Eli taşın altına koymak…

ABONE OL
23 Mart 2018 19:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Bu deyimi sıkça duyuyoruz. Özellikle de politikacılardan…

‘Bizler, Ankara’da elimizden gelen desteği oluşturacağız. Ancak sizler de, sözüm ona Adanalılar da ellerini taşın altına koyarak bizlere yardımcı olmalısınız.’

Yatırımlar savsaklansın, ‘bize oy verin yatırım gelsin’ tümcesine hak verilsin, üretim kanallarının tıkanması, bölge ürünlerine yönelik sanayinin göçüne izin verilsin…

Sonra da ‘taşın altına elinizi koyun’ densin…

***

Geçmişte Kozan’da yapılan toplantılarda gerek bölgemizin, gerekse diğer bölgelerin milletvekillerinin konuşmaları sırasında kullandıkları bu tümceden dolayı zaman zaman kendimi aptal bulduğum olmuştu…

Kozan’da yaşayanların, birbirlerine karşı bu tümceyi kullanmasında her hangi bir rahatsızlık, çöküntü, tutarsızlık görmezken; dışarıdan gelenlerin kullanmasına bozuluyordum açıkçası…

Adam, Kozan’ı, Kozanlıyı yaşamında topluca ilk kez görmesine karşın saptamasını yapıyor:

‘Elinizi taşı altına koyun!’

Kozanlının;

Elleri ceplerinde,

Bir türkü tutturmuş orta Anadolu’dan,

Umurunda mı dünya…

Sanki…

***

Sanki Kozan’ın böyle olmasındaki, bu günkü ağır koşulları yaşamasındaki tek suçlu ‘ellerini taşın altına’ koymayan Kozan’da yaşayanlardı. Kozan’dakiler ellerini taşın altına koyduklarında her sorun çözülecek. Kozan erince kavuşacak, gönenecek! Öyle mi?

Laf cambazlığı yapmak değil amacım…

***

Hangi siyasi partinin milletvekili ya da sözcüsü olursa olsun, bu tümceyi kullandığında; içimi kaplayan bir yaranın acısını yaşarım…

Adana’dan sanayinin kaçmasına neden olanlar,

O yıllarda bu ‘kaçışı’ anlatmak isteyenlere ‘küreselci’ işbirlikçilerin yaptığı baskılar,

Buna karşın yaşamdan kopmayan Adanalılar…

‘Taşın altında’ kimin olduğunu göstermeye yetmez mi?

 

ÖYLEYSE

Adana’ın, tarihinin en büyük durgunluğunu yaşadığını benimsemeyişler bile, son zamanlarda acı soluklar almaya başladı.

Astım olmuş hastanın soluk almada zorluğu yaşamasını andıran biliş, uyanış, kanıksayış gibi…

Her kim, hangi pencereden bakarsa baksın, Adana’ın neresinde hangi koşullarda yaşamış olursa yaşasın, pamuk ipliği kıvamında dayanaksız, cansız, edilgen bir piyasayla baş başa olduklarını görebiliyorlar artık ne yazık ki.(!)

Daha düne değin narenciye üreticisinin, pamuk üreticisinin, buğday üreticisinin, mısır üreticisinin sıkıntılarına dağlar kadar uzaktan bakanlar, anlamsızca sözler söyleyenler, siyasi iktidarların yalakalığı uğruna yanı başında olan gelişmelerden kendilerini soyutlayanlar, ağızları salyalanarak üreticiyi boğma amacıyla köşe başlarını tutmuş olanlar da olanları görebiliyor, etkilenebiliyorlar artık ne yazık ki…

‘Her koyun kendi bacağından asılır’ özsözünün(!) tersine, ‘dostlar alış-verişte görsün’ tümcesinin Adana’da bıraktığı iz, her gün biraz daha boy sürüp; Adana’nın yitirdiklerini bir bir önümüze seriyor.

Olanları görüyoruz…

Kulak uğuldatan gelişmeleri duyuyoruz…

Yaşamın tadından uzaklaşıyoruz…

Öyleyse…

 

‘OĞLUM KONÜNİST OLDU!’

Ülkü Tamer’den:

Ahmed Arif Diyarbakır’dan Ankara’ya gitmiş. Annesi memlekette. Komşu kadınlar boyuna övünürmüş:

‘Benim oğlum İstanbul’a gitti, memur oldu.’

‘Benim oğlum İzmir’e gitti, bankacı oldu.’

Ahmed Arif’in annesi durur mu, o da başlamış övünmeye:

‘Benim oğlum da Ankara’ya gitti, komünist oldu.’

‘Ne bilsin anam!’ derdi Ahmed Arif.

‘Komünistliği de mühendislik, doktorluk gibi meslek sanırmış.’

210318

 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP