“Yabancılaşmanın” bir diğer adı…

ABONE OL
11 Şubat 2020 19:39
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

İçinde oldukları “şatafattan” başka bir şey görmeyenlerin sesini her yerde duymaya başlıyoruz!

Ülke ekonomisi daralmalar yaşarken; salon toplantılarında “büyümeden” söz eden politikacılardan tutun, politikacılara “yaranmak” için “büyüme” masalı anlatan odaları, dernekleri de unutmayalım!

Sokakta yaşananlar nedir, yurttaş nelere uzak, ev kadını mutfağını nasıl dolduruyor, üniversite mezunu işsiz genç geçimini sağlamak için ne yapıyor, işten kovulanların durumu ne, çocuklarına şeker bile alamayan babalar ne yapıyor?

Bunları önemseyen, sorun sayıp çözüm arayan yok olmayla yüz yüze gibi…

Hani o paylaşan, hani o birbirini anlayan, hani o duygudaşlığı (empati)erdem sayan…

***

Ülkenin büyük çoğunluğu, üç-beş kişinin dudaklarının arasından çıkan bedelle, sabahın karanlığında yollara koyularak akşamın ilk saatlerine dek “açlık” denilen aylıkla çalıştırılması “utanç” olması gerekmiyor mu?

Üç-beş kişinin “neyin” değerlendirmesini yaptıkları, “neleri” ölçü olarak aldıkları bile belirsiz…

Elektriği, doğalgazı, suyu, ulaşımı, ekmeği üst-üste koyduğunuzda “sağır sultanların” bile duyup anlayabileceği bir çizelge ortaya çıkmasına karşın ne dediklerini de hep birlikte duyduk!

Belirledikleri “açılık” sınırındaki “asgari ücret ile emekli maaşları” konusunda “hoşnuttular”!

Bunu her ay yayınlanan istatiksel veriler söylüyor; yurttaşın “açlığından” hoşnut!

***

Öyle ki “açlık” sınırında çalışanın ya da maaş alanların “şanslı” olduğunu düşünen öyle çok ki…

“Açlık” sınırı denilen maaşı aylarca görmeyen, işsizlikle boğuşan ailelerin, mutfağının gereksinimini sağlayamayan öyle ailelerden söz ediliyor ki…

Geçmişte pazar sonlarında yüzlerini gizleyerek ezik-çürük döküntüleri toplayanlara tanık olan çok olmuştur; şimdi pazar sonlarını beklemek için saatler öncesinde yer tutanları görmek olası, artık kimse yüzünü de gizlemiyor, hazırladığı torbasına yararlanacağı her şeyi dolduruyor!

Duymuşsunuzdur. Komşumuz Hatay’da, bir süredir işsiz olan bir genç baba, belli ki dayanacak yerleri öylesine körleşmiş ki, günler öylesine umudunu çalmış ki, evinin gereksinmelerini sağlayamadığından dolayı, “çocukların aç” diyerek, valilik önünde kendini yaktı!

Daha önce başkalarını da duymuştuk; tüm aileyi yok edenleri, ailenin dışındaki yakınlarına da zarar verenleri…

Yarın nelerin olacağı belirsiz…

***

Düşünürün, “insanın kendisine, kendi doğasına, kendi varlığına ya da kendi emeğine yabancılaşması” biçiminde tanımladığı “yabancılaşma” bundan başka bir şey olmamalı…

“İçinde oldukları ‘şatafattan’ başka bir şey görmeyenlerin” gelişmeler e bakışı da, olayları yorumlayışı da, aradığı çözüm de bambaşka olmalı…

Kendini yakan, “çocuklarım aç” diyen babayı; “suçlu” görmek kadar bencil, “anlamsız” bulacak denli duyguları iğdiş, ancak “şatafattan” besletilen öyleleri dağıtılmış ki yurdun dörtbir yanına…

Utanmasalar zil takıp oyun tutacaklar sanki…

Bir “iktidar” doymuşu-yüzsüzü, sosyal medya paylaşımında  “Kimse açlıktan kendini yakmaz. Öyle olsaydı Nijerya, Çad, Zambiya, Haiti, Madagaskar, Yemen ve Sierra Leone gibi ülkelerde insan kalmazdı. Böyle ucuz siyasi manevraları millet yemez…”

Utanmasalar “zevklerinden kendilerini yakıyorlar, zevkten dehşet saçıyorlar” diyecekler!

Düşünür yaşamış olsaydı, bugün “yabancılaşmanın” bir diğer adının, “şatafat hastalığı” olduğun söylerdi kanımca…

080220

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP