Milletvekili aday listeleri açıklanmadan önce her ‘aday adayının’ cebinde bir liste vardı. Her aday adayı ‘ilk’ beşte kendine yer buluyordu. Nedenini irdelemek yerine, her ‘aday adayının’ taşıdığı ‘umut’ olarak değerlendirmek yerinde olur kanımca.
Aday adayı olmak için partisine başvurmuştu,
Kimse ‘özelliklerin uygun değil, yapamazsın’ dememişti,
Partiye kayıtlı üyelerden ‘sor’ da denilmemişti,
Kararı partiler yasası gereği lider belirleyecek, herkes uyacak denilmişti…
Öyle de oldu…
Siyasi partilerin genel merkezlerinin kapısında günlerdir sabahladı, olta attı, bitişikteki büfeden aldığı simitle karnını doyurdu, oluşacak listenin düşüne yattı, arayanlara ‘bekliyoruz’ denildi…
İsim listesini değerlendiren kimlerdi, bölgesini ne denli biliyordu, ne denli bölgenin sorunlarının içindeydi?
Bunların ‘hiçbiri’ gerekli bulunup konuşulmadı!
Liste belirleyiciler öncelikle aday adayını iyi bilmeliydi, söz dinletebilmeliydi, birinin referansı olmalıydı, referans o bölgede güçlü olmalıydı, gücü genel merkezde görülebilmeliydi…
Başka türlü ‘liyakat’ denen kurala uyarak karar veren kim ki?
‘Liyakatın’ içini doldurabilmek için onbeş-yirmi yıl öncesine gidip-dönün bir…
Hayal kırıklığı…
24 Haziranda yapılacak genel seçime katılacak milletvekili listesinin ‘kesin olmayan’ sonucunu masaya yatırdığımda ‘bu olabilir mi’ diye düşündüm uzun uzun…
Siyasi partilerin listesinden dolayı oluşan tartışmaları, listeyi uygun bulmayan partilileri, listeye giren adayların sevinçlerini, listeye giremeyen aday adaylarının üzüntüsünü değil de; bu listeden çıkacak onbeş Adana milletvekilinin ‘yoksullaşan’ bölgeleri için yapacaklarını ‘dinlemek’ istiyorum.
Oniki eylül sonrası gelen iktidarların Adana’yı getirdikleri ‘noktadan’, biraz daha açarsam; onaltı yıllık iktidarın bölgeyi betonlaştırmaktan, sanayiyi baltalamaktan, çiftçiyi darboğaza koymaktan başka ‘çalışma’ yapmadığını anımsadığımızda, 24 Haziranla birlikte Adana’yı ‘temsil’ edecek milletvekillerinin sorunlar için çözüm yolarlını…
İşte burada ‘iktidar’ milletvekili adaylarından daha çok, ‘muhalefet’ adaylarına büyük ödev düşüyor.
İktidarın geriye ‘dönük’ Adana karnesinin notları düşük!
Geçtiğimiz günler kentimizde miting düzenleyen Muharrem İnce’nin konuşmasının ‘dipnotlarından’ çıkarılacak çok şey olmalı.
İlk sıralarda yer alan adaylar o ‘dipnotları’ çok iyi kullanmalı.
O ‘dipnotların’ peşini bırakmamalı…
EĞİTİM OLMAYINCA; GELECEK OLMUYOR…
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin ‘Gelecek Bildirgesi’ için ‘manifestodaki her şey insanın yaşamını sürdürmesi için zorunluluk olduğu bilinmeli’ demiştim.
Manifesto ‘bir kez’ okunduğunda bile, iktidarın onaltı yıllık ‘icraatıyla’ yurttaşın elinden neleri aldığı, nelere bağımlılık sağladığı, ekonomiden eğitime, hukuktan dış işlere, öğrenciden emekliye, ev kadınından sokaktaki sıkıntıya değin nelerle-nasıl oynandığını düşünmek olası…
Hukuk, demokrasi, ekonomi, dış politika konularında şimdi nerelerdeyiz?
İktidar yanlıları, yanda ‘yandaş’ diye adlandırılan katman bile günümüzde yaşanlar konusunda ‘rahat’ olmadıklarını dile getiriyorlar!
Hukukun, demokrasinin, ekonominin, dış politikanın ‘sorunlu’ olduğunu söylüyorlar!
Ancak yeni bir ‘çözüm’ yolu üretmek yerine, geçmişi ‘yanlışlarla’ dopdolu olan iktidarın ‘deneyiminin’ çıkış yolları oluşturabileceğini söylüyorlar!
Elbette ki; izleyenleri inandırabilirlerse…
İnce’nin bir başlığı daha vardı; eğitim…
Kişinin bilinçsel, bedensel, duygusal, toplumsal yeteneklerini, davranışlarını kazanmasında etkili olan süreç, olarak tanımlandığı gibi ‘toplum içinde yer edinmek için edinilen bilgi, beceri, anlayış’ olarak da anlamlandırılıyor.
Gelişmiş ülkeler ‘eğitim’in içini doldururken, ona ‘istenilen özelliği kazandırmak’ değil de, ‘bilgi, bilinç, kültür edinmeyle yaşamını farklılaştırma’ biçiminde değer verirken; bizde ‘korku, biat’ üzerine kurulu olması üzerinde durulmalı.
Manifestoda ‘akıl, bilim, çağdaş standartlardan’ söz ediliyor.
Ta ‘okul öncesi’ denilen dönemde eğitime başlatılan çocukların, ilerleyen yıllarda içine sürüklenecekleri ‘çıkmazlar’ın çözülmesinden, ikili eğitimden, taşımalı eğitimden, proje okul uygulamasından, zorunlu bağış alınmasından, sözleşmeli öğretmenlikten, söz ediliyor…
Kanımca en önemli olanı da, sıkça değiştirilen ‘eğitim sisteminin’ öğrenciler üzerinde açtığı yaranın ‘ivedice’, üstelik her katmandan akademisyenlerin bir araya gelerek ‘bir kez, ama tam’ yapılacak olan ‘eğitim sisteminden’ söz etmesi…
Eğitimde sorunlar yaşanınca, toplumda ‘yaralar’ kapanmıyor!
Eğitim çağdaş yapıya ulaşmayınca, toplum ‘sorunlarına’ çözüm oluşturamıyor!
Eğitim olmayınca; gelecek olmuyor…
220518
EĞİTİM
Az önceYAZARLAR
Az önceYAZARLAR
17 dakika öncePOLİTİKA
1 saat önceYAZARLAR
1 saat önceYEREL HABER
1 gün önceDÜNYA
2 gün önce