Kimler Suçlu?

ABONE OL
14 Haziran 2022 20:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Selma ERDAL

Şu İtalyanları sokaktaki adama sorarsanız; basmakalıp sözlerle MAKARNACILAR olarak tanımlar onları… Ve bu İtalyanların ülkeleri de bizimki gibi bölgeli; bilindiği gibi bizimki coğrafi olarak yedi bölge, yedi bahar… İşte onlarınki de 5 bölgesi Anayasal özerkliğe sahip, toplam 20 bölgeden oluşmakta… Diyelim ki bir işletme bu bölgelerden her hangi birisinde konuşlanıp, üretim tesislerini kurunca; biliyor musunuz ne yapmak zorundaymış?… İşletmenin üretim alanında gerekli olan hammaddeyi, kesinlikle o bölgeden sağlamak zorundaymış, yasalar böyle buyuruyormuş.

Örneğin; bir bölgede İtalyanların ünlü parmesan peynirini üreten bir işletme kurulacak, o işletme üretiminde kullanacağı hammaddeyi ki daha açık bir deyişle inek sütünü kesinlikle o bölgenin sınırları içindeki üreticiden almak zorundaymış. Bölgenin sınırları dışına çıkıp başka bölgeden süt alırsa; yasalar bağlamında suç işlemiş sayılırmış.

Üstelik peynir yaparken de kimyasal mayaları değil, kesinlikle hayvanın şirden bölgesinden alınan bir parça ile peyniri mayalamak zorundaymış.

Ne güzel kurallar, ne güzel yasalar? Hem bölgesel kalkınmayı gerçekleştirmeye ve hayvancılığı geliştirmeye yönelik, hem de doğal mayalama yöntemiyle insan sağlığına yönelik üretim zorunluluğu…

İşte gerçek anlamda sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir kalkınma… Üstelik de yabana avuç açmadan; halkının kalkınmasını sağlama…

Oysa bizde durum böyle mi? Değil elbette… Örnek vermek gerekirse, dönmek isterim Bursa günlerime…

Yıllar öncesinde Bursa’nın Mudanya ilçesi ve yerel yönetimde o günlerin Sosyal Demokrat Halkçı Partisi var. Bir sempozyum düzenliyorlar; 2000’li Yıllara Doğru Mudanya başlıklı…

Ve SHP’liler benden de Mudanya’nın sosyo-ekonomik yapısına ilişkin bir bildiri sunmamı istiyorlar. Ben de Mudanya SHP yönetiminden Sema Dayanç adlı arkadaşımla; başlıyorum çalışmaya, çünkü o Mudanya’da yaşıyor, Mudanya’daki sanayi bölgelerini, işletmeleri gezerken bana yardımcı oluyor.

İşletmeler arasından birisi; TUR-BEL adlı Türkiye Belçika ortaklığı, deniz ürünleri işleyen bir tesis… Tesisle ilgili araştırma yaparken soruyorum; işlediğiniz hammaddeyi nereden sağlıyorsunuz diye… Yanıt veriyorlar; kasıla, kasıla “Arjantin’den, bazen de Yunanistan’dan”

Bursa’nın; Gemlik, Mudanya, Karacabey kıyıları, kısaca Marmara Denizi o yıllarda balık deryası… Doğal olarak çalışmamda, sunacağım bildiride ben de bu konuyu eleştiriyorum; Mudanya topraklarında kurulu bir işletme neden bizim denizlerimizden elde edilen ürünleri işlemiyor diye sorguluyorum. Sonrasında ne mi oluyor?

İşletme bizi yargıya şikayet ediyor. Gerçi hakkımızda beraat kararı veriliyor ama değişen hiç bir şey olmuyor, yetkililer hiç umursamıyor durumu… İtalyan yetkililerin getirdiği gibi yerel üreticinin ürettiğini, yerel balıkçının yakaladığı balığı işleyeceğine ilişkin ne yasal kararlar ne de yaptırımlar getirilmiyor ne yazık ki…

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin topraklarına tesislerini kuran bir işletme; ne yazık ki bırakılıyor kendi haline… Ne yaptırımlar, ne koşullar, ne yasalar; diyemiyor mu yoksa demiyor mu “bizim denizlerimizden gelen ürünleri işlemek zorundasınız” diye?

Bilemiyorum, bugün için de nedir durum ülkemiz genelinde?

Ne yazık ki yabancı işletmeler; sözüm ona ülkemize yatırım yapmak amacıyla geldiklerinde… Üretim aşamasında oluşan atıklarıyla topraklarımızı, havamızı, suyumuzu kirletip, yurttaşlarımızı da düşük ücretle ve bazen de sosyal güvenlikten yoksun çalıştırarak rant elde ederken, her türlü sömürülüyoruz “yeter ki yabancı sermaye ülkeye girsin” diye alınan yetersiz ya da yanlış kararların etkisiyle…

Mudanya örneğinden yola çıksam da kuşkusuz ülkemizde konuşlandırılan pek çok yabancı işletmenin uygulaması, yöntemi hep böyle… Ve bir de sığınmacı diye ülkemize alınanların kurdukları işletmelerde de Türkler dışlanıp “yabancı çalıştırmıyoruz” sözleriyle istihdam edilmediği gerçeği de yaşanırken…

Soruyoruz her gün kendi, kendimize…

Bu ülke, bu topraklar; bu kadar mı sahipsiz ki elin oğlu dilediğince cirit atıyor ülkemizde?

İtalyanlar neden bizden daha kalkınmış, neden bizlere göre gönenç toplumu; işte iki ülke arasındaki uygulamalara baktıkça… Bu geri kalmışlıkta, bu ekonomik bataklıkta debelenmemizin sorumluları, suçluları kim diye sormaya gerek kalmıyor kanımca…

Çocukluğumuzda atlıkarıncaya binince, bir kaç tur attırdıktan sonra; bilet kesen adam bağırırdı ansızın “Paralar yandı” ve üstelik bizler henüz doymamışken dönmeye…

İşte koşa, koşa umutla 31 Mart 2019 günü; oyların sandığa atılmasının ardından “oylar yandı” diye bağırınca egemen güç…

Seçmenin oylarına sahip çıkamadığı bir ülkede, toprağına, havasına, suyuna ve özellikle de halkına nasıl sahip çıkılabilir acaba diye kaygılanıyoruz. Ve biliyoruz ki hep havanda su dövüyoruz kaygılarımıza ilişkin konuşurken, yazarken… Kim bilir belki de gerçek suçlular biziz; bu sorunları çözecekleri bulamadığımız için…

Seçim sandıklarının önümüze geleceği günler yaklaştıkça; aklınızı başınıza devşirip, iyice düşünün derim elinizde kalan son toprakları da kaptırmadan kimseciklere değerli yurttaşlarım; yoksa açlık çalacak hepimizin kapısını utanmadan, arsızca!

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP