“Emek” denince…

ABONE OL
9 Temmuz 2019 20:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

“Emek” tanımlanırken, “iş”, “güç” sözcüklerine de yer verilir…

“Uzun, yorucu, özenli çalışma” denirken,

“Bir işin yapılması için harcanan beden-kafa gücü” şeklinde de anlamlandırılır.

Her “işin”, her “gücün”, her “yoruculuğun” tanımı “emek” mi?

Düşünürlerden bazılarının “emek” tanımı;

Tüm varsıllık emeğin ürünüdür. – John Locke

Emeksiz yazılan yazı, keyifsiz okunur. – Samuel Johnson

Alın teriyle ıslanan toprak kurumaz. – İbrahim Olcaytu

***

Mustafa Kemal Atatürk’ün, günün tüm zorluklarına karşın, bir ulusu yeniden ayağa kaldırmak için yaptığı çalışmalarla gerçekleştirdiği “Kurtuluş Savaşı” bir “emek” sonucudur tartışmasız.

Fransız kimyacı-mikrobiyoloji bilimi kurucusu Louis Pasteur’un, kuduz mikrobu taşıyan hayvanın ısırmasıyla bulaşan virüsü, iyileştirmek amacıyla yaptığı çalışmalar-araştırmalar sonucu bulduğu “kuduz aşısı”, kuşkusuz ki bir “emek” ürünüdür.

Yaşar Kemal’in, yaşamından-anlatılardan kesitler sunarak bezediği, bir dönemin Çukurova’sından derin izler taşıyan yapıtı “İnce Memed” de “emek” denilen bir değer sonucudur…

Konu “emek” olunca bunları anımsamak, bunları düşünmek geliyor içimden.

***

Ülkede yaşanan sıkıntıdan etkilenmeyen var mı?

Toprağın kullanılmayışından, hayvancılığın yapılmayışından, üretimden uzaklaşılmasından, yatırımın eriyişinden, dışa bağımlılığın çoğalmasına değin…

Yaz mevsimi gelince gülleri açan “turizm sektörü”, işlerinin yoğunluğundan, yabancı turistin çokluğundan, fiyatların abartılı olmadığından söz ederken kucak dolusu “bizden” olmayan örnekler gösterirler!

Yabancı turistin, ülkesinde aldığı bir asgari ücret olan binikiyüz avro ile ülkemizde her tür eğlencenin tadına varacağı kesin de; ya bu ülkenin yurttaşı için?

“Emek” kavramından söz ediyoruz…

“İktidar”, her seçim öncesi “kazanırsak yokluk, yoksulluk, işsizlik bitecek” diye söz verdi!

Onyedi yıldır, her seçim sonrasında, vaatlerini gerçekleştirmek için sözde “emek” harcadı!

Üreteni, tüketeni, çalışanı, daha sevilecek yaşamla buluşturmak için uğraş verdiklerini, her kürsüde, her mikrofonda, her cuma çıkışında dile getirdiler!

Çok çalıştıklarını, çok “emek” verdiklerini, çok “yorucu” günler geçirdiklerini, çok “güç” harcadıklarını yineleyip durdular!

Yolar-köprüler yaptılar, ülkeyi beton yapılara boğdular, tüneller açtılar, tarımdan-hayvancılıktan uzaklaştırdılar, işsizliği artırdılar, alım gücünü azalttılar, eğitimi etkisizleştirdiler, doğayı bozdular, insanlar arasındaki güveni yıktılar…

Bunun adı da “uzun, yorucu, özenli çalışma” denerek, “emek” kavramıyla özdeşleşiyorsa eğer…

***

“Emek” denince; tevi patronu-sunucu, yirmibeş sözcükle izlenceler yapıp, ülkenin “en çok izlenenleri” arasında ilk sırlarda yer bulan, izleyenlerine “zamanı kolay yoldan harcama” yönünde ipuçları verdiği gibi hiçbir “bilgi” içermeyen, bir bakıma “uyuşturucu” olarak da adlandırılan yapımlara imza atan Acun Ilıcalı’nın ayrıldığı eşi; Şeyma Subaşı, “Sadece Şeyma” adli bir kitap çıkarmış…

Öyle ki, kısa süre önce piyasaya sürülen “Sadece Şeyma”nın ilk baskısı kırkbin adet basılmasına karşın, bitmiş! Yayınevi, şimdi kitabın ikinci baskısı için gün sayıyormuş!

Sabah, bir “dedi-kodu” izlencesinde kitap “ama emek verilmiş” denilerek savunuyorlardı!

Medyada yer alan, yazarın(!) kendisinin paylaştığı bazı sayfalar okunduğunda, her ne denli “emek” verildiği ortaya çıkıyordu!

Okunduğunda “bilmesem de olur” denecek bir kitap…

Hangi verdiği “emekle” sağladığı olanağın kendini buralara taşıdığı gizlenen; “Atatürk ne zaman doğdu” sorusuna apışıp kalan, “ineğin yavrusuna ne denir” sorusunda afallayan, “Kenan Evren kim” denilince bocalayan, yaşamı “ha-ha, hi-hi” biçiminde yorumlayan, daha çok da “konuştuğu dili anlamayan” bir katman için “emek” sayılabilse de…

***

Toplumsal “ağrıları “ olan bir ülkeyiz!

“Emek” denince, dar gelirlileri “mülksüzleştirmek” üzerine kurulu olmayan uğraşları önemsemek zorundayız.

“Emek” denince, dar gelirlilerin “alım gücünü” artırıcı önlemleri düşünmek zorundayız.

“Emek” denince, yurttaşın “bilgi” varsıllığını anlamak zorundayız.

“Emek” denince, yurttaşın “erinç düzeyini” artırıcı çalışmaları öne çekmek zorundayız.

“Emek” denince, “her şeyin çok güzel olması” için “üretim” bilincini yaygınlaştırmak zorundayız.

“Emek” denince, “deformasyonlar, savurganlıklar, sorumsuzluklar” yaşamak zorunda değiliz!

080719

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP