Üç gün yağmur yağdı…

ABONE OL
24 Ocak 2019 19:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Çukurova’da yağmur ‘bereket’ olarak bilinse de, beklenenden çoğu insan yaşamını ‘tehdit’ etmeye başladığında durum değişir!

Aslında ‘tehdit’ konusu, biraz karışık!

Şunu biliyoruz ki, ‘doğa yanlışı’ bağışlamıyor!

Her hangi bir yerde doğanın ‘canını acıtmışsanız’, mutlaka-bir gün bedelini ödettiğini biliyoruz!

Yalnız Adana’da değil, dünyanın neresinde olursa-olsun bu kural değişmiyor!

Ormanı imara açmışsanız, ağacı kesip ‘yerine’ beton binalar dikmişseniz, doğal su kanallarını doldurup üzerine yapılar yapmışsanız, siteler kurmuşsanız, yollar açmışsanız, iyi ‘rant’ elde etmişseniz ‘bedelini’ mutlaka ödeyeceksiniz!

Siz tutar tarım alanlarını gasp edip çarşılara, pazarlara, avm’lere yöneltirseniz,

Siz tutar tarım ürünleri üretecek alanlarınızı bitirirseniz,

Siz tutar yaşam alanlarıyla iş alanlarını birbirine karıştırırsanız…

Sonucu n’oalcaktı ki bundan başka?

Yağmur, sel, sular altında kalan ekim alanları, bozulan iklim, yurttaşın ekonomik zararı…

Adana gibi, yağmur suyunun ‘yönlenebileceği’ birçok kanallar olmasına karşın, üç günlük yağmur sonucu yaşanalar için ‘devlet olarak yurttaşımızın yanındayız’ ya da ‘Adana doğal yıkım (afet) bölgesi sayılsın’ benzeri demeçler vermenin ‘akılcılığı’ sorgulanmalı!

Neden mi?

İlki, bu bir (doğal yıkım ‘afet’) değil, ülkemizdeki yönetsel sistemin ‘yaptıklarının’ sonucudur!

İkincisi, bugün bile doldurulan dere yatakları üzerine yapılan binalardan geçilmiyor!

Bugün yaşananlar bu ‘bilgisizliğin’, bu doğayı ‘hoyratça’ kullanmanın, bu ‘çok’ kazanma hırsının sonucudur!

Yakınıp, yalvarmayla çözülecek sorun değil!

 

YILMAZ ÖZDİL’İN SON YAPITI…

“İnsanların ‘beyninden’ kuşkunuz olduğunda, ‘ilk iş’ bunu nasıl ‘kazanca’ dönüştürebilirsiniz” düşüncesi toplumda egemen oluğunda, bir de üstelik ‘ideoloji’ dediğimiz duruş erimeye yüz tuttuğunu düşündüğünüzde, ‘yapılacak o denli çok ‘iş’ varmış ki…

Yeter ki yapmak iste!

Yeter ki ‘sana’ uyduğunu gör!

Cübbeli hocanın sattığı ‘yanmayan kefeni’ düşünün…

Adam televizyonda ‘yanmaz kefenlik’ diyerek reklamını yapıyor, yanına aldığı üç-beş şaklaban gözleri ikiye ayrılmış ‘tsunami anını’ yaşar gibi dinliyor, ardından da ‘bu bir nimet’ diyerek herkesin almasının ‘yararlı’ olacağını söylüyor!

Öyle ya…

Adam öldüğünde bu ‘yanmaz kefen’ içerisinde acı duymayacak!

Cübbeli hoca, bakmış bu ‘işte’ kazanç bol; ‘kabir azabından koruyan kefenlikten’ bile söz etmişti!

Bundan başka, giyildiğinde ‘eve bereket geleceğini, evin yanmayacağını, eşyalarının çalınmayacağını’ belirten Cübbeli hoca, yüzotuz liraya sattığı ‘terliği’ tanıtıyordu…

Bunun adı ‘insanların beyninden kuşku duymak’ değil de nedir?

Ya bu Atatürk’le yapılırsa, Yaşar Nuri Öztürk bugün yaşamış olsaydı, adına ‘Atatürk ile aldatmak’ demez miydi?

Son günlerin en çok satan kitabı Yılmaz Özdil’in ‘m. kemal’i olduğunu sanıyorum.

Her gittiği yerde uzun kuyruklar oluşan ‘imza günü’ nedeniyle sevinç duyuluyor!

Yapıtın yayıncısı ‘Kırmızı Kedi Yayınevi’, Cübbeli hoca’nın davranışını aşan bir tutum sergileyince her şey ‘sil baştan’ düşünülüyor…

Yayınevi, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda şu duyuruyu yapıyor:

“Tamamı elle ciltlenen 1881 adetle sınırlı bu özel serinin satışı 23 Ocak’ta saat 09.05 itibariyle gerçekleşecek. Fiyatı 2.500 TL olarak belirlenen kitabın satışı sadece kırmızıkedi web sitesi üzerinden yapılacak.”

Yayınevi, ‘elle ciltlenmiş 1881 adet Yılmaz Özdil ‘m. kemal’ yapıtını, 23 Ocak’ta, dokuzu beş geçe, tanesi 2500 liradan’ satışa sunacakmış.

Aydın insan utanır, sıkılır, yerin altına girer bu denli bir kirliliğin içine saplandığı için!

Daha yeni yazılmış, sözde bu yapılarak ‘Atatürk’e borç ödenmiş’, birçok incelikleri olan bir yapıtmış!

Siz şuna bir tür “Ata’yı sömürme yöntemi” deseniz!

‘Yok’ diyorsanız, kendi yaşamınızın inceliklerini anlattığınız bir yapıt hazırlayın, fiyatını da öyle ‘uçuk’ değil, yüz TL deyin bakalım kaç kişi almak için sıraya girecek?

Yayınevi böyle bir aymazlık içerisinde oldu diyelim, ya Yılmaz Özdil siz nerelerdesiniz?

Yurttaşın ‘açlık sınırını’ zorladığını yazarken, aylık aldığı emekli ya da asgari ücret maaşıyla bile ulaşamadığı bir fiyatla, yayınevinin ‘Atatürk’ pazarlamasına nasıl izleyici kalırsınız?

Yurttaş pazarda zorunlu besinlerine ayıracak ‘para’ bulmazken, 2.500 TL olan bir yapıtı kimlerin ‘alabileceği’ bilinirken, bu olanları çeşitli örneklerle ‘yayınevinin fiyatını destek’ olması da başka bir şaşkınlık…

“İnsanların ‘beyninden’ kuşkunuz olduğunda, ‘ilk iş’ bunu nasıl ‘kazanca’ dönüştürebilirsiniz” düşüncesi size de mi bulaştı yoksa?

230119

 

 

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP