“Güzel şeyler” olmalı…

ABONE OL
31 Ekim 2019 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

“Hayatın her anı öğrenme zamanı…”

Öyle olmalı…

Öğrenmeden, bilgilenmeden, yenilenmeden yaşamlarını sürdürmeye çalışan toplumların; öğrenen, bilen, yenilenen toplumların tutsağı olacağı konusunda çok kitaplar yazıldı, çok konferanslar düzenlendi, çok konuşuldu…

Bir adım ileri gidebilmenin, bir adım ötede yaşanılır bir dünya kurmanın özlemini yaşayanların diz kapaklarına inildi!

Yalan mı?

“Güzel günler göreceğiz çocuklar,

Güneşli güzel günler…” diyen şairlerimiz susturulmadı mı?

“Her şey güzel olsun” diye yola koyulanlara engeller koyulmadı mı?

***

Okuldan gelen öğrenciye kapıdan girerken “bu gün ne öğrendin” diye sorarlardı.

Çizer Sezgin Burak’ın, Bizimkiler serisinde çocuk karakter Hüdaverdi “ne öğrendin bu gün” sorusuna, “leyleklerin beni getirmediğini öğrendim bugün” demişti!

“Yeni bir şey” öğrenmişti…

O an için, bulunduğu ortamda bazı tedirginlik yaşatmış olsa da, yaşamın ilerleyen sürecinde “o bilgi” çerçevesinde oluşan düşüncelerle “yeni bilgilere” ulaşacaktır…

Dün Cumhuriyet Bayramı nedeniyle kalabalık yaşayan Atatürk Parkı, bir gün sonra “Öğrenme Şenliği” nedeniyle yoğundu.

Adana Valiliği ile belediyelerin, milli eğitim müdürlüğünün, sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla düzenlenen şenlikte, elle yapılan akla gelebilecek tüm sanatların incelikleri olduğu gibi, kentin doğal yapısı içerisinde kolayca üretilebilecek ürünler için de stantlar oluşturulmuştu…

“Hayatın her anı öğrenme zamanı…” olmalıydı…

***

Toplum olarak kadınlar ile çocukları ne denli önemsiyoruz?

“Kadının” durduğu yer, ya da olması gereken yer neresidir?

Nazım’ın, “kadınlarımız” şiirinde dediği gibi:

“Anamız, avradımız, yarimiz,

Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen

Ve sofradaki yeri

Öküzümüzden sonra gelen

Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız…”

Yaşama sıkıca tutunduracak “ne iş” gelmiyor ki ellerinden…

Ardından çocuklar…

Ceyhun Atıf Kansu, “dünyanın bütün çiçekleri” şiirinde…

“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

En güzellerini saymadım çiçeklerin,

Çocukları, öğrencilerimi istiyorum” diyordu; neden?

***

Stant başlarında kadınlar vardı…

Önünde duran “ebru sanatı” ayrıntısına daha başınızı döndürmenizle, Ceyhun Atıf Kansu’nun öğrencilerini “bilgilendirme” özleminden farksız anlatıyordu…

Başkaları da öğrensin, başkaları da bilsin, başkalarına öğretsin; “bilginin” önemi bilinsin diye…

Bir masa üzerinde bildiğimiz bir kasa, içerisinde doğal bir gübre kütlesi, üzerinde “bembeyaz” bir örtü…

“Kültür mantarı” dedi, bilgilendirmek isteyen kadın…

Toprağını nereden sağladıklarını sorduğumda,

“Sizi önce bilgilendirelim. Seyhan Halk Eğitim Merkezimizde bir aylık kursumuza katılın. Hafta içi sabah, öğle, akşam olduğu gibi, hafta sonu eğitim saatlerimizde olacak. Bir ay sonunda, her konuda size yardımcı olunacaktır” dedi.

Sonra bir başka yerde, eşimin yeğeni Alya’nın oynadığı renkli çamurların benzeri bir çamurdan çanak-çömlek benzeri bir şeyler yapıyordu, iki kadın…

Ne yaptıklarını göstermek istediler…

Poşetin içerisindeki çamurdan kopardıkları avuç içi kadar bir parçayı ovalayarak, masada şekillendirerek, kase biçimine getirmenin ardından üzerini süslediler. Biraz önce yumruk gibi poşette duran çamurun içerisine bilgilerini katıp, emekleriyle yoğurmuşlardı…

“Sanattan haz alan biri korkunun nedeni olur mu” diye sordum.  Gülümseyerek “sanatı sevmeyenden korkulur” dedi. “Öğrenmeyi istemek de bir sanat” dedim.

***

Bunlar değil salt…

Ayakkabıcılık, çeşitli el sanatları, kuyumculuk, resim çalışmaları, seramik biçimlendirme, masör, saç-cilt bakımı, ahşap süsleme…

Yaşadığımız doğadan başlayarak süren değişimin, bu doğayı kullanan canlıları da “değişime” gönderdiğini unutmamak gerekir.

Öğrenmeyle, bilgilenmeyle, yenilenmeyle “değişimi” yakalayan toplumlar, bunları yapmaktan uzak duranlardan “hep” bir adım öndeler!

Bu “öğrenme şenliği”…

İlle de o platformda olan bir ya da birkaç stantla ilgilenmek amaçlı söylemiyorum, orada bulunanları görmek-bilmek bile başka çağrışımlara yönlendirecek biçimde…

Etkinliği içerik olarak beğenmekle birlikte, stantların çoğunun “kadınların” ellerine bırakılması güzeldi…

Çukurova’nın üvey kalmış verimli topraklarına, üreticilerine, .çalışanlarına karşın; Adana’da “güzel şeyler” de olmalı…

301019

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP