LGS’DE “ödün” verilmesin!

ABONE OL
22 Haziran 2020 17:20
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Covid 19 nedeniyle altmışbeş yaş üstü ile birlikte “evde kal” uyarılarına uymak zorunda kalan yirmi yaş altı ile LGS’ye girecek olan yirmi yaş üstü bu hafta sonunu bekliyor.

Salgının ülkemizde belirmesinin ardından okulların kapanması, sanal ortamda öğrencilerin derslerini izlemesi derken bu günlere gelindi.

Covid 19 nedeniyle, geçen yıl dörtbin dolayında olan sınava giriş yerleri onsekizbine çıkarıldığı, öğrencilerin “hijyenik” ortamda sınavı girmesi için her tür hazırlığı yapıldığı anlatıldı.

Sınava giriş yerine varana değin; öğrencinin bineceği toplu taşıma aracı, araçtaki aralık, yaşadığı bir enfeksiyon rahatsızlığı düşünüldü mü bilmiyorum, ancak ilk ataması yapıldığında eğitimde özlenen büyümeyi sağlayacağı öngörüsü taşıtan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un yaptığı açıklamalar ne denli gerçekleşebilecek bilinmiyor…

Normalleşme başlamasıyla birlikte olgu sayısındaki artış, özellikle de Anadolu’ya kayan corona virüs; çok ili tedirgin ederken, dışarıda belirtilen “uyarılara” uyulmadığı gözlenirken, bir çok ülkede değişime uğramış biçiminden söz edilirken “hangi önlemler” sorusunu düşünmeden yapamıyorum.

Peki, biz bu önce yirmi yaş altı, sonra onsekiz yaş altı gençleri neden “evlere”  hapsettik?

Neden bir çoğunun “internet manyağı olduk” demelerine izleyici kaldık?

Bunlar “deli-hızlı kanlılar”, koşarlar, coşarlar…

Ancak covid 19’un şakası, bir yeri ya da yurdu yok ki; kimin bağışıklık sistemi zayıfsa, kim savunmasızsa, kim mini kabarcıkları almaya uygunca onu seçiyor!

Veliler, çocukları sınav gününü beklerken “endişelerini” yaşamaya başladılar bile…

Madem kafaya konuldu, önlemden “ödün” verilmesin!

 

NE OLDU BİZE?

“Bizi ne bu duruma getirdi” diye sordu, bir tanıdığım…

O denli açık, o denli “net” biçimde anlattı ki…

Televizyonda izlediği iki olaydan söz etti. Daha sözünün başında “içimizden koparılanlara izleyici kalmamız mı öğretiliyor bizlere” dedi.

Bizler, derken yedisinden-yetmişine herkesi, özellikle de yeni yetişen/ bıyık yerleri sırıl-sıklam olmuş kuşaktan söz ediyordu!

Yirmi yaşının kıyılarında dolaşan oğlunun “olaylara” bakış biçimi, arkadaşını tanımlaması, tanık olduğu bir olay için düşünceleri başkalaştığını, belirtti.

Bir olay yaşanmış…

Onbeş katlı bir yapının tepesinde bir adam, içinde bulunduğu koşullara yanıt bulamaz oluşunu yaşamına son vermekte bulmuş olmalı ki, kalabalığa ya da yapılan anonslara aldırmadan, denilenleri duymadan, “işin” bitişini yaşamak istiyordu!

Karşı yapının tepesinde görenler olsun, aşağıdan izleyenler olsun ellerindeki akıllı telefonlarına kaydetmekle uğraşıyordu!

Birçokları o denli soğukkanlı, o denli alışılmış, ya da o denli “olsun da bitsin” anlayışıyla yaşananlara kendilerini kaptırmışlardı ki;

Umursadıkları, yaşamının “bitişini” başlatmak isteyen adamın ne yaptığı, ne yaşadığı, ne de orada olmasının nedenini öğrenmek/ bilmek/ yaşatmak değildi!

Gördükleriyle, telefonlarına kaydettikleriyle sosyal medyada üç-beş daha çok tıklanmak ya da dürtülmek için…

Sevmenin/ terk etmenin sanal ortamdaki gelişmelerle düzenlendiği bir süreçte “başka ne beklenir, bilmiyorum” diye ekleme yapıyor tanıdığım!

Buna benzerlerini kaç kez gördüm, bilmiyorum…

En son iki gün önce bir yangın yerinden görüntüler izledim…

Üç-dört katlı bir evin çatısı cayır-cayır yanıyordu!

Ne bileyim, hiçbir şey yapılmasa bile, bir telaş/ bir tedirginlik yaşanması gerekmez mi?

Herkesin elinde cep telefonu olduğuna göre itfaiye aranmaz mı, aranmış olsa bile “neden” geç kaldığı dile getirilmez mi?

Öyle değil işte; günlük yaşanan, alışılmış, el cepte belenmesi doğru bulunana bir olay gibi…

Kimi izlemekle yetinen, kimi çekim yapmaktan başka yapılacak bir şey olmadığına inan bir kalabalık…

Eskiler, bu duruma “ele düğün dernek gerek” demiş olsa da arayış içerisinde olurlardı…

Düşünmemiz gerekiyor kanımca, “bizi ne bu duruma getirdi” diye sormamız gerekiyor!

“Ne oldu bize” diye sormamız gerekiyor!

170620

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP