Ekonomide “rahatlatıcı” gelişmeler olduğu konuşuluyor! Dolardaki gerileme ile pazardaki sebze-meyve fiyatlarındaki düşüş örnek olarak gösteriliyor!
Bu yalanı söyleyen “iktidar”, yine inanılması için zorlayan da “iktidar”!
Doların düşmesi, özellikle de İstanbul gibi bir anakent için ikinci kez ‘yaptırtılacak’ bir seçim öncesinde bunun gerçekleşmesi bu denli büyütülmemeli!
Bankalar, iş insanları dernekleri “iktidarın” sözünden çıkmamak, isteklerine uymak zorunda!
Daha dün, ürettiğini satamayan, önceki gibi kazanamayan Tüsiad’ın çıkışına neler söylendiğini anımsayın…
Bu koşullarda, eldeki bir bölüm doların satışa sunulduğunun, sunulurken de doğu ülkelerinde işlem yapıldığının haberleri yabancı kaynaklardan aktarıldı.
Biz de, kapalı dünyamızda, üretimde ‘rahatlama’ olduğunu sanıp,
Tükettiğimizden daha çok ürettiğimize inanıp,
Artık ‘bolluk’ içerisinde yaşayacağımıza inancı taşıyacağız ya…
Şunu açıkça belirtelim:
Dolar düşmedi kardeşim, eldeki dolarla yalımı azaltıldı!
Bir de şu pazar fiyatları var biliyorsunuz…
Domatesin, biberin, patlıcanın…
Patatesin, soğanın, hıyarın fiyatlarındaki ‘güme’ gidiş mantıklı bir gelişme midir anlamıyorum!
“İktidar”, depolardaki soğanı-patatesi depolardan çıkarmaya zorladığı günlerde sözü edildi “mevsim” sözünün.
“Bu fiyatlar mevsimseldir, önümüzdeki günler fiyatı düşecektir” denildi ya…
Kendimi zorluyorum, bu tür tümce kuranların ne toprakla, ne tohumla, ne tarımsal diğer girdilerle, ne pazarlamasıyla, ne elde kaldı kaygısıyla, ne gitti-döndü sancısıyla bağlantıları yok sanıyorum…
Bir ürünü rafta görmeleri yetiyor da, artıyor da…
Pazarı bilenler görmüştür; artık birçok ürünün “yarım kilo” fiyatları etiketlerde yer almış!
Örneğin, portakalın geçen yıl da bu fiyatlardan raflarda yerini aldığını herkes biliyor kanımca…
Peki, bir yıldan bu yana bir portakal üreticisinin diğer tarımsal girdilerinin ne denli zamlandığını biliyor musunuz?
Meyvenin oluşması sırasında çeşitli zararlılardan korumak, ağacın direncini artırmak, verim gibi iyileştirme amaçlı kullanılan tarımsak diğer girdiler…
Tamamının ikiye katlandığını göreceksiniz!
Fiyatın geçen yıl olduğu gibi kalarak, girdiler ikiye katlandığında ne olur biliyor musunuz?
Üretici, üretmekten uzaklaşır!
Üretici, portakal bahçesini bozar!
Üretici, toprağa küser!
Domateste, biberde, patlıcanda, hıyarda yaşanan bundan başka bir şey değil!
Anımsayın, geçtiğimiz günlerde Rusya’ya gönderilen domates, çilek “canlı organizmaya zarar verecek zehir içerdiği” gerekçesiyle kapıdan döndürülmüştü…
Ne oldu o meyveler, sebzeler?
İç pazarda “daha çabuk” fiyatlar düşsün diye halkın alması mı sağlandı?
Ekonomi, derken…
Sağlığa geldik dayandık!
SAĞLIKTA BİRBİRİMİZE KÜSKÜNÜZ!
“Sağlık” konusu gündeme gelince “azgın sular” dururmuş ya…
Duran, durdurulan kim?
Geçtiğimiz haftanın birkaç günü hastane koridorunda geçirmek zorunda kaldım. Sıra almaktan tutun, doktorun karşısına çıkıncaya değin geçen aşamalarda sığınmacı Suriyelilerin davranışları, onlara tanınan ‘başkalık’ gözden kaçmıyor!
Öyle yaş, bizdeki yirmibeş yaşını dolduran üniversite mezunu erkek gibi bir zorlukları yok, her şeyden önce…
Yirmialtı yaşına gelmiş, üniversite bitirmiş, işsiz hastanızı ya “acil” denilen bölümden ücretsiz, ya da bedel ödeyerek polikliniklerden doktora ulaştırabiliyorsunuz.
Sığınmacı Suriyelilerin yaşlı, genç, kız, erkek kaygıları olmadığı gibi, kendilerini “anlatma” zorunlulukları yok!
Yıllardır ‘bizi kabullenenin’ diye söylenmelerine, çeşitli toplantılar düzenlenerek gazetecilere “ayar” düzeyinde baskılar kurulmasına karşın, sığınmacılardan “istenen” yok!
Hastane koridorunda başvuru önünde sıraya giriyorlar. Kimi zaman sırayı zorlayıp aradan giriş yaptırmak için uzanıyorlar. Görevlinin ‘neyin var’ sorusunu, bir başka dünyanın dili gibi şaşkın dinliyorlar! Görevli ‘bende seni anlamıyorum, tercümana git’ diyor. Sığınmacı donuk bakışını sürdürüyor! Sıra dışından gelen biri, bir şeyler söylüyor, görevliyle göz göze geliyorlar. Sıradan çıkıyorlar! ‘Ne bu’ diye sorduğumda, ‘anlamadığı yalan, bilmiyorsa da öğrensin artık, bu denli de yük olunmaz ki’ diyor görevli, giriş fişimi uzatarak!
Sağlıkta atılan “olumlu” adımlardan söz edilirken, beş-altı yıl önce yapılan bir hastanenin boşaltılıp, daha büyük bir yapıya taşınmasından söz ediliyor ya…
Kafa, bakış değişmedikçe ‘olumlunun’ ne olduğunu sorun-sorduğunuzca…
Sarayda yaşamanın yurttaşın alım gücüne katkı sağlatacağına inanmak gibi, yeni-boyalı yapıların da ‘sağlıkta çözüm’ oluşturacağına inanmak…
Sağlıkta da birbirimize küskünüz!
180519
YAZARLAR
6 saat önceYAZARLAR
7 saat önceYAZARLAR
12 saat önceYAZARLAR
12 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
1 gün önce