Seçim bizim…

ABONE OL
22 Haziran 2018 19:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Seçim bizim…

Yaşamın her evresinde, üretmeden var olmanın olanaksızlığını anlayamadığımız sürece tüm yapılanlar ‘anlamsız’ kalır!

Yaşamın sürdürebilmesi için ‘üretim’ zorunludur.

‘Üretim’ derken salt toprağa bider ekilmesi, ya da demir madeninin işlenmesi olarak değil; zamanın ne olduğunu, evrenin nasıl oluştuğunu, beynin nelere egemen olabileceğini de içine alan ‘üretimden’ söz ediyorum.

Buna topraktan daha iyi verim alabilmek için çalışma yapmayı,

Buna demir madenini günlük yaşamın içerisinde kullanabilmek için uğraş vermeyi,

Buna doğa olaylarına karşı önlem alabilmek için öncesinden bilmeyi de ekleyebiliriz…

Tüm bunlar, yaşam var olduğu sürece gelişerek yinelenecektir…

***

Her ‘üretim’ toplumunu yeniler, yeni umutlar oluşturur, geleceğini anlamlaştırır.

‘Üretimin’ olmadığı yerde, yaşam ‘sürdürülebiliyor’ gösterilmiş olsa da aldatıcıdır, yanıltıcıdır, günü kurtarma çabalıdır!

Biçimi, durumu ne olursa-olsun, ‘üretime’ dayalı olmayan toplumlar, er-geç el açmak, borç bulmak, kapı kapı dolaşmak, sıkıntı yaşamak zorundadır!

İktidarlar her ne denli zaman buldukça, ‘hep’ işlerin iyi olduğunu, büyümenin yaşandığını, büyük işler başarıldığını, yollar-köprüler-tüneller yapıldığını söylemiş olsalar da…

Sokak, pazar, market, mutfak bunun yanıtını en iyi biçimde verir!

Şu an vermektedir de…

***

‘Üreten’ bir toplum olduğumuz, söylenebilir mi?

Teknoloji ürünlerini bırakın, tarıma dayalı ürünlerin bile çoğunu dışalımla sağlayan bir ülke olduğumuz unutulmamalı!

Buğdayı, pirinci, fasulyeyi, mercimeği, nohudu…

Samanı, gübreyi, yemi, ilacı…

İktidar ‘milli’ sözcüğünü sürekli yineliyor olsa da; öyle bir şey yok!

Tek ‘milli’ toprak!

Toprakta kullanılan ‘her şey’ dışalım yoluyla ülkemizde!

Toprağa ekilecek tohum, tohumu besleyecek gübre, ürünü koruyacak ilaç, hasadı yapacak makineler…

‘Milli’ ne var topraktan başka ki?

***

Toprağa ‘milli’ olmayan tohumlar ekilerek, yine ‘milli’ olmayan yan harcamalar yapılarak, hasat zamanına değin geçen süreçte ‘ürünün’ maloluş fiyatı oluştuğunda…

Asıl sorun burada başlıyor…

Toprağa düşen ‘milli’ olmayan her girdi bir yandan ürürünün maloluş fiyatını artırıyor, bir yandan da hükümetin düşük taban fiyat açıklaması üreticiyi sıkıntıya sürüklüyor!

Bir de buna ‘düşük taban fiyatına’ gerekçe olarak dışalımla getirilen ürünü eklerseniz…

Üretici karabasanlarda!

***

Toprağınız var; toprakta kullandığınız tüm girdiler dışarıdan…

Köylünüz var; üretimden kazanmayınca kentlere göçüyor…

Üreticiniz var; üretmekten kaçıyor…

Üretiyorsunuz; işleyecek fabrikalar satılıyor…

Fabrikalar satılıyor; çalışanlar işsiz kalıyor…

İşsiziniz var: on kişilik alımlara yüzlercesi koşuyor…

Onaltı yıllık iktidar var; bunların hiçbirinden sorumlu değil!

***

Doğayı, toprağı aldatamazsınız!

Ekerseniz, bakarsanız, özen gösterirseniz, korursanız, yerini de bulursanız sizi doyurur; sizin yaşamınızın sürmesini sağlar!

İçinde bilgi vardır, içinde araştırma vardır, içinde insan vardır.

Üretim budur.

Daha ‘çok’ kazanmak, daha ‘çok’ işbirlikçilere ödün vermek uğruna talan ederseniz, yıkarsanız, kirletirseniz, bozarsanız bağışlamaz; gün gelir boranıyla yaşamı yerle bir eder!

İçinde doyumsuz kapitalizmi barındır!

Bu üretmeden tüketecek aramaktır!

Seçim bizim…

KİRLİ… 

Üç gün kaldı!

İktidara göre aylar öncesinden değiştirdikleri ‘sistemin’, muhalefete göre ‘rejimin’ seçimine üç gün kaldı! Adayların, alanlarda konuştukları ağza alınmayacak denli ‘kirli’ atışmalar yurttaşı germeye başladı! ‘Bitse de gitsek’ dedirten bir sürü tümce! Hiç birine burada yer vermek istemiyorum; ancak içimi acıtıyor, yüreğimi yakıyor! Yapmayın, diyorum çoğu zaman. Yapmayın! Sokakta karşılaştığımla yine karşılaşacağım, yine kuyrukta bekleyeceğim! Onun bana, benim ona davranışımızı gölgeleyecek tümceler söylemeyin birbirinize! Biz gülerek yanıtlıyoruz sorulanı. Alaya almadan, içine demogoji katmadan, yalanlara sığınmadan konuşuyoruz her şeyi.

Üç gün kaldı! Bitse de sussanız artık!

190618

 

Yarının öncesi bugün… 

Geçmişte Tansu Çiller’in, seçim öncesi gezdiği yerlerde partisinin düzenlediği mitinglerde alanı dolduranlara seslenirdi:

‘Herkese iki anahtar…’

Konuşmayı izleyenler çığlık atarak, kendilerinden geçer Çiller’i alkış yağmuruna boğarlardı!

Arada bir, aykırı sayılanlar çıkıp ‘iki anahtarı nasıl verecek, halkı aldatmadır’ dediğinde de eleştiri kurşununa tutulurdu!

‘İstihdam’ alanları mı oluşturacak,

Fabrika mı kuracak,

Çalışma alanları oluşturulmadan ‘söylediklerini’ nasıl gerçekleştirecek?

Bunlar için bir açıklama yok; yalnız…

‘Çiller için nasıl yalan söylüyor, diyebilirsin…’ çıkışı var!

İlle de ‘herkes’ inanacak, ya da inanıyormuş gibi yapacak; yoksa yandı!

***

24 Haziran seçimleri öncesinden özellikle iktidar partisinin, ya da iktidara yakın ‘istihdam’ belirleyici kurumların ‘vaatleri’ ortaya çıktıkça, Çiller’in yıllar önce ‘herkese iki anahtar’ diyerek alanları titretmesi anımsandı doğal olarak!

Müsiad’in Adana Başkanı ‘bölgemizde işsizlik sorun olmaktan çıkacak’ diyor!

Nasıl, diye sorulduğunda da ‘mega endüstri bölgeleri kurulmasına yönelik’ açıklamalardan söz ederek kurulacak olan ‘Ceyhan Enerji İhtisas Bölgesi ile bölgemizde işsizlik sorun olmaktan çıkacak, üstelik bölgemiz dışarıdan nitelikli işgücü çekecek’ diyor.

Müsiad’in bu söyledikleri ‘açıklamalara’ dayalı…

Müsiad’ın bu söyledikleri ‘çalışmalara’ dayalı değil!

Ama anlatılırken sanki tüm hazırlıklar tamamlanmış, projeler hazırlanmış, harıl harıl uğraş veriliyor gibi anlatılması kimi izleyenleri şaşırtıyor!

***

Bugün gördüğümüz, bildiğimiz, verilerle kanıtlanan durum şu:

Adana, ülkemizin en yoksul iki kentinden biri,

Adana, son iki yılda kapanan esnaf sayısına göre ülkemizde beşinci sırada,

Adana’da birçok esnaf işyerini kapatmakla karşı karşıya,

Adana, üreticisini sevindiremiyor,

Adana’da genç işsiz sayısı her yıl biraz daha büyüyor,

Adana, tarım ile hayvancılık konusunda ‘girdilerin’ pahalı oluşundan dolayı tedirgin,

Adana’nın Sokağı, pazarı, mutfağı sorunlu…

Ancak ‘özellikle’ iktidar ile iktidara yakın olan kurumların ‘vaatlerinde’ sınır yok!

Adana’nın yaşadıklarını bilip de, mega proje ‘vaatleri’ dile getirmek başta Adanalıyı yadsımak değil de nedir?

Madem Adanalıyı ‘esenletecek’ çalışmalar yapılmalıydı,

Madem Adanalı bunca düşünülüyordu,

Neden üreticiyi ‘sevindirecek’, elle tutulur, köylerinden kentlere akışı ortadan kaldıracak bir destek verilmedi de; daha çok zorluk yaşamasının, göç etmesinin önü açıldı?

***

İktidara, Adana için ‘ne’ yaptınız, diye sorulduğunda sıralanan şu:

Yol yaptık,

Şehir Hastanesi yaptık…

Yol, dedikleri Adana-Kozan arası ise, beş yılda ikinci kez yapıldı! Bunun nedenlerini, niçinlerini, yapanlarını, harcamalarını sorsanız bile yanıt yok! Üstelik bugün için eksikleri var!

Şehir Hastaneleri konusu biraz daha karmaşık!

‘Müşteri güvenceli hastane’ deniyor, buna bir de! İktidar, ‘yapıcıya’ aylık-yıllık kaç ‘müşteri’ geleceğinin güvencesini veriyor! O denli hastanın ‘müşteri’ olmasından kuşkusu yok! Verilen ‘müşteri’ güvencesi sağlanamadığında, sözümona, o denli hasta ‘müşteri’ olmayınca da iktidar ‘eksiğin’ bedelinin ödeneceğini bildiriyor!

Onaltı yıllık iktidarın Adana’ya yaptığı yatırımlardan biri de bu!

***

Geçmişte Tansu Çiller’in ‘herkese iki anahtar’ ‘vaadi’ neyse, iktidarın ya da iktidara yakın kurumların ‘tarihinin en büyük yatırımı’ biçiminde duyurdukları mega proje ‘ayrı’ değil!

Çünkü Adana, ülkemizin en yoksul iki kentinden biri,

Çünkü Adana, son iki yılda kapanan esnaf sayısına göre ülkemizde beşinci sırada,

Çünkü Adana’da birçok esnaf işyerini kapatmakla karşı karşıya,

Çünkü Adana, üreticisini sevindiremiyor,

Çünkü Adana’da genç işsiz sayısı her yıl biraz daha büyüyor…

Çünkü yaşananlar bugünün öncesiydi, yarının öncesi de bugün…

200618

 

Hoşgörü kalacak…

24 Haziran seçim koşusuna katılan adayların ‘son hızla’ süren yarışı bugün bir, yarın iki; ardından yurttaşı sandıkla buluşturacak…

Kim ne anlattı, seçmeni ne denli etkiledi, az mı çalıştı, eksikleri var mıydı?

Benzer soruların tamamı ‘sepete’ girecek!

Caddelere gerilen koca bayraklar, binalara giydirilen kocaman fotoğraflar, elektrik direklerine üşenmeden-masrafından kaçınmadan bağlanan flamalar…

Daha neler neler ‘sepete’ girecek!

Yine ‘biz’ kalacak!

Yine ‘sokak’ kalacak!

Yine ‘işsizlik’ kalacak!

Yine ‘kandırılmışlık’ kalacak!

Yine ‘insan’ kalacak yaşamın orta yerinde…

***

Birlikte çıkacağız yine pazara…

Tarlada birbuçık lira olan soğanı pazardan altı liraya alacağız birlikte!

Tarlada yetmiş kuruşa alıcı bulamayan patatesi üç liraya alacağız yine birlikte!

Paramızın alım gücü düştüğünde birlikte küçüleceğiz!

Çocuğumuz eğitimde çürümüşlüğü yaşarken birlikte üzüleceğiz!

Yine tuzumuz bittiğinde birbirimizin kapısını çalacağız!

Sevincimiz birlikte haz olacak!

Yasımız birlikte acı verecek!

***

Dahası da var…

Hani dillerinden düşürmedikleri Şehir Hastaneler var ya; oralarda birlikte sıra bekleyip, birlikte azarlanıp, birlikte iyileşmenin yollarını arayacağız!

Bozulan-yapılan,

Yeniden bozulan-yapılan,

Yetmedi yeniden bozulan-yapılan,

Daha da yetmedi yeniden bozulan-yapılan…

Her bozulup-yapılmasını övünerek anlattıkları yollardan, kaldırımlardan birlikte yürüyerek geçeceğiz!

Her bozdukları,

Her yaptıkları,

Her harcadıkları cebimizden çıkmıyormuş gibi gülüp geçeceğiz!

Biraz daha bozsunlar,

Biraz daha bozduklarını yapsınlar,

Biraz daha bozup yapsınlar ‘cebimizden’ harcasınlar diye sandığa koşacağız bir de…

***

Ne diyorum biliyor musunuz?

Bir seçimde, 24 Haziran günü bir şey yapmalıyız…

Demeliyiz ki;

Ey partiler,

Ey partilerin genel başkanları,

Ey partilerin adayları,

Ey partilerin önde gelen isimleri…

Çok partili sisteme geçeli yetmiş yıl olmuş, yetmiş yıl boyunca ‘iktidar’ olan partiler olarak ‘neden’ yurttaşımıza verdiğiniz sözleri yerine getirmediniz?

Daha uygar, daha yaşanılır bir ülke ‘vaat’ etmenize karşın ‘neden’ bir kendinizi bir de çevrenizi varlığa kavuşturmaktan başka bir şey yapmadınız?

Neden bu verimli toprakların çoraklaşmasına ödün verdiniz, neden çevreyi bozdunuz, neden varsıllıkları sattınız, neden komşuyla didiştiniz, neden sığınmacılara gösterdiğiniz özeni bu ülkenin yurttaşına göstermediniz, üreticiyi neden küstürdünüz, emekliyi neden dar boğaza sürüklediniz, neden esnafı avmlere boğdurdunuz?

***

24 Haziran…

Dünü vardı, yarını da olacak.

Süslü sokaklar, süslü caddeler, anlaşılmaz gürültüler çıkaran araçlar ‘sepete’ girecek!

Yine ‘biz’ kalacak!

Yine ‘sokak’ kalacak!

Yine ‘işsizlik’ kalacak!

Yine ‘kandırılmışlık’ kalacak!

Yine ‘insan’ kalacak yaşamın orta yerinde!

Hoşgörü kalacak…

210618

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP