alanımda olduğunu görüyordum; son hızla geçem araçlar, yanan neon ışıklar, kuş sütü eksik masalar, saraylar, şatafat, iktidar “yanımda” yoktular!

Oğlum Emre ile hastane yolunu tuttuk!

Birkaç kez Seyhan Numune Hastanesi’ne gitmiştik; bir ya da iki doktor, sıraya giren hastaların anlattıklarını dinliyor, on yılı aşkın bu yurtta olan sığınmacılar Türkçe konuşmamayı sürdürüyor!

Açıkça Seyhan Numune Hastanesi’nin “acil” saatleri bir curcurna, bir kamaşa…

Ortadoğu Hastanesi’ne gidiyoruz!

***

Ortadoğu Hastanesi, ışıklarda uyusun babamın rahatsızlığı ile ilgilenen doktorlar, yine Kozanlı Mustafa Kayacan buradaydı. “Acil” bölümüne ilk kez geliyorum; o da kendim için…

Hemen soldaki başvuruya durumumu anlatıyor Emre, görevli karşıdaki bölümü gösteriyor, naylon branda/ perdelerle ayrılan yere girip karyolaya uzanıyorum!

Ağrım sürüyor. Genç bir doktor geliyor, yanında bir başka görevliyle; rahatsızlığımı/ alerjim olup olmadığını soruyor, ağrıyan yanlarıma dokunuyor, sol yanıma dokunduğunda “acı” olmadığını söylüyorum…

Yanındakine “kanal aç” deyip gidiyor!

Özel hastanenin acilinde “bir” doktor; on dakikada beş/ altı hasta gördüm dersem inanın!

Önce sağ kolumdan denedi bir sağlık görevlisi “kanal” açmayı, bir başkası sol kolumdan; gerekli damar bulundu!

Canım yanıyordu!

Sürecek; ORTADOĞU HASTANESİ’NDE NE YAŞADIM?

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP