• OLAY NET
  • Yazarlar
  • ‘Emekçinin’, emeğinin karşılığını ‘vermeyenleri’ görmemesi…

‘Emekçinin’, emeğinin karşılığını ‘vermeyenleri’ görmemesi…

ABONE OL
24 Aralık 2018 18:08
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Asgari ücret için yapılan görüşmeler sürerken, çalışanların ‘gereksinmelerinden’ daha çok ‘ödeyenin’ yaşayacakları en ince noktasına dek ele alınıyor.

Çalışanın emeği karşılığında besin, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür benzeri gereksinmelerine ulaşması için yapılan konuşmalar, yapılan istemler dile gelmekle kalıyor.

Aslında ‘daha’ oturumlar başlamadan ‘belirlenmiş’ rakamlar alıştırıla alıştırıla sona geliniyor.

Yaklaşık yedi milyon kişiyi ilgilendiren bir konuda Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere, sendika ile işveren sözcülerinden oluşan on kişinin ‘haklı gerekçeleri’ değil de, işverenlerin ‘kazancı’ öne alınarak belirleme yoluna gidiliyor.

Çalışma Bakanlığı’ın ‘hep’ işverenlerin yanında yer aldığı, çalışanların ‘gereksinmelerinin’ ‘hep’ göz ardı edildiği ortaya çıkıyor.

Şaşırmıyoruz!

***

Geçen yıl, 2016 yılında binüçyüz lira olan asgari ücret için toplantılar yapılıyordu yine yılın son ayı aralık’ta…

Türk-iş binaltıyüz lira olmasını söylüyordu.

Çalışma-Soayal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ‘geçici mutluluklar kalıcı huzura dönüşebilir’ diyerek, işçi tensilcilerinin istediği asgari ücretin değil de işveren sözcülerinin vermek istediği rakam üzerinde uzlaşmak istiyordu.

Muhalefette asgari ücretin yetersizliğini yineliyordu.

Buna karşın bakanlık ile işveren çevresi birleşerek, üstelik meclis kürsüsüne değin konuyu çıkarıyor, yıllar öncesinden gelen ‘kırıntılarla’ asgari ücretin düşük olmasını istiyorlardı!

Bakan Zeybekçi ‘bir tarafın zeytin dalını silkelerken dikkat etmesi gerek, dalını-budağını kırmaması gerek, Türk ekonomisi olarak bizim dikkat etmemiz gereken şey şu; milli gelirine göre dünyada en yüksek asgari ücret veren ülkeyiz’ diyerek desteğini sürdürüyordu.

Çalışanlar ‘emeklerini karşılığını’ istemezse, hem zeytin dalları kırılmayacak, hem de bu ‘milli gelirle’ ülke sarsılmayacak!

Binüçyüz lira olan asgari ücret, binaltıyüz lira istenmesine karşın, bindörtyüzdört lira olarak belirlenmişti…

***

Bu yıl da aynı ‘oyun’ gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında, çalışanın-çalıştıranın ağzında…

Bu yıl bir de komisyona bir de işçi çağrılmıştı. Aldığı asgari ücreti, ücreti nasıl kullandığını, nelere ulaşabildiğini, nelerden vaz gerçtiğini bir bir anlatırken dinleyenlerin gözleri dolması olası değil!

Diğer komisyon üyelerinin belki günlük, belki bir akşam yemeği, belki çocuklarına verdiği bir harçlık kadar ‘asgari ücretle’ bir ailenin geçinme çabası herkese ‘ders’ vermeliydi, ‘ders’ olmalıydı!

Kadın işçinin daha konuşmasının bitmesiyle birlikte ‘tüm anlatılanlar’ unutulmuş olmalı ki; bütçe görüşmeleri sırasında bile, emekçinin geçinme zorlukları değil, yirmi yılda ‘asgari ücretin’ nelere geldiği konuşuldu.

Yirmi yılda ne kadar artmıştı,

Yirmi yılda ekonomi büyümüştü,

Yirmi yılda…

Yirmi yılda çok ‘şeylerin’ olduğu, ancak bunların en önemlisinin de ‘anlaşmazlık, çözümsüzlük, bilgisizlik, geçimsizlik, hırs, bölünmüşlük, ayrışma’ olduğu söze bile dökülmedi.

Salt ‘asgari ücretin’ altmış liradan nasıl binaltıyüz liraya çıkarıldığını övünerek, göğüslerini ileri atarak anlattılar!

***

Bir yandan işveren sözcülerinin, bir yandan iktidar kanadının gerek Türk-iş, gerek muhalefet, gerek DİSK, gerekse devletin kurumu TÜİK beklentilerini ‘çürütmek’ için verdikleri çaba yine görülüyor.

Genel seçim öncesinde ‘çatıda delik var’ diyen iktidarın bakanı nasıl azarlanmış, görüvinden uzaklaştırılmıştır anımsayalım.

‘Çatıda delik’ olmasına, ‘o’ deliğin nedeninin iktidarın savurgan-sorumsuz harcamaları olmasına karşın önlem almak yerine ‘aynı harcamaların’ sürmesi sonucu seçimin hemen ardından yaşanan ‘kırılmaları’ anımsayalım.

Ayazda tokat yemiş çocuk gibiydi herkes, ya da denizde dalgaya tutulmuş, ya da deprem sonrası şaşkınlığı içerisindeydi herkes!

Hep zarar eden, hep omzuna yüklenen, hep acıyı sırtlayan katman aynıydı!

Ulusal para yerinde durmuyor, iktidar kendi beceriksizliğini başka yerlere döndürüyordu!

İktidarın her döndüğü, her gerekçesi, her sorumlu saydığı ‘kendi’ sorumluluğu olduğu gözden kaçırtılıyordu!

Beyaz eşyasından otomobiline, suyundan doğalgazına, ilacından ekmeğe varana değin ‘akla’ gelebilecek her şeyin fiyatı katlandı.

İşverenin ürettirdiği ürün fiyatları da raflarda yeni fiyatı ile yerini aldı.

Bir çiftçinin ürettiği ürün ‘zam’ görmedi, yerinde saydı, attığı çığlıkta susturuldu.

Bir emekçinin, işçinin, emeklinin aldıkları maaş ‘ufalanmasına’ karşın yerinde saydı;  bugün ‘yeniden’ düzenlenmesi istenirken de binaltıyüz liradan bindokuzyüz liraya çıkarılabileceği, ikibinin üzerinin ‘düşünülmesinin’ doğru olmadı konuşuluyor!

Yaklaşık yedi milyon kişiyi ilgilendiren asgari ücret görüşmesinin son durumu…

***

Asıl acı…

Acı olan ‘emekçi’ bunca zorlukları yaşamasına karşın, bu yaşanan zorluğun içerisinde yer alan ‘emekçinin’,  emeğinin karşılığını ‘vermeyenleri’ görmemesi…

Asıl acı…

231218

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP