Dilimizdeki demokrasi…

Dilimizdeki demokrasi…

ABONE OL
30 Eylül 2022 14:30
Dilimizdeki demokrasi…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

Ülkemize herkes demokrasiden söz ediyor… Demokrasi adına açıklamalar yapıyor, istemlerini bildiriyor. Dolayısıyla herkesin dilinde bir demokrasi sözü dolaşıp duruyor… Duruyor da nedir bu demokrasi denilen kavram?

Kuşkusuz büyük çoğunlukça bilindiği gibi DEMOKRASİ; sözlük anlamıyla “halkın iktidarı” ya da “iktidarın halkta olması” demektir. Gerçi bu anlam Yunancadan birebir çevrim anlamıdır ki demokrasinin ne olduğunun anlaşılmasına ya da anlatılabilmesine yardımcı olabilecek yeterli bir açıklama değildir. Burada daha geniş olarak DEMOKRASİ; siyasi kararlar alma süreci, içeriği, uygulaması olarak da tanımlanabilir.

ATİNA ( Antik çağdaki Atina… Batı Trakya Türkeri’ni “Müslüman azınlık” sayarak, Türk kimliğini görmezden gelen bugünkü Atina değil elbette); demokrasinin en iyi şekilde uygulandığı yer olarak bilinir ama yine de çağdaş demokrasiye örnek gösterilemez, çünkü oradaki anlayış, çağdaş hak ve özgürlük anlayışıyla oldukça farklıdır, çünkü orada kadınlar, çocuklar, köleler dışında, yalnızca “ergin erkekler” tüm hakları edinip, demokrasinin getirisinden yararlanmışlardır.

Atina’da birey kavramı gelişmemiştir, siyasal özgürlük olmasına karşın, bireysel özgürlük yoktur, sitenin ortak çıkarları önemlidir. Bireyle, sitenin çıkarlarının çatışabileceği düşünülmemiştir. SARTORİ’ye göre (ki daha geniş okumalar için: Giovanni SARTORİ; DEMOKRASİ KURAMI önerilir); sömürge siyaseti, dış politika, savaşlar Atina’nın olduğu gibi günümüz demokrasilerinin de aksayan yanıdır (ABD’nin “demokrasi getirme” girişimi nedeniyle, Irak’ı kan gölüne çevirmesi örneğinde olduğu gibi). Atina’da toprak genişledikçe, değişik kültürlerdeki insanları bir arada tutma güçlüğü, savaşlar nedeniyle demokrasinin uygulanmasını zorlaştırmış ve totaliter yönetime geçilmiştir. Bu bağlamda Atina örneğinden yola çıkarak; “dil-din-etnik ayrılık-jeopolitik nedenler demokrasinin uygulanmasına engel mi ?” sorusunun yanıtını ararsak;

*Siyasal, yasal, eşitlik ve özgürlük ayrı ırklara eşit oranda dağıtılsın / ırk ayrımı kalksın diyorsa demokrasi… Kuramsal olarak ABD; Dünya’nın en demokratik ülkesi, federe devlet, merkeziyetçilik yok… Oysa uygulamada; 1960’lara değin süren zenci-beyaz çatışmaları, ırk ayrımcılığı ki kızıl ırk toptan yok edilmiş… Bir başka örnek olarak GÜNEY AFRİKA Cumhuriyeti’ne bakarsak; ırk politikası, çatışmalar… Irkçı beyaz azınlık; üstün ırk olarak değerlendiriliyor. Mandela’nın özgür bırakılması, devlet başkanlığı bilindiği gibi çok yakın bir geçmişe ilişkindir. Brezilya’daysa çeşitli ırklar olmasına karşın, eşitlik ve hoşgörü ilkesine uyuluyor.

*Dil-din farklılığı; resmen hoşgörülüsün diyorsa demokrasi… Örneğin Türkiye’de Kürtçülük olayları, Kürtçenin resmi dilden sayılması istemleri ?Geçmişte Sovyetler ‘in otokratik (nüfuza dayalı / yetkeci) yönetimi, farklı dillerden mi kaynaklanıyordu ?… Buna karşın o günlerdeki Sovyetler ‘in “Sırplaştırma” hareketlerinin izleri, günümüzde Türki Devletler ’in yurttaşlarıyla (ki özellikle Uludağ Üniversitesi’nde öğrenci olarak bu devletlerden gelen öğrenciler tarafından; “alaycı bir gururla” Timur’un Yıldırım’ı nasıl kafeste gezdirdiği konu edilmektedir) yapılacak kısa söyleşilerden bile kolayca anlaşılabilir. Sovyetler ’in asimilasyonda ne denli başarılı olduğu… Buna karşın; İsviçre, Belçika örnekleri, bu ülkelerdeki çeşitli dillerin çatışmasız uyumu, kantonlar arasında konuşulan Fransızca, Almanca, Felemenkçe dillerinin varlığı…

*Jeopolitik etken (coğrafi etken) anlamında; kara ordusu güçlü olan bir devlet otokratik (nüfuza dayalı / yetkeci), deniz ordusu güçlü olan bir devlet demokratik özellikler gösterir diyorsa demokrasi…Günümüze baktığımızda; İsviçre kara ordusu olmasına karşın, anti-demokratik değil, buna karşın İNGİLTERE deniz ordusu güçlü, ülkesi demokratik, ama sömürgeci…Dolayısıyla bir ülkeyi demokratik olarak tanımlamak için dış politikasına, güncel politikasına, yalnızca siyasal sürecinin işlerliğine bakıp değerlendirmek yeterli mi ?… Elbette ki demokratik ülkelerde; değişik ekonomik sistemlerin var olabileceği kuramsal olarak kabul ediliyor; kapitalist, devletçi, serbest ekonomi, karma ekonomi gibi ki daha geniş okumalar için: Leslie LİPSON; DEMOKRATİK UYGARLIK önerilir.

SARTORİ; demokrasinin ne olmadığını tartışarak, demokrasinin ne olduğunun daha iyi anlaşılacağı kanısında… Bunun için de demokrasinin karşısına; totaliterliği, otokrasiyi, oligarşiyi oturtuyor. Otoritenin varlığı; demokratik ülkelerde de, olumlu anlamda olduğunda, demokrasinin yürüyebilmesi için gereklidir diyor ve bu otoritenin zorlayıcılıktan değil, zorunluluktan kaynaklandığını, bununla birlikte yine de otorite (yetke) ile otoritecilik ( yetkecilik) ayrımının, demokrasinin ne olmadığını anlatmaya yetmediğini ileri sürüyor.

Totaliter rejimlere bakıldığında; total, bütün demektir, oysa demokrasiler de bütünlükten yanadır deniyor. Mülkiyetçiliğe gelince, buna belirli anlamlar yükleniyor. Birinci anlamda, mutlak iktidar, temerküz (toplanma) anlamında mutlakıyet; iktidarın bir elde toplanması olduğu için, demokrasiden başkadır. İkinci anlamda, plüralist (çoğulcu) anlamda mutlakıyet; demokrasilerde de söz konusudur, seçimle iktidara gelen çoğunluk belirli bir dönem için mutlak iktidardır.

Bir de; “demokratik devlet, hukuk devleti midir ?” sorusunun yanıtı aranıyor. Oysa tarih içinde demokrasinin “anayasacı” olmadığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra “totaliter rejimler”; çağdaş toplumun ürünleridir, en belirgin özellikleri de “resmi ideolojilerinin” olmasıdır deniyor. Bilindiği gibi resmi ideoloji demokraside de vardır. Bu bağlamda totaliter rejim; demokratik rejimin sapmış bir biçimi olarak değerlendiriliyor.

Son olarak; “demokrasinin ne olmadığını anlamada en verimli kavramın oligarşi olduğunu” belirtiyor ve demokrasinin karşıtı olarak oligarşiyi getiriyor SARTORİ… Bilindiği gibi “oligarşi”; iktidarın bir sınıfın elinde bulunmasıdır. Oysa demokraside hiç kimse “Ben iktidarım” diye ortaya çıkamaz, halk tarafından seçilmesi gereklidir. Üstelik seçilen kişinin yine de isteğine göre davranması söz konusu değildir, denetim vardır ki o da seçimle yapılan denetimdir. Eğer oydaşma zorla yapılmışsa yine demokrasinin varlığından söz edemeyiz.

Ve yine bilindiği gibi bir demokraside “muhalefet ve partiler” o demokrasinin mihenk taşıdır, bir başka deyişle denek taşıdır, göstergesidir. Eğer siyasi kararlar perde arkasından bazı kişilerce alınıyorsa, orada demokrasiden söz edilemez.

Demokratik sistemlerin düşünsel temelinin; özgürlük ve eşitlik ilkesine dayandığı, eşitlik kavramıyla birlikte, özgürlüğün de sınırlandığı tartışılmaktadır. Kuşkusuz Türkiye gibi azgelişmiş ya da daha iyimser söyleyişle gelişmekte olan ülkelerde; demokrasi değer olarak savunulmalıdır. Savunulmalıdır ki özgürlük-eşitlik dendiğinde, herkes (diğer bir deyişle halk) ortadaki pastayı bu değerlerle paylaşmaya eğilim gösterebilsin, göstersin. Göstersin ki nalıncı keseri gibi ha bire kendine yontanların yönetiminde / ellerinde oyuncak olmasın.

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP