Adana için “bir şey” yapmadığınızı biliniz!

ABONE OL
4 Ekim 2019 20:40
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Gaziantep’te, Celal Doğan’ın belediye başkanlığı yaptığı dönemde, nasıl “başarılı” olduğunu anlatan bir söyleşi okumuştum.

Söyleşi, başlı-başına okunup-düşünülmesi gereken olaylarla doluydu!

Günün içine “takılı” kalmadan,

Sorunların “tutsağı” olmadan,

Yaşanan “olumsuzluklardan” ders çıkararak,

Eldeki “olanaklarla” çözüm yolları aramaya odaklı bir “yaşam öyküsü” anlatılıyordu.

O yıllar;

Adana’da bacalar tütüyor, tüten bacalarda emekçiler üretim yapıyor, tarlada çiftçi fabrikaya ürün yetiştirmek için çabalıyor, toplumun örgütlü sesi yer-zamanı geldiğinde özgürce yükseliyordu…

Gaziantep “Adana olabilme” uğraşı veriyordu!

***

Söyleşide Celal Doğan “halkın yaşamını rahatlatacak gereksinmeleri sağlamaya öncelik verdik” diyordu.

“Halkın yaşamı” nasıl sağlanır ki?

Düşünürün “ekonomik özgürlük olmadan, başka özgürlükten söz edilemez” der!

Doğan’ın da çıkışı bu…

Bölge halkının ektiği, ürettiği, ancak “değerini” alamadığı ürünlere “katma değer” oluşturacak çalışmalar yapılmalıydı!

Bir başına mı? Hayır!

Sivil toplum örgütleri, kentin milletvekilleri, diğer yerel yöneticiler…

Bunların tamamı, bu bölgenin kurum ya da kuruluşlarıysa eğer; bu bölgenin ekeniyle, biçeniyle, üreteniyle, işsiziyle, esnafıyla, memuruyla, emeklisiyle “birlikte” çalışmak zorundaydı.

Doğan “kendi partimin, ya da karşı partinin milletvekili olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Kim Antep için bir şey yaparsa ya da kim yapmazsa kentimde basına-halka açık yaptığım toplantıda yaşananları bir bir anlatıyorum. Bunun için de hiçbir vekil, bu kent için isteneni geri çeviremiyor” diyordu!

Bugün gelinen nokta; gerek “istihdam”, gerek dış satım, gerek sanayi bakımından Gaziantep’in verdiği çabanın meyvesini yiyor!

Ya Adana?

***

Gelenek mi, yoksa “gelenek” diye yurttaşa yutturulan koca bir “aldatmaca” mı, “gelenek” olsa da ne denli uymalı-uyulmamalı oraya girmeyeceğim de…

“Senden daha zor durumda olanları da düşün” edilgenliğini taşıyanları anlamak yerine, hep “iyiyi, ileriyi, güzeli” istemeyi yerinde bulurum.

“Zorda olanı düşünmek” ile, “zorda olanın yaşamına razı olmak” bam-başka bir şey olmalı!

“Zorda olanın” yaşamını çıtasını yükseltmeye tamam, ancak; “zorda olanın” yaşamını benimsemeye, onunla avunmaya, onunla durmaya asla!

Adana’nın bugün yaşadığı edilgenliği bazı katmanlara aktardığımızda, böyle bir “yazgıcılık” taşıdıklarına sıkça tanık oluyoruz!

“Harami” masallarını andıran “metro” konusu da böyle değil mi?

Her seçim öncesi alanlarda konuşulan, seçim sonrasında “iktidar” milletvekillerinin sözünü bile etmediği “metro” konusu, acaba diğer toplumsal kuruluşların ne denli ilgisini çekiyor?

“Ne metrosu, yerin üstü yetmiyor mu” diyeni duydum!

“Yetmiyor” dediğimde de, “daha zor durumda olan kentler olduğunu de bilmeni isterim” yanıtını aldım!

Sanki Adana’nın trafik sorunu yokmuş, sanki var olan metro yetiyormuş, sanki Adanalı bununla yetinmesi gerekiyormuş gibi düşünenler…

***

Yaşı yarım yüzyılı aşanların zorlanmadan anımsayacakları Adana ile, günümüz Adana’sı arasında yalnız yarı göğü zorlayan beton yapılar var! Ne o zamanın mutlu toplumu, ne o zamanın örgütlü yurttaşı, ne o zamanın ekonomik özgürlüğü, ne o zamanın umudu, ne o zamanın gülebilen yüzleri…

Çevrenize bir balın; göremeyeceksiniz!

O dönemden günümüze gelinceye dek Adanalının “zorlanarak” seçtikleri, omuzladıkları, söz hakkı verdikleri Adana’yı bu duruma getirdi!

O dönemden günümüze değin Adana’nın sanayisini “zora” koyanlar; başta ekim alanlarını, bu alanları işleyen emekçileri, ürünü işleyen işçiyi düşündüler mi acaba bir an?

Düşünmemiş olmalılar…

Bugün toprağını eken ekmemeye, fabrikasını çalıştıran makineleri durdurmamaya, piyasadaki satıcı kepenk indirmemeye direnirken…

Adana’nın kazanımlarını çar-çur edenlerin bu gün bile “siyasi arenada” sözlerinin dinlenmesi, yurttaşı edilgenleştiren tutumlarının bedelini ödemeleri gerekirken ödüllendirilmesi işin “en acı” yanı…

***

Doğrudur, Gaziantep Celal Doğan döneminde yerleştirilen “anlayışla”, bugün “hak ettiği” yerde!

Adana’da bulunan “sivil toplum örgütleri” adıyla anılan oluşumlar, yerel yönetimler, tüm partilerin milletvekilleri “gerçekten” neler yapıyorlar?

Oturdukları koltukta “bir sonraki” dönemde de oturmanın alt yapısı için mi uğraş veriyorlar, yoksa yaşadıkları kentin havasının-suyunun-insanının daha “özgür yurttaş” olabilmesi için ekonomisini güçlendirmek yönünde mi?

“Neler yapıyor” dedim ya?

Birkaç gün önce gerçekleşen, ancak aylardır üzerinde düşünülen, aralarında Adana’nın da adının geçtiği Volkswagen fabrikası konusunda “geçmişte” kapalı salonlarda konuşmanın, konuşmaları gazetelere servis etmenin dışında ne yaptınız?

Kocaman bir “hiç”!

Nereden-nereye geldiğimize bakarak söylüyorum:

Adana için “bir şey” yapmadığınızı biliniz!

031019

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP