Ülkenin değerlerini bir bir gözden çıkarmanın, “duyarlı” olunması gereken kurumların bile gözden ıraklaştırmanın bir sınırı, bir duracak yeri, bir açıklaması olmalı ama…
“İktidarın” her sıkışmasında “satacak yer” aranacak olursa, bu yurdun insanının işi zor, demektir!
Anımsayalım…
Bilmem kaç milyon “sığınmacıya” ev sahipliği yapan bir ülke olmuşuz!
Başka…
Tüm dünya “sığınmacılara” olan desteğimizden dolayı ülkemize övgüler yağdırıyormuş!
Başka…
Bir kadar daha olsa ülkemiz üstesinden gelirmiş!
Başka…
Baştan bu yanan “sığınmacılar” için kırkmilyar dolar harcamışız!
Ellimilyon dolar için “tank-palet” fabrikasını satmaya zorunlu olmak ne anlama geliyor ki?
Ya da şeker fabrikalarını satmak, özelleştirme yapılarını aralamak…
***
Özelleştirme, denince aklımıza gelen şudur:
Devletin elinde bulunan, yönetilen ekonomik üretim birimlerinin elden çıkarılması, özel sektöre devredilmesi…
Devletin ulusal ekonomi içerisindeki yerinin ya en aza indirilmesi, ya da tümden kaldırılması…
Bir başka anlamıyla, kamunun piyasa üzerindeki etkisinin yok edilmesi, serbest piyasa koşullarının etkin duruma getirilmesi…
Özelleştirmenin amaçları denince de şunlar sıralanıyordu:
Başta verimlilik artırılacaktı,
Piyasa ekonomisi güçlenecekti,
Krizlerden daha rahat çıkabilmek için, sermaye piyasası geliştirilecekti,
Yabancıya satılacak olan kurumlar nedeniyle döviz geliri artırılacaktı…
İkibinikiden bu yana işlem yapılan ikiyüzyetmişüç kuruluştan ikiyüzaltmışsekizinde kamunun payı kalmamış!
Buralardan altmışiki milyar dolar kamu malı elden çıkarılmış!
Ülkenin borcu mu bitmiş ya da azalmış,
Ülke insanının sorunları mı azalmış,
Eğitimde, bilimde, yaşamda, mutlulukta bir adım “boy mu” alınmış!
Yanıt kanımca şu:
“Dört milyon sığınmacıya baktık, tüm dünyanın gözlerini üzerimize çektik!”
***
Kamu hangi kurumunu satar?
Ya da soruyu şöyle değiştirelim:
Özel sektör için hangi tür kamu malı albenilidir?
Kamu “sözde” zarar ettiği kurumları elden çıkarmak için girişimde bulunur! Örneğin limanlar, elektrik santralleri, Telekom, maden alanları, Sümerbank, şeker fabrikaları…
İnandırıcılığı ne denli güçlüdür; oturup konuşulması gerekir!
Bu kurumların zarar etmesi, ya da verimsizliği “kurumdan” mı kaynaklanıyordu, yoksa gelen hükümetlerin kadro şişirmelerinden mi?
Kurumdan kaynaklandığı konusunda şu ana dek “hiçbir” açıklama duymadım!
Varsa-yoksa şişirilen “kadrodan”…
Hükümetlerin “kötü” yönetmesinden neden “kamu malı” sorumlu tutulur öyleyse?
İyileştirme yolu varken…
Ayrıca, kamunun kendine kazandırmayan ama özel sektöre “çok kazandıracak” olan kurumu “rahatça” alıcı bulacaktır!
***
Asıl amaç kamu mallarını “daha” verimli duruma getirmek mi, yoksa yakınlarında duran “üç-beş el” için kaynak oluşturmak mı?
Onsekiz yıllık “iktidarın”, özelleştirme gerekçesiyle bir yandan içeride, bir yandan da dışarıda hangi “işbirliklerine” girdiğini görüyoruz!
Telekom, yüzde ellibeş pay için altıbuçuk milyar dolar öneren Suudi Oger’e yirmibir yıllığına veriliyor, bankalardan aldığı kredileri ödeyemeyince el konuluyor! Aldığı günden bugüne yıllık “gelir payına” dokunmuyor bile! Hangi güçle-hakla bunu yapabildiyse…
Fabrikalar satıldı, boğaz gören arsalar satıldı, madenler satıldı, dağlar satıldı, limanlar satıldı…
Bu ülkenin her tür zorluklarında kanayan yurttaşı o günden bu yana “boy almak” yerine erdi!
Emeklisi, emekçisi, esnafı “alım gücü” yetersizliğinden acılandı,
Sığınmacılar nedeniyle oluşan “ucuz emek” patronlar için albenili bulunsa da “işsizlik” doruğa yükseldi!
Bugün ekonomik yönden “iyi gelişmeler” içerisinde olunduğunu belirten “iktidarın”, yeniden “özelleştirilecek” alanlar arayışında olması “neyin” belirtisi; açıklansın!
Şunu belirtmekte yarar var: iyi yönetilmiyoruz!
HAVAALANI DURAĞINDA…
Belediye otobüs sürücülerinden son zamanlarda bir çok “şikayet” duymuştum da, anlatılan gibisine ben rastlamamıştım! Oldu sonunda! İşim düştü. Havaalanı durağından çarşıya geleceğim. Durakta elleri bastonlular olduğu gibi, 135 nolu otobüsler de pek sık gelmediğini duydum! Yarım saate yakın bekledim. Durağa yaklaşıyordu otobüs! Yaşlılar da yerlerinden kalktılar, belli ki aynı yöne gideceğiz! Yanımızda duracak gibi yapan otobüs, gaza basıp yanımızdan uzaklaşmaz mı? Bu neyin-nesi demekten kendimi alamadım! Otobüsün arkasından baka-kalan “o” yaşlılardan biri, “son zamanlarda hep böyle yapıyorlar” dedi. “Neden son zamanlarda” dediğimde de, “neden olacak yavrum, Zeydan’a söz söyletmek için” dedi!
Durakta beklemedim, “tabana kuvvet” diyerek ayrıldım! Otobüs sürücüsünün “böyle” bir amaçla “bunu” yapıyor” olması ne denli doğruydu bilmiyorum! Böyle bir durum varsa Adanalıya yazık!
241019
EĞİTİM
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün öncePOLİTİKA
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYEREL HABER
4 gün önceDÜNYA
5 gün önce