Ama “öyle” bir coşku…

Ama “öyle” bir coşku…

ABONE OL
26 Ağustos 2022 09:42
Ama “öyle” bir coşku…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Oktay EROL

Bu yurdun insanının “coşkulara” öyle çok gereksinimi var ki…

Emekçinin evini geçindirebildiğinde, çocuklarına şeker alabildiğinde, ayda bir kez de olsa bir parka/ bir sinemaya/ bir pikniğe gidebildiğinde, eşine yeni giysiler alabildiğinde, hayalleri olduğunda yaşadığı coşkuyu” düşünün…

Bir üreticinin toprağını ekmek için zorlanmadığında, ürünün bakımını yapabildiğinde, hasadını yaparken kurduğu hayallerin gerçekleşmesinde yaşayabileceği “coşkuyu”…

Öğrencinin/ velinin yıllardır süren çabalarının ardından kazanılan bir üniversite için barınmanın, yemenin, içmenin, okul masraflarının, mevsimlik giyeceklerin sorun oluşturmadığı anda oluşan “coşkuyu”…

Bol dünyada “kıtlık” içinde yaşayan emeklinin, temel gereksinmeler karşısında dilenci parasına dönen aylıklarının, yine aynı “dilenci” bakışıyla banka önlerine promosyon için dizdirilerek “coşku” yaşadıklarını sanan “doymazları” da…

Öyle ya; “coşku” neydi, yanıtlayalım:

“Türk Dil kurumuna göre kişinin sevinç duygularını olağanüstü şekilde ortaya koyması,  göstermesi olarak kabul edilmektedir.”

***

Adana’da her ürün hasadında “coşkudan” söz edilir!

Narenciye/ zeytin üreticisinin “hasat coşkusu” vardır, buğday/ mısır/ pamuk üreticisinin “hasat coşkusu” vardır!

Üreticinin aldığı tarımsal ilacın, gübrenin, biderin, bakım giderlerinin bir yıl önceye göre ne denli değişim yaşadığını bilmeyen ya da bilse de “iktidara” yaranmak için halı altına süpürenlerin ağızlarından düşmeyen bir Türkçe sözcük “coşku”…

Toprakla ilgilenir görülseler de, toprakla ilgilenenleri düşündüklerini ileri sürseler de amaçları bambaşka!

Üreticinin her gelen gün “topal ördeğe” dönüşmesini izlemekle bile, “iktidardan” gelen sesleri yinelemektir işleri/ güçleri, onun için oradadırlar, onun için orada doyurulurlar, onun için üreticinin her gün biraz daha çalınan umutlarını “coşkuyla” adlandırırlar!

Eğer bu yıl yaşanan “hasat coşkusuysa”, geçen yıllar “hasat karnavalı” olmalı!

***

Bizde velinin de işi zor, öğrencinin de…

Toplam elli/ altmış, ama nitelikli, gerçekten toplumun gereksindiği bölümlerden oluşan üniversiteler yerine; ne öğrendikleri, topluma ne verecekleri, geleceğe nasıl bir katkı sağlayacakları belirsiz mezunlar veren bir sürü okul!

Ne olduğunu herkes görüyor!

Örneğin madem Ziraat Fakültesi mezunlarına, Makine Mühendisi ’ne, sınıf öğretmenlerine bu denli gerek yoktu, neden okullar bu denli çok mezun veriyor, neden insanlara yılları burada harcatılıyor!

Geçtiğimiz günlerde üniversiteye girenler belli olunca, bir gazete “üniversite coşkusu” diye başlık atmıştı!

Bunlar başka bir coğrafyada yaşıyorlar da, buraya bültenleri mi geliyor anlamıyorum!

Bu yıl örneğin Tıp Fakültesi kontenjanı dolmamış, öğrenciler tıp eğitimi almak yerine başka seçenekleri değerlendirmiş!

Orta geçimli bir tanıdığımın kızı İstanbul’da bir üniversiteye girince başka sevindiler, şimdi gelen konaklama/ giderler haberleri karşısında karabasan yaşıyorlar!

Her ay “iki asgari ücret” ödeyerek kızının eğitim yaşamını sürmesini sağlarken, nasıl bir “coşku” yaşayacak; düşünün!

***

Bizim gibi, “emeğin/ deneyimin” ne anlama geldiği karartılan toplumlarda, en çok zarar gören “emekliler” olmuştur kanımca!

İnsanın, “boğulmanın” ne denli zor bir olay olduğunu öğrenmesi için ille de denizin ortasında “aynı olguyu” yaşaması gerekiyor sanki!

Kozan dağlarının, Anavarza’nın hangi duygular yaşattığını Yaşar Kemal’in romanlarından okuyabilirsiniz; ayağınıza takılan bir taşı, havalanan tozun içinde yitip gitmenizi, bir yılanın yanınızdan geçerken çıkardığı sesi, düştüğünüzde dizinizde/ dirseğinizde açılan yaranın acısını…

Emeklinin “deneyimlerini” de böyle değerlendirebilirsiniz!

Bakıyorsunuz, devletin kurumunun açıkladığı “açlık sınırının” yarısının da altında yaşamaya zorlanıyorlar! Sofraları yokluk, geceleri karanlık, kışları soğuk, yazları bungunluk içinde…

Banka önlerinde saatlerce bekleyen emekliler için “promosyon coşkusu” sardı her yeri!

O kapılarda birikmeden, oralarda kuyruk sıralarına girmeden olmuyor sanki, askerlik sırası gelen nüfustan gönderilen “celp” gibi…

***

Bu yurdun insanının “coşkulara” öyle çok gereksinimi var ki…

Ama içten…

Tribünlerde avazı çıktığınca bağırmak gibi…

250822

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP