“Görüldüğü gibi bazı balık bellekliler için, ya da yakın tarihi bilmeyenler için” diye başlayan iletide geçen “balık bellek” deyimini yazmıştım dün. Bir de Kurtuluş Savaşı yıllarından bir bilgiyi aktarmıştım!
Bizdeki nedir, “balık belleklilik” mi, yoksa “tarihi-yaşananları” bilmemek mi?
Ya da “bildiklerini” unutmak mı, anımsamayı birilerini üzmemek için ertelemek mi?
Bu olgu “ne denli” korunabilecekse…
Yaşananlar gösteriyor ki; doğa bunu “hiç” benimsemiyor ama!
Termik santraller yapılırken, ağaçlara kıyılıp yollar açılırken, kent meydanları alış veriş merkezlerine dönüştürülürken, ormanlar siyanürle yok edilirken “tepkilere” gösterilen engellemeler durdurulamazken…
“İktidarların” güç kullanarak püskürttüğü olaylar, ne yazık ki “doğal olaylar” gündeme geldiğinde bir bir geçerliliğini yitiriyor!
Onca karşı koymaların,
Yüzce olanları bastırmanın,
Bince kalabalığı dağıtmanın “sonucunu” doğa bozuyor!
İşte İstanbul depremi…
***
Birkaç gün önce yaşanan İstanbul depremi, salt sarsılan bölgeyi değil tüm yurdu üzdü!
Kapalı alanlarda bulunanların kaçışmaları, tedirginlikleri, ilkokul öğrencilerinin okul bahçesine yayılan çığlıkları…
Kapalı alanlarda, çok katlı beton yapılarda yaşayanların dışarıda “nereye” gideceği belli miydi?
Eşinin, çocuğunun, hastasının elinden tutup da götüreceği “sığınma alanı” var mıydı?
Açıklamalar öyle çelişkiliydi ki…
Zamanında, İstanbul’un “yeşil alan” yapılması gereken yerlerin, bir bir “kimlikli” yüklenicilere verilerek “dikey yapı” için izin verenler “depremde sığınılacak yerler var” deseler de, sokağa taşan yurttaş “o alanlara bina dikildi” demekle yetindi!
***
Deprem günü, evlerine giremeyip sokakta-parkta sabahlayanların korkularını anlamayan yok kanımca!
Yok da; İstanbul’da 5.8 şiddetinde olan bir depremde yaşanan karabasan, sekiz şiddetinde Japonya’da yaşanırken aynı yaşamıyorsa “kime” ne denilmesi gerektiğini düşünmemiz gerekmiyor mu?
Buraya bu “imarı” nasıl verdin,
Burada bu “nitelikte” bir yapıda oturulmasına neden izin verdin,
Yeşil alanları cıscıbıdak bırakarak, dere yataklarını “molozla” doldurarak, kullanılan ürünlerin niteliğini baştan-sona savsaklayarak bugün olacakları hazırladın denmesi gerekmiyor muydu?
***
Deprem sonrası minaresi devrilen cami konusunda düşündüklerim vardı…
Mimar Sinan’ın yaptıkları, bir de bugün yapılanlar “nedir” diye sormuştum…
Sosyal medyada iki ismin yazdıklarına baktım…
İlki Berna Laçin, şunları yazmıştı:
“Mimar Sinan’ın yaptığı minareler neden devrilmiyor? Bir kez dönüp bakın ‘nerede hata yaptık, kime bi işler yaptırdık’ deyin; en azından farkında olduğunuzu görelim, o bile bir umut! Vatandaşlarımız temkinli olsun, diye açıklama olur mu? Sinirim bozuldu!”
İkinci paylaşım şarkıcı Çelik’ten, şöyle:
“Dün bütün televizyonlar bu fotoğrafı gösterdi, ben olsam “ Mimar Sinan “ yazar resim bile koymazdım… Açıklamaya falan da gerek yok, düşünebilen düşünsün… Mesela bu camiyi yapan adam ne düşündü merak ederim ben, Mimar Sinan’ı hiç düşünmüş müdür acaba? Daha çok fazlası var, ama yazmayayım ben!”
Başkasının bilmiyorum ama; “toplumsal” dokuları ele alan, olaylara “yorum” yapan, toplumu “aydınlatmaktan” başka kazancı olmayanlara “sanatçı” deyip, onların tamamını önemsiyorum!
Yaşamlarında üç tuğla, bir tahta daha “çok” edinebilmek için yerinde duramayanları “iktidarı” boyayıp-allayanları bu katmana yaklaştırmıyorum bile…
***
Yıllardır, aylardır, günlerdir konuşuluyor deprem!
Salt İstanbul için değil, yurdumuzu sarmalayan “kuşak” üzerinde bulunan “her” yerleşim yeri için aynı “kaygılar” hep konuşuluyor.
Yaşadığım kent Adana’da bunlardan biri…
Berna Laçin “temkinli olsun” deyimine tepki göstermiş ya; peki öncesinde neler yapılıyor, hangi olmaması gerek işlerin altına koca koca imzalar atılıyor, neden atılıyor, atanlara neler yapılıyor…
“Depremde sığınma alanı” deniyor ya, sabah Adana için Turgut Özal Caddesi’ni yol boyu örten çok katlı apartmanları düşündüm. Yine hemen arkasında “yeşili” yok etmek için kurgulanıp, beton blokları yapanlara yönelik “iyileştirilmiş” işleri düşündüm!
Doğa bunu unutacak mı?
Doğa “bunu” görmeyim diyecek mi?
Doğa “bu kenti sarsarken, buna zarar vermeyeyim” diyecek mi?
Doğa yanlışla doğruyu birbirinden ayıracak!
Başka şeyler için “belleği” zorlamaya gerek yok; bunu bilelim yeter!
270919
YAZARLAR
12 saat önceTARİH
13 saat önceYAZARLAR
15 saat önceYAZARLAR
15 saat önceYAZARLAR
17 saat öncePOLİTİKA
18 saat önceYAZARLAR
1 gün önce