2018 yılında ‘kutlama’ kartı alan oldu mu?
Yeni yıllar ile bayram günlerini kutlamak için kartpostal gönderdiğimiz dostları, şimdi cep telefonlarından mesaj yollayarak anımsamak; bayramlar ya da yeni yılları eskisi gibi kutlanmamak…
Kutlamalar öncesinde, kırtasiyecilerin önlerine kurulan çeşit çeşit kartpostallardan, göndereceğimiz kişinin beğenisine uygun olanını seçmekte zaman zaman zorlanırdık. İçinden çıkamadığımız durumlarda da, bir Kozan manzarasına karar verirdik.
Kartpostalların arkasına yazacağımız kutlama mesajı, genelde göndereceğimiz dostlarla ilintili olurdu. Evliyse ayrı, öğrenciyse ayrı, kız arkadaşımızsa ayrı, anne-babamızsa ayrı, öğretmenimizse daha ayrı olurdu…
Hiç unutman. İlkokul yıllarımdı. Halamın askerde bulunan nişanlısına yazdığım bir kartpostal arkasına, ‘annem, babam, nenem, büyükbabam selam ederler, ellerinden öperler’ demiştim de, günlerce gülüşmelerine neden olmuştum.
Ancak ilerleyen yıllarda, gençlik dönemimin kavurucu sıcaklığında, o günlerin siyasi esintilerinden yola çıkarak; bir kartpostal arkası kutlamasından daha çok, mektubu andıran uzun tümceli, toplumsal yanı ağır basan notlar yazardım hep… Kartpostalların arkasına küçük harflerle, on satırı aşkın uzun kutlama notları…
Örneğin, ‘Şeker Bayramının, içinde bulunduğumuz şu sıkıntılı günlerde tüm insanlığa barış, özgürlük, hakça bölüşüm, duyarlılık, sevgi, saygı, anlayış kazandırması dileğiyle özlemle kucaklarım…’ gibi.
Kutlamalar emek kokardı, mürekkep kokardı, gönderilen yerin havası kokardı, ter kokardı.
‘Şeker Bayramınızın en içten dileklerimle kutlar, yaşadığınız günlerin şeker tadında geçmesini dilerim.’ Cep telefonu ile gönderdiğim bir bayram mesajı bu kadar…
‘Şeker tadının’ içerisine, ‘barış, özgürlük, hakça bölüşüm, duyarlılık, sevgi, saygı, anlayış’ sığar mı acaba? ‘Şeker tadı’ tüm bu dilekleri içine alabilir mi acaba? Haydi, aldı diyelim; mesajı okuyan dostlarımıza kartpostalın parmaklar arasındaki hacmini, kokusunu, dokusunu, aynı duyguyu anımsatabildi mi acaba? Sanmıyorum!
Kokusuz, izsiz, tersiz!
2018 yılı için gelen iletilere yanıt veremediğim, ayrıca da hiç kimseye ‘yeni yıl’ kutlaması gönderemediğim için üzgünüm; eşimin babasını yitirme acımız yüreğimizdeydi birgün öncesinden…
Acılıydım…
ONUR
İnsan yaşamı söz konusu olduğunda hep donup kalırım. Bir insanın yaşamına ‘hırs yüklü’ saplantılarla, adına da ‘karar’ denerek namlu doğrultulmasını ‘haklı’ çıkaracak bir gelişme düşünemiyorum!
Cebi, kasayı, ne bileyim banka hesabını bir yana atar; tekmeler atarım.
Kendi evimizde, elimizi-kolumuzu rahatça hareket edememe durumu değil mi bu? Bir de komşumuzun bizi çökertmek için çok uzaklardan destek alarak ‘yıldırma’ politikası uygulaması…
Şimdi buna; bir zamanlar birlikte kolkola olmalarını unutturmaya, ya da olmamış-yaşanmamış saymaya çalışmaları, bir de içine ‘vatan, bayrak, ezan’ kavramlarını katarak alanları dolduranlara haykırmamaları, en acı yanı da kalabalığın ‘kayıtsız-koşulsuz’ denilenleri alkışa boğmaları…
Nasıl olur bu? Biri karşına çıkacak, ‘kolkola yürüyenlerden’ biri olduğu anlaşıldığında ‘iş’ tamam!
Olanları anlamak, yaşananları görmek için ille de herkesin sıra dayağından mı geçmesi gerekir; anlamak olası değil!
Yaşamı bir başınalaştırmadan, yaşamda bir başkasının da yaşama hakkının var olduğunu bilmenin neresi kötü?
Yanlışa, insan varlığını yok saymaya karşı direnmek ‘kişinin kendi varlığına, kendi kişiliğine karşı beslediği saygı’ değil midir?
Bu ‘onur’ diye tanımlanır çünkü.
Bu gün denilen yarın unutulur ya da söylenenler ‘avuntu’ olsun diye konuşulursa; üstelik insan yaşamı ‘kandırılmışlık-aldatılmışlık’ odağında yer bulunmaya çalışılırsa en çok bu ülkemizin insanını bungunluğa sokar. Evde yaşayanları rahatsızlaştırır.
Söz konusu olan ‘insanın yaşamıdır.’
Söz konusu olan ‘bu ülkenin geleceğidir.’
Cep, kasa, banka hesabı, kol saatleri, ayakkabı kutuları, her zaman doldurulabilir de; yitirilen onur getirilemez.
07011
EĞİTİM
15 saat önceYAZARLAR
16 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceEĞİTİM
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce