• OLAY NET
  • Manşetler
  • Yüzlerce yıllık komşuluk “İnsan Nedir, Şimdi Bildim…” II

Yüzlerce yıllık komşuluk “İnsan Nedir, Şimdi Bildim…” II

ABONE OL
26 Kasım 2020 17:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaşı benim gibi 50’yi geçmiş hemen hemen bütün Kozan’lıların çıkınında  bir “altın kazan” hikayesi vardır. Bu altın kazan kimilerinin düş gücüyle içine bir-kaç insanın girebileceği büyüklüğe kadar ulaşır. Yörenin bütün definecilerinin düşlerini süsleyen bu altın kazan kimine göre 7 kollu, kimine göre dokuz kulpludur. Tevatüre göre, dünya da sadece Kozan’da ki bu üzeri değerli taşlarla süslü kazanda pelesenk yağı üretilir…

2015 yılında Beyrut’u ziyaret ettiğimde Antilas’ta ki Katoligosluk’u ziyaret ettim. Kapıda beni Hayr Bedros Manouelian adında genç bir rahip karşıladı. Evlerinde ki yaşlılar Türkçe bildiğinden Bedros’ta az da olsa Türkçe biliyor ve konuşabiliyordu. Bizi katoligos yardımcısıyla tanıştırdı ve o dönemde yeniden düzenlendiği için sıradan ziyaretciye kapalı olan müze bölümünü gezdirdi.

Bu tarifsiz heyecan veren bir şeydi. 30 Mart 1998’de açılan müzede benim çocukluğum boyunca dinlediğim bütün hazine masallarının gerçek halleri sergileniyordu.

1915 yılında Osmanlı Hükümeti’nden Kozan’da bulunan Katoligosluğa şehri boşaltma emri geldiğinde, bütün Kozanlı Ermeniler seferber oldu. Öncelikle Ayasofya Katedrali ve Manastır’da bulunan kutsal emanetler özenle paketlendi. Sonra şehrin Ermeni marangozları ve demircileri gece gündüz çalışarak büyük boy hazineleri, taşınabilecek boyutlara bölerek her bir parçayı başka birinin taşıması sağlanarak 1915’in yaz aylarında Halep’e götürdü. Bu yolculuğu Odyssean Yolculuğu diye tanımlayan Ermeniler, hep geri dönecekleri umudunu taşıdı.

İşte onlarla aynı topraklarda doğmuş ben, onların yolculuğunun 100. yılında, onların gözlerinden sakındıkları hazinelerini görme heyecanını yaşıyordum. Bedros ilk kattaki bir salonun kilitli kapılarını açtığında ilk dikkatimi çeken, yukardan gelen gün ışığı ile parlayan “altın kazan” oldu. Kutsal Chrism (muṙoni kat‘say) denilen, kutsal muron yağının hazırlandığı kazan tam karşımdaydı. Ama hiç o Kozan söylentilerinde anlatıldığı gibi bir büyüklükte değildi. Kutsal Ayasofya Katedrali görünümündeki bu kazan olsa olsa 1.20-1.30 metre yüksekliğinde. Ama yine de çok etkileyici bir görünüme sahipti.

Tamamen altın ve gümüş ile yapılmış bu eser dört melek figürünün üzerine oturuyor.  Kilisenin ana binasını temsil eden gövde üzerinde Ermeni Kilisesi’nin kurucusu sayılan Aziz Grigor’un ayakta durduğu bir kabartma ve İncil’den kimi ayetler var. Her tarafı oya gibi işlenmiş bir sanat eseri görünümündeki kazanın üstünde beş kule var. Merkezde büyük bir ana kubbe üstünde bir, dört bir yanda da dört adet sivri kulenin tepelerinde haç yer alıyor. Bu bölüm aynı zamanda kazanın kapağını oluşturuyor.

Bu muhteşem eser 1817’de Sis Katolikosluğu’nun Kutsal Tahtı için Grigor ve Sargis  Çelebiyan ve ortakları Harutyun Bezjian tarafından İstanbul’un en usta kuyumcularına yaptırılarak hediye edilmiş.

Müzenin diğer katlarında, salonlarında gördüklerimi, o zaman tuttuğum notlardan daha uzun başka yazılarda anlatırım. Ama o ziyaretin bana hissettirdiği yüzlerce yıl bir arada yaşamış, birbirlerine en kıymetli varlıklarını emanet edecek kadar güvenmiş, birbirleriyle konuşurken karşısındakinin dilini kullanmaya özen göstermiş, zaman zaman çatışmış ama yüzlerce yılın çok büyük bölümünü kardeşçe yaşamış iki halkın birbirini hiç tanımadığı hissiydi.

O yüzden burada, olabildiğince çatışma ve karşıtlık dilinden uzak, yüzlerce yıl komşuluk yaptığımız insanları tanıma çabamı paylaşacağım.

*   *   *

Ermeniler tarih boyunca Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde yaşamışlardır. Bu dağınık yaşamları içerisinde Anadolu’da farklı kilise merkezleri oluşmuştur. Ermeni Kilisesinde ilk merkez Eçmiyadzin Katoligosluğu (Eçmiyadzin Gatoğigosluğu)dur ve kilise hiyerarşisindeki en yüksek ruhani katoligos (Gatoğigos) tarafından idare edilir.

Kilisenin başı olarak, ‘katoligos’ veya ‘katoligos-patrik’ ünvanı başka bazı kiliselerde de kullanılmakla birlikte, Ermeni kilisesinde kökeni Kafkasya ve İran kiliselerine dayanan katoligos, patrikten daha fazla yetkiye sahiptir. Yunanca bir kelime olan ‘katholigos’ evrensel anlamına gelir ve kadimden gelen, kilisesi her tarafa yayılmış anlamlarını da içerir. Ermeni kilisesinde, episkopos takdis etme ve kutsal yağ olan müron (pelesenk yağı) hazırlama yetkisi sadece katoligoslardadır.

Ermeni Kilisesi’nin Surp Krikor Lusavoriç tarafından teşkilatlandırıldığı, kendisinin ilk katoligos olduğu ve ilk Katoligosluk makamının Erivan yakınındaki Eçmiyadzin’de bulunduğu kabul edilmektedir.

Aziz Krikor Lusavoriç’e ait olduğu kabul edilen bir takım kutsal objeler Katoligosluk merkezinde katoligosların kullanımındadır. Bu kutsal objeler katoligoslarla birlikte yaşadıkları yerlere gittiği için, o yerler de kutsal olarak kabul edilmiştir. Kısaca, Katoligosun bulunduğu yer, katoligosluk olarak görülür. Bu nedenle ruhani merkez bir çok yere taşınır ve bunlardan ikisi ilk Katoligosluk merkezi olan Erivan’a karşı ruhani merkez olma iddialarını sürdürür. Katoligosluk vazifesi de üstlenen bu merkezler Sis ve bugün var olmayan Ahtamar Katoligosluklarıdır.

Kilikya’da Arap hakimiyetinin olduğu 8 ve 9. yüzyıllarda Sis’te Ermenilerin yaşadıkları görülse de, özellikle Erivan ve çevresinin Bizans ile Orta Asya’dan akın akın gelen Türk boylarının çatışma sahası olduğu dönemde, yani 11. Yüzyılda, Ermeniler batıda birçok yerle beraber Kilikya bölgesine, dolayısıyla Sis’e de yoğun olarak yerleşti. Kilikya’da oluşturmuş oldukları prenslik-krallıkların başkenti önce Tarsus iken 1173 yılında başkent Sis’e taşındı.

Kuruluşundan 10. yüzyıla kadar Eçmiyadzin’da bulunan Ermeni Katoligosluğu, bu bölgenin istilaya uğraması nedeniyle çeşitli yerleri dolaştı. 1292’de son merkez Rumkale’nin Memlüklerce ele geçirilmesi nedeniyle Anavarzalı Krikor VII. tarafından Sis’e taşındı.

Yaklaşık yüz elli yıl Sis Katoligosluğu Dünya Ermenilerinin Ana Kilise Merkezi ya da Surp Krikor Lusavoriç’in tahtının bulunduğu kilise merkezi vazifesi gördü. Bu dönemde katogigoslar ruhanilerin takdisini (Rahiplik ve Piskoposluk takdisi) ve kutsal ayinlerin icrasında kullanılan müron yağının kutsanmasını Sis’te gerçekleştirdi.

1439-1441’a kadar 15 Katoligos görev yaptı. Yetki alanlarına dahil olan Ortodoks Ermenilerin dini ayin ve ibadetlerini de yönettiler.

Sis, Ermeni kilise tarihinde konsiller açısından önemli bir yere sahiptir. Ermenilerin hem dini hem siyasi meselelerinin tartışılıp karara bağlandığı kilise konsilleri sekiz defa Sis’te yapıldı.

1375 yılında Sis Memlükler tarafından ele geçirildi. Diğer tarafta Erivan’ın müsait hale gelmesi üzerine Katoligosluğun tekrar Eçmiyadzin’e taşınması gündeme geldi. Bunun üzerine 1441’de Eçmiyadzin’de, çok sayıda piskopos, yüksek ruhani, vartabed, laik prens ve ileri gelenlerin katıldığı bir konsil toplandı. Bu konsilde Katoligosluk makamının Sis’ten, asıl merkezi Eçmiyadzin’e taşınması kararı alındı.

Bu bölgeye Memlüklerin egemen olmasıyla katolikosluk 1441’de Eçmiyadzin’e döndü; fakat Sis’te kalan din adamları yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ermeni Kilisesi’nin kurucusu sayılan buradaki katolikosluğun varlığını sürdürdü.

Eçmiyadzin Katoligosluğuna Krikor X. Calalbekian katoligos olarak seçildi. Sis’te ise Tokatlı Garabed 1446’da Katoligos olduğunu ilan etti. Bunu desteklemek için de Surp Krikor Lusavoriç’in tahtının ve kutsal emanetlerin Sis’te bulunduğunu ileri sürdü. Günümüze kadar gelen bir ayrılık ve tartışma böylece başlamış oldu.

Müstakil Sis Katoligosluğu’nun ilk döneminde, Yavuz Sultan Selim diğer kilise merkezleri Kudüs ve Ahtamarla birlikte Kilikya’yı da Osmanlı topraklarına kattı. Erivan Hanlığı’nın kısa bir dönem için ele geçirilmesi ile Eçmiyadzin de Osmanlı etkisi altına girince Ermeni Kilisesi’nin beş büyük merkezi Osmanlı yönetimi altında toplanmış oldu.

Ermeni Kilise merkezleri arasındaki çekişmeler karmaşık bir yapı arz etmektedir. Bunda kilise hiyerarşisi ve Osmanlı Gayrimüslimleri idare sistemi etken olmuştur. Kilise hiyerarşisinde ilk sırada katoligos, ondan sonra patrik ve piskopos gelmektedir. Osmanlı Hükümeti yanında İstanbul Patrikliği’nin birincil konumda olması, tayin ve görevden uzaklaştırma konularında Padişahın onayının patriğin oluruna bağlı olması bu çekişmeleri destekleyen en önemli sebeblerdendir.

Bu bağlamdaki çekişmeler Osmanlı döneminin sonuna kadar devam etti. Sis Katoligosluğu’nun içinde bulunduğu çekişmelerde temel tartışma konuları, piskoposların takdisi ile kutsal müron yağının takdisi, dolayısıyla Ana Kilise Merkezi olma iddiaları ve İstanbul Patrikliği’ni kendisine bağlama çabaları oldu.

Osmanlı Devleti, millet sistemi gereği, İstanbul’daki Ermeni Patriği’ni milletbaşı olarak kabul ettiğinden, Sis Katolikosluğu’nun Babıâli ile ilişkileri İstanbul Patrikhanesi üzerinden yürütülüyor, katolikos atanma fermanı talebi İstanbul Patriği’nin onayı ile yapılıyordu.

İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin yaklaşımına göre, Sis bir dinî merkez değil, sadece bir manastırdı. Sis ise, İstanbul Patrikhanesi’nin Babıâli nezdindeki rolünü bir aracılık (kapıkethüdalığı) olarak tanımlıyor ve ruhani olarak Patrikhanenin üstünde olduğunu iddia ediyordu.

Osmanlı belgeleri Sis Katolikosluğu’nun ruhani alanının sınırlarını şöyle verir: Adana Vilayeti’nin Adana, Kozan, Cebel-i Bereket (bugün Osmaniye ve çevresi) ve Mersin livaları; İçel sancağının bütün kazaları; Maraş sancağının bütün kazaları; Halep Vilayeti’nin Antep ve Halep sancakları; Mamuretülaziz Vilayeti’nin Malatya sancağı ve Adıyaman (Hısn-ı Mansur), Hekimhan, Besni (Behisni) ve Kâhta kazaları; Ankara Vilayeti’nin Yozgat ve Çorum sancakları; Sivas Vilayeti’nin Gürün, Darende, Divriği, Şarkışla (Tenos), Bünyan, Aziziye kazaları ve Beyrut Vilayeti’ne bağlı Lazkiye sancağı.

Sis Katolikosluğu diye anılan bu Ermeni Kilise Merkezi, tarihi süreç içerisinde farklı konumlarda bulunmuş, bu nedenle de farklı isimlerle anılıp, tanınmıştır. Bu merkez, tarihte Küçük Ermenistan Katolikosluğu (Gatoğigosutyun Pokr Hayots), Büyük KiIikya Katolikosluğu (Hayrabedutyun Metzin Giligio), Ana KiIikya Piskoposluğu (Ebisgobasabedutyun Dann Giligio), Sis Katolikosluğu (Sis Gatoğigosutyun), Antilyas Katolikosluğu (Antiliasi Gatoğigosutyun) isimlerini almıştır.

Sis Katolikosluğu, ismini Katolikosun ikamet ettiği katedralin bulunduğu Sis şehrinden almaktadır. KiIikya Katolikosluğu isminin verilmesinin nedeni ise KiIikya Bölgesi Ermenilerinin ruhani bağımlılıklarını sürdürdükleri kilise merkezi olmasıdır. Günümüzde Kilikya Katolikosluğu ve Antilyas Katolikosluğu isimleri kullanılmaktadır.

*   *   *

Sis kazasında Ermenilere ait 2 manastır ve 2 kilise vardı. Katolikosluk merkezi ise, kraliyet sarayı yıkıntılarının bulunduğu arazideydi. 1240’larda Kral Hetum tarafından inşa ettirilen Ayasofya Kilisesi, Sis’in katedraliydi ve manastır kompleksinin içinde yer alıyordu. Zamanla harap olan yapı, 1810’da Katolikos Giragos tarafından yeniden yaptırıldı. Seksen oda, iki çeşme, on beş dönüm üzüm bağını ihtiva eden Manastır Katogikosun makarr-ı ikametiydi. Yani payitahtı.

Bu manastır içerisinde Ermenilere ait 238 erkek, 60 kız talebesi olan bir Katogikos mektebi vardı. İdadi derecesinde olan mektebin yapılış tarihi eskiydi ve ruhsatı yoktu.

1331 (1912) tarihli bir belgeye göre; Ermeniler, vaktiyle inşa olmuş beş senelik idadi derecesindeki ruhhan tahsiline mahsus ve Sis Katogikosluğu tarafından tesis edilen, “Kilikya Tiranos” adlı okula ruhsat almak için müracaat etmiş, yapılan keşif ve tahkikattan sonra, ruhsat verilmişti.

Keşif ve tahkikatla ilgili verilen bilgilere göre; manastır suru dahilinde bulunan bu okul, seksen zira* uzunluğunda ve kırk dört zira genişliğinde bir arsa üzerine kargir ve üç kat olarak bina edildi. Birinci katta bodrum olup, zeminden yirmi dört basamakla çıkılan ikinci katta bir kapı ve dokuz pencereli uzunluğuna bir yatakhane bulunuyordu. Zeminden kırk dört basamakla çıkılan üçüncü katta birer kapı ve üçer pencereli üç oda ve dershane olarak tahsis edilmiş bir kapı dört pencereli bir salon vardı.

Binanın tahmini elli bin kuruş değerinde olduğu belirtilirken, teneffüs mahalli ise, etrafı surla çevrili sekiz dönüm arsadan ibaretti.

* Zira, parmak uçlarından dirseğe kadar olan kısma denk düşen uzunluk biriminin adıdır. Türk halklarının kullandığı eski ölçümü birimlerindendir. Zira, Uluslararası Birimler Sistemi kabulünden önce kullanılan uzunluk ölçülerindendi. Fizyolojiye göre 75 cm ile 90 cm arasında değişmektedir. Bu ölçülere göre bina 2.000-3.000 m2 arasındadır.

*   *   *

  1. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Sis Katoligosluğu’nu derinden etkileyen en önemli konu tarihe Ermeni meselesi, Ermeni sorunu, Ermeni isyanları gibi isimlerle damgasını vurmuş gelişmeler oldu.

Osmanlı Devleti’nin uluslararası ilişkilerde zayıf bir döneminde olması ve Ermenilerin isyanlar ve karışıklıklar çıkarmaları, Babıali’nin ruhanilere güvenini de sarstı. Bu nedenle ve daha önce bahsetmiş olduğumuz hiyerarşik sürtüşmelerin devam etmesi suretiyle aynı süre zarfında seçilen iki Katoligosun ikisi de Babıali tarafından onaylanmadı.

Bu gelişmeler sonrasında 12 Ekim 1902’de toplanan Kilikya Meclisi, Osmanlı dönemi son Katoligosu Sahag II. Habayan’ı Katoligosluk makamına seçti.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Kilikya’da bir katolikos, iki başepiskopos, on episkopos ve 267 Ermeni yerleşimine (parish) yayılmış 214 Ermeni kilisesi mevcuttu. Osmanlı’daki genel Ermeni nüfusunun miktarı gibi, bölgedeki Ermenilerin nüfusu da Osmanlı ve Ermeni kaynaklarında ciddi farklılıklar göstermektedir. 1912 Ermeni Patrikhanesi istatistiklerine göre Kilikya’da 407.000 Ermeni varken, 1914’te bu rakam 205.050 kişi olarak gösterilmişti. 1912 tarihli Osmanlı istatistikleri ise 91.855 rakamını veriyordu.

Mayıs 1915’te yüksek rütbeli ruhbana Sis’ten Halep’e gitmeleri emredildi. Bu yolculukta, katolikosuğun merkezi olan Ayasofya manastırındaki nadir kitaplar, değerli kilise objeleri ve ‘kutsal emanetler’de Halep’e nakledildi. 13 Eylül 1915’te ‘Emval-i Metruke Kanunu’yla manastıra el kondu. Bu bölgede genel olarak Ermeni mülklerine Balkan muhacirleri iskan edilirken, 1912-1915 arasında Adana ve civarına yerleştirilenlerin sayısı 6.513’tü. 1915’ten sonra manastır Türk erkek muhacir çocuk yetimhanesine dönüştürüldü.

*   *   *

Ermenilerin ruhani merkezi Sis’ten gönderilmişti ancak bu Osmanlı Devletinin önüne başka bir meselenin gelmesine neden oldu; Sovyetler Birliği denetimindeki Eçmiyadzin Katolikosluğu’nun etki alanını genişletmesi.

Bunun üzerine 10 Ağustos 1916’da Ermeni Katoligos ve Patrikliği Nizamnamesi yürürlüğe girdi. Yeni nizamnameyle Osmanlı topraklarında bulunan Kilikya Katolikosluğu ile İstanbul ve Kudüs patrikhaneleri birleştirilip, ruhani yetki alanı Osmanlı toprakları olarak çizildi ve Eçmiyadzin Katolikosluğu ile ilişki kurulması yasaklandı. Bu yeni yapının başındaki kişi ‘katolikos-patrik’ olarak adlandırıldı ve bu görev Kilikya Katolikosu II. Sahak’a verildi.

Sultan Mehmet Reşat’ın 19 temmuz 1916 tarihli İrade-i Seniyyesi ile yürürlüğe giren bu nizamname 39 maddeden oluşuyordu. Otuz yedinci maddesi ile 1863 nizamnamesi yürürlükten kaldırıldı.

Mukaddimede yer alan birinci madde ile; Sis ve Ahtamar Katoligoslukları birleştirilmiş, İstanbul ve Kudüs Patriklikleri bu katoligosluğa bağlandı. Eçmiyadzin Katoligosluğu ile bütün ilişkiler kesildi. Katoligosluğun ikametgahı Kudüs’te bulunan Mar Yakub Manastırı oldu.

Bu nizamname dönemin bir gereği olarak düşünülüp, yürürlüğe konmuştu. Bunda amaç Rusya’nın elinde bulunan Eçmiyadzin Katoligosluğu’nun Osmanlı Ermenileri ve kilise merkezleri üzerine tesirini engellemekti.

Fakat, bu nizamname uygulanamadı. 30 Ekim 1918’de Osmanlı’nın İtilaf devletleriyle Mondros Ateşkes Anılaşması’nı imzalaması ve İstanbul’un bu güçlerin eline geçmesi üzerine, yeni kurulan hükümetin ilk işi 21 Kasım 1918’de, 1916 Nizamnamesi’ni kaldırarak, 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’ni yeniden uygulamaya koymak oldu.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilgisi ile beraber, Fransızlar Kilikya’ya hâkim oldu. Yeni Osmanlı yasa ve düzenlemeleriyle Ermenilerin yerlerine dönmesi ve mülklerinin iadesi kabul edildi. Kilikya Katolikosluğu da Ayasofya Manastırını ve diğer mülklerinin iadesini talep etti.

15 Ekim 1918 tarihli bir belgede Sis Katolikosluğu’na ait manastırın tahliye edilerek cemaate iade edildiği bildiriliyordu. Ermeniler, bağımsız bir ‘Kilikya Ermeni Devleti’ fikriyle Fransızların asker çıkarttığı Kilikya’ya dönmeye başladılar.

  1. Sahak da 20 Eylül 1919’da Adana’ya, oradan da Sis’teki makamına döndü. Osmanlı Dahiliye Nezareti daha önce satılmış olan kilise objelerinin de, satıldığı yerden geri alınarak katolikosluğa iadesini emretti.

Mülklerine el konmuş Ermeniler, Fransız İdaresinden bu meseleyi çözmesini bekliyorlardı. Nisan-Haziran 1919 döneminde, Kilikya Valisi Albay Bremond üç kararname yayınlayarak el konmuş Ermeni mülklerinin geri verilmesini istedi.

*   *   *

Yunan ordusunun giderek başarısızlığa uğraması ve Fransa’nın Suriye’de tutunabilmek için Ankara ile çatışmamak gerektiğini düşünmeye başlamasıyla, Ermeniler açısından işler tersine döndü. 1921 yılına gelindiğinde Fransa bölgeyi terk etme kararı verdi. Fransızlar 31 Mayıs 1921’de, Sis Ermenilerinden kenti boşaltmalarını istedi, 31 Temmuz’da da Ermenileri yanlarına alarak kasabayı tahliye ettiler.

Clair Price, 20 Ekim 1921 tarihli Türk-Fransız anlaşması sonrası, 65 bin Ermeni’nin güneye geçerek bölgeyi terk ettiğini yazar. Bunların bir kısmı Lübnan, Suriye ve Filistin’e giderken, bir kısmı da halen Fransa’nın yönetimindeki İskenderun Sancağına yönelir. Ocak 1922’ye gelindiğinde, 1939’da Türkiye’ye katılacak olan İskenderun sancağı (Hatay) hariç Kilikya’da sadece 600 Ermeni kalmıştı.

1915’te tehcire tabi tutulan Ermenilerin mallarına Emval-i Metruke Kanunu’na dayanarak el konulmuştu. Ankara hükümeti, 15 Nisan 1923 tarihli yasayla, emval-i metruke mevzuatının 1919’dan sonra firar edenlerin malları için de uygulanmasını sağladı. Böylece, 1915’te tehcir edilmiş ancak daha sonra bir şekilde dönmüş olanların hak iddia etmelerinin önünü kesmek hedeflendi.

*   *   *

Sahag II. Habayan 1921 yılında Katoligosluk makamını önce Adana, sonra da 25 Kasım 1921’de Halep’e taşıdı. Burada, Fransa manda otoriteleri Katoligos Sahak’ı, canlandırılan Katoligosluğun ruhani lideri olarak tanıdı. Yargı alanı Halep’le sınırlanan Katoligosluk 1929’da Kudüs Patrikliğini otoritesi altına aldı.

1929 yılında Beyrut’a beş kilometre uzaklıkta Antilyas Köyü’ne taşınma yeni bir dönemi başlattı. Kudüs Patrikliğinin de çalışmalarıyla Katoligosluğa bağlı Ermenilerin bir araya gelmelerine yardımcı oldu. Sahag II. Habayan, Katoligos vekili Güleseryan ve diğerlerinin gayretleriyle Katoligosluk yeniden oluşturuldu. 1930’da manastır, basımevi kuruldu, yeni piskoposluk ve rahiplik merkezleri organize edildi.

Bu dönemde Kilikya Katoligosluğu ya da Antilyas Katoligosluğu olarak anılan Sis Katoligosluğu’na Lübnan (Beyrut), Suriye (Şam, Halep) ve Kıbrıs (Lefkoşa) bağlıydı. 1956 yılında etki alanı genişleyerek Yunanistan (Atina), İran (Tebriz, Tahran, İsfahan), Kuzey Amerika (New York) ve Kuveyt’i de yetki alanına dahil etti.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP