Bugün, ülkemizin “önemli” ulusal günlerinden biri…
Bugün yirmiüç nisan…
Doksandokuz yıl önce bugün, büyük uğraşılarla kazanılan utkunun ardından TBMM’nin açılış günü…
Birinci Dünya savaşından sonra, iç işbirlikçilerle yan yana yürüyen sömürücü ülkeler yurt topraklarını ele geçirmiş, yaşadıkları topraklardan insanlarımız ya kovulmuş ya da topraklarında katledilmiş, ülkede “karışıklıklar” yaşanmaya başlanmıştı!
Ulusal Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlatılan “yurdu düşmanlardan kurtarma” uğraşısı olarak tarihte yer bulmuştu.
Yurtseverlerin bir araya gelerek, tek yürek olarak iç-dış işbirlikçi sömürücülerin karşısında verdikleri savaş sonucu oluşturulan “Tam Bağımsız Türkiye” bilinci, yirmiüç nisan bindokuzyüzyirmi günü anlam bulmuştur.
Bugün TBMM açılırken, “çocuklara” armağan edilmiştir…
***
Bizim kuşak, ilk-ortaokul yıllarında yirmiüç nisanları “hep” özlemle beklemiştir.
Bayrama özgü giyimler, okul bahçesinde günlerce süren bando çalışmaları, günün önemini anlatan şiirler-konuşmalar, o gün daha alanda tüm öğrencilerin buluşturulması…
Öğrencilere, yaşanan “o zor koşullara” karşın verilen çaba, çabanın içerisindeki “ulusalcılık”, “ulusalcılık” düşüncesiyle ulaşılan başarılar…
Bunlar konuşulurdu!
O çocuksu beynimizde, çocuksu aklımızda, çocuksu avuçlarımızda “varlığımızı” önemserdik!
Turgut Özal döneminde, o günün Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in de aralarında olduğu bir buluşmada, Japon eğitim uzmanlarından gençlerimiz üzerinde bir araştırma yapılması isteniyor. Aradan bir süre geçiyor, Japon eğitimciler araştırmasını yapıp Özal’ın karşısına çıkıyor. Sonucu şöyle açıklıyorlar:
“Gençlerinizde ulusal bilinç yok!”
Oniki eylülle birlikte, gençlik üzerinde oynanan “poşetin içinde” kültürü, günümüzde daha iğdişlenerek bu günlere gelindi!
***
İlkokul sıralarındaki öğrenciye, dar alanlarda, ya da salonlarda verilmeye çalışılan “yirmiüç nisana” özgü bilgiler can sıkıcılıktan öteye gitmesi olanaksız…
İçine biraz çocuksuluk katarak,
İçine biraz “ulusalcılık” ekleyerek,
İçine biraz “tarih” koyarak,
İçine biraz “o koşullar” bulayarak…
Bunları dar kalıplar içerisinde değil de;
Yeri geldiğinde maketlerle,
Yeri geldiğinde sokaklarla,
Yeri geldiğinde gösterimlerle,
Yeri geldiğinde yaşanılan alanlarla,
Yeri geldiğince “farklı” yerlerde verilebilmeliydi günümüzde.
Yirmiüç nisan “ulusal” coşkuya dönüşebilmeliydi…
***
İçleri boşaltılarak, anlamları yok sayılarak, sevinçleri unutturularak yaşanan bir yirmiüç nisan…
Bugün Çocuk Bayramı yaşanırken…
Çocuklar çağdaş eğitimden kendilerine düşen payı alamıyor.
Çocuklar ekonomik sıkıntıların kurbanı oluyor.
Çocuklar iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiriyor.
Çocuklar cemaat evlerinde tutuluyor.
Çocuklar bilimden uzaklaştırılıyor.
Çocuklar okul seçiminde zorlanıyor…
***
Tüm yaşananlara, tüm olumsuzluklara karşın;
Yirmiüç nisan…
Tüm çocuklara kutlu olsun…
“PROVOKATİF” SALDIRI…
İki gün önce, Ankara’da, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı bir saldırı düzenlendi. Çubuk ilçesinde, katledilen bir askerin cenazesinde yaşanan saldırı olayı, öncesiyle-sonrasıyla düşündürücü sözlerin duyulması karşısında “nerede” olduğumuzu da sorgulamak zorunda kaldık…
Kısa süre önce yaşanan yerel seçim öncesinde“illet, zillet ittifakı” söyleminden, “şehit cenazelerine CHP milletvekillerini aldırtmayacağız” sözlerinden başlayarak, üstelik seçim sonrasında bile “benzeri” tümceleri “mazbata” konusu gündeme getirilerek bolca duyduk!
Irak sınırımızda dört askerin katledilmesiyle başlayan, ardından da düzenlenen cenaze törenleri öncesinde bir yandaş gazetenin “tüm baş sayfasına” taşıdığı çirkinlik!
Kılıçdaroğlu’na saldırı sonrasında, bir eve sığındırılması, dışarıda “yakın bu evi” çığlığının yükselmesi, aracının camlarının taşlanarak kırılması…
Yaşanan bu ya da benzeri “provokatif” olayların, ülke demokrasisine, hukukuna, adaletine verebileceği zararlar gözmezden gelinerek; “saldırıyı” kınamak yerine sanki “ödül” vermek gerektiği anlatılırcasına “o bölgede kaç oyunuz var da gittiniz” ya da saldırganlara “şu ana dek mesajınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz” denilmesi anlaşılması, hak verilmesi “zor” sözler!
Terörün, “provokatif” olayların nereden, ne zaman geleceğini yalnız “organize” edenler bilir! Bu tür eylemlerin hiç birinin demokrasiye, insan haklarına inanan bir siyasi düşüncede yeri yoktur. Kim tarafından kime düzenlenmiş olursa-olsun insanın yaşam alanını daraltır! Kınıyorum!
220419
EĞİTİM
15 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceEĞİTİM
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce