Depremin düşündürdüğü/ 3

ABONE OL
4 Kasım 2020 10:34
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Hemen yanı başında çığlıklar atılıyor!

Günlerin yorgunluğu altında kalmış yüzlerde burukluklar var!

Kurtarıcıların her dalgalanması umut oluyor!

Yıkıntıların üzerindeki kurtarıcıların “hareketleri”, nasıl bir durumla karşılaştıklarını belli ediyor!

Buldukları bir kıyıda “sessizce” bekleyenlerin yüzleri çok şey anlatıyor…

İzmir’de deprem alanını anlatan bir spikerin “doğaçlama” söyledikleri bunlar!

Baktığında/ gördüğü kare bu! Çığlık, burukluk, sessizlik…

İlk andan başlayarak yakınlarını bekleyenlerin; bir yandan yaşamını yitirenlere, bir yandan bir-iki kurtarılışlara tanık oluşları karşısında gözlerini kaydırmaları…

Duyabilecekleri “sesi” bekleyişleri…

***

Dün gün boyunca altmışbeş saat sonra ulaşılan Elif bebek konuşuldu!

Elif bebeğin kurtarıcısının parmağına tutunuşu konuşulmakla kalmayıp, sosyal medyada belki “en çok” sözü edilen “konu” oldu!

Elif bebeğin, yaklaşık üç gün sonra gördüğü ışıktan uzanan elin parmağını tutuşu/ bırakmayışı/ kendinden koparmak istemeyişi “çok şey” anlatıyor olmalıydı!

Elif bebeğin “parmağı” tuştu kadar, “kurtarıcının” buna yapmayı istemesi de önemli!

Bir yandan “sorunları” çözeceklerini söyleyip,

Bir yandan “artık” doyumsuzluğun biteceğinden söz verip,

Bir yandan “varsak/ birlikte” olmayı anlatıp…

Sonra “öylesine” yüz-üstü bırakıldı, öylesine kendi yazgısına terk edildi, öylesine “evine ekmek alamayışı” yadsındı, öylesine “istenciyle” oynandı, öylesine “hak istediği” yerde ezildi, öylesine “uzanan eller” tersledi ki bu yurdun insanlarını; hem Elif bebeğin tutuşu, hem de kurtarıcının içtenliği gören herkesi duygulandırdı, şu an gözlerimi yeniden doldurdu!

***

Bu sabah doksanbir saat sonra yıkıntıların altından çıkarılan üç yaşındaki Ayda vardı…

Kurtarıcı “jeneratör çalışıyordu, durdurduk, sonra kimse var mı diye seslendik, ‘iyiyim ben’ dedi, ‘adın ne’ diye sorduk, ‘Aydan ben, iyiyim’ dedi, sonra el salladı” diye anlatıyor.

Ayda yaşıyordu, ancak daha sonra annenin yaşamını yitirdiği öğreniliyor!

Bu arada, son yirmidört saatte birkaç sevindirici sonuç alınmasına karşın, yaşamını yitirenlerin sayısının iki katına çıkması/ yüzü geçmesi “daha da” anlamlı olmalı!

***

Bu gün partilerin grup toplantıları var.

Yurttaş doymayışını, işsizliğini, yalnızlığını, covid 19 salgının bir yanda “askıya” bırakıp “İzmir depremini” dillendiriyor!

Yapı atıklarının, iş makineleriyle kaldırılışı sırasında “kepçenin” içindeki kum yığınının anlamını çözmeye çalışıyor!

“Kum yığını” yerine, “kırık beton” parçacıkları olmalıydı, “betondan” yapılarda oturmalarının gerekliliği de buydu!

MHP Genel Başkanı, partisinin grup toplantısında “keşke uyarılar, hazırlanmış raporlar dikkate alınıp çöken binaların depreme dayanıklı olup-olmadığı yıllar önce kontrol edilseydi, ölüm bu kadar ucuz olmamalıdır” sözlerine yer vermiş!

Elbette “ölüm bu denli ucuz olmamalı”! Ancak şöyle bir veri var:

“2012 yılında MTA Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan ‘Türkiye Diri fay Haritası’ baz alındığında, ülkemizde Bolu, Sakarya, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Eskişehir, Kahramanmaraş, Erzurum, Hakkari, Bingöl gibi 18 kent merkezi, 80’ni aşkın ilçe ile 502’yi aşkın köyümüz doğrudan “Aktif fay zonları” üzerine oturmaktadır. Söz konusu yerleşim birimlerinde 100.000’ni aşkın binanın “Aktif Fay Zonları veya Hatlarının Tehlike Kuşağı Bandı” sınırları içinde kaldığı da yapılan incelemelerden anlaşılmaktadır.”

“Fay Yasası Önerisi”nin de, CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, Engin Altay, Engin Özkoç ile Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın birlikte hazırladığı, Temmuz 2020’de meclise sunulduğu, ancak o günden bu yana bekletildiği öne sürülüyor!

***

Mecliste bekletilen “tek öneri” bu değil üstelik!

Toplu ölümlere “neden” olan, ancak sorumlularının ortaya çıkmaması için çabalanan bundan önceki depremler, tren kazaları, sel felaketi “bunlardan” bir kaçı…

Bahçeli’nin dediği gibi “ölüm bu denli ucuz olmamalı” da, ancak bunu istemeyen bir “yüklenici güç” var; bunlar piyasada da, politikada da, bürokraside de, köşelere egemen olmuş zapt etmişler!

Asıl sorun bu!

***

Bu ülkenin insanları “sevinmek” için, “bilinmedik” ölçüde istemlerde bulunmuyor!

Bir günde elli kişinin yaşamını yitirmesi nedeniyle abanan karabasan, iki bebenin yaşama tutunan gülücüğüyle değişebiliyor!

Ancak unutulmaması gerekir ki; yurttaşların yaşamını zindana döndüren “sorumsuzlukların” bu denli “üstü kapatılır” durumda olmasının “acısı” yüreklerde “hep” yerini koruyacaktır!

Yapı elementlerinden çalan, çürük temellere kuranlar kadar; bu yapılara izin verenler, kullanıma açanlar, denetiminden kaçanlar, sorgulamadan uzak duranlar da “doğal yıkımlarda” yaşamını yitirenlerden/ yaralananlardan/ iz taşıyanlardan dolayı sorumludur/ suçludur/ yargılanmalıdır!

Bu ülkede yaşayan yurttaşların beklentisi bu…

031120

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP