“Adana’nın görüntüsü kirli…”

ABONE OL
15 Ekim 2019 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Kirliliğin nedenleri vardır!

Yönetim düzeyinde “denetim” zorunluluğu olan konular,  yaşananlarda “araştırılması” gereken durumlar savsaklandıkça “kirliliğe” bir adım daha yaklaşılır!

Her geçen gün “çözülmesi” yerine, büyüyen “kirlilik” salt yönetimi değil, içinde yaşayan “her şeyi, herkesi” kuşatacak-etkileyecektir!

Son yıllarda bizde yaşananlar böyle değil mi?

Olayın kurgulayıcısı, olayın düzenleyicisi, olayın iki kişiden birisi olanlar;

Bugün yaşanan “kirlilikleri”,

Bugün yaşanan “olumsuzlukları”,

Bugün yaşanan “sorunları”,

Bugün yaşanan “yaşanılırlıktan” uzaklaşmayı gördükçe işin “başına” dönmeye çalışıyorlar ya…

Bir de etrafta “kirletici” arayarak;

Durup kalıyorum!

***

Birkaç yıl önce, otuz yıl sonra Türkiye’ye gelen bir tanıdık, Adana buluşmamızda “ne yapmışsınız, yaşama alanlarına kıymışsınız, güzelim kente beton yığmışsınız, iş alanlarıyla yaşam alanlarını birbirine karıştırmışsınız” dediğinde donup kalmıştım!

Ülkemizin çok satan gazetelerinde, çok izlenen tevilerinde boy boy reklamları yapılıyordu, kocaman bilbordlarda sergileniyordu, çok sıfırlı rakamlarla yüksek yapılarda daireler satılıyordu!

“Ne demek” diye sorduğumda da konuşmasını örneklerle sürdürmüştü…

Bulvarları anlatıyordu, kıyılarında yükselen yapıları anlatıyordu, içeride daha az katlı “gün görmeyen” yapıları anlatıyordu, buralarda yaşayan hapsolmuş insanları anlatıyordu, gün ortasında “karanlıkta” kalan yapıları anlatıyordu…

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “sanırım gündüzdü sizlerce gecem” dizesini anımsamıştım o zaman…

“Gündüz, geceyi yaşayan ‘yaşam alanı’ olamaz ki; bu bir kent kirliliği” demişti.

***

İstanbul’da yaşanan dört şiddetindeki deprem, yaşanan bölgede tedirginlik oluşturdu!

Evlerde, okullarda, çeşitli yapılardaki “çatlaklar” işin “önemsenme” boyutunu öne çıkarmasına karşın, konunun “bilinmemesi” yönünde uğraş verenlere de tanık olundu!

Hazırlanan raporlarda yirmidörtbin yapı stokunun yarısının zarar görme olasılığı bulunduğu belirtilmesine karşın…

İstanbul Bahçelievler belediye meclis toplantısında “deprem komisyonu” kurulması için verilen öneri…

Nedendir bilinmez; yalnız belediye meclislerinde değil, TBMM’nde de benzer konularda “ret” oyu kullanan siyasi yapının “taban sesi” komisyon kurulmasına karşı “ret” oyu kullandı!

Hepsi o bölgenin insanı, o bölgenin yapılarında yaşıyorlar da…

Yaşadıkları yapıların “depreme dayanıklılığı”, “imar affıyla” korunan yapıların sağlılığı konusunda bilgilenmesi gerekli görmüyor!

Yaşanacaklar için şimdiden “önlem” alınmasını engelleyenler, olayların yaşandığı süreçte kendilerini “yırtarcasına” çaba harcadıklarını göstermeleri ne anlama gelecekse…

Nerde benzerlerini yaşamadık, nerede benzerlerini yaşamaya zorlanmadık ki?

Geçmişi anımsatınca da “suçu” sayıldık; iyi mi?

***

Anakent Başkanı Zeydan Karalar’ın, bir açılışta yaptığı konuşmada kullandığı “sözlerden” altını çizildiğim bölümler oldu.

Şöyle başlıyor:

“282 binanın ruhsat aldığını ama iskan alamadığını söyledim. Çünkü ruhsat almış, bunun üzerine binlerce metre kare inşaat yapmış…”

“İskan”, bir yapının ‘ruhsata” uygun biçimde tamamlandığını gösteren belge…

Yapının “iskan” alamayışını da şöyle açıklıyor Başkan Karalar:

“12 kat için ruhsat almış, 8 kat yapmış! Ya da beşbin metrekare inşaat için ruhsat almış, yedibin metrekare inşaat yapmış! Buna iskan verme şansımız yok! Verdiğiniz zaman içeri girersiniz, bu bir vicdan konusudur…”

Bu sözleri daha önce bir Anakent belediye başkanından duymadık!

Yapılanların eleştirilmesinden daha çok “özeleştiri” gibi dile getirmişti, konuyu.

Uzun geniş caddeler kıyısında yer alan, iç alanların havasını-iklimini bozan yapılar Başkan Karalar’ın sözünü ettiği biçimde ortaya çıkıp, kent “kirliliğinin” nedeni olmasın!

***

Doğayı, çevreyi, havayı, kentleri “kirleten” biziz; başkası değil!

Doğayı, çevreyi, havayı, kentleri “kirlilikten” koruyacak olan, kentleri “yaşanılır” yapacak olan da biziz!

Karalar, ne denli “Adana’nın görüntüsü kirli” saptamasını yapmış olsa da; “görüntü kirliliği” her yerde egemen!

Bu “kirlilikler” zaman zaman doğal olaylarla “anımsanıyor” olsa da, doğal olayların “ayrım” gözetmeden herkesi bir gemide sayması yadsınmasa da; “önlem” almada gecikmenin bedeli çok ağır oluyor!

Bunu bir bilebilsek!

141019

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP