Hastane koridorunda/ 3  

ABONE OL
15 Aralık 2017 18:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Balcalı’dan eve geldiğimde titremelerim sürüyordu. Limonlu kekik çayını içip kendimi yatağa attığımda daha gün aydınlıktı. Gece birkaç kez terlediğimi biliyorum, bir de değiştirdiğimi. ‘İyi üşütmüşsün’ derken, bir yandan da kahvaltı hazırlığını yapıyordu eşim. Akşam gibi değil, yiyorum ama. Yedikçe de kendimi biraz daha iyi buluyorum.

Hastane yollarını geçen yıldan anımsıyorum. Yolda, ‘dünden’ daha iyi olmasını umarak gidiyorum. Daha iyi olmalıydı elbet! Hastane, yapılan tedavi, alınan ilaçlar, günün hangi saati çekileceği bilinmeyen filmler, damar yolu açılarak verilen serumlar…

Yaşam alanı olarak adlandırılan evlerin arasına ‘tıkıştırılarak’ yerleştirilmiş bir hastane, Başkent Araştırma. Araç park yeri için ‘boş bulduğun her yer’ düşüncesi egemen.  Her zamanki gibi kalabalık hastane önü… Kapıda yakınlarımdan bilgi aldım; dün Balcalı’dan geldiğinde ‘yoğun bakıma’ alınmış hastamız. Öğle sonrası odaya çıkacakmış. Hastane kapısında birikmiş kalabalığın yüzleri hep buruk, yorgun, buruşuk. Söz söylemeye gücü yok, denir ya hep öyle. Kimse kimseyle konuşmuyor. Ya başını eğmiş, ya su şişesini dikiyor başına, ya da sigarasını içiyor. Bakışlar hep uzakta; yukarıda, hastane koridorunda, hastasında, doktorun günlük sözlerinde, gelişmelerde…

Bu biçimde ne çok zaman geçirmiştim geçen yıl, ne çok uzak bakışlara, umutlara tanık olmuştum…

***

Görüş saati dışında koridorlar sessiz. Hemşireler, hizmetliler, bir de hasta yakınları… Dışarının, bir de dünden kalma Balcalı üşütmemin ardından rahatlatıcı oda sıcaklığı ile buluşuyoruz hem koridorda, hem de hasta odasında. Oda iki kişilik, diğer yatak boş! Tek yataklı oda da yok! Kapıdan koridora çıkıyorum. En az yirmi oda, her birinde en az iki hasta var. Üçlü, dörtlü yatakları saymıyorum. Özel bir hastane olmasına karşın yataklar genelde dolu. Bu kat için, diyorum bu sözleri. Onüç katlı hastanenin, on katını böyle düşünün. Yatmak için, boş yatak bekleyen hastaları söze katmıyorum… Biz gerçekten ‘hasta’ bir toplumuz, biraz daha iyi anlıyorum…

Hemşireler hastamızla ilgili dosyayı yerleştirirken, bir yandan da kendi aralarında konuşuyorlardı. Sıkıntıyı, nereden geldiğini, kimin hastası olduğunu, hangi ilaçların ne zaman kullanılmaya başlayacağını… Hemşireler çıkarken, mavi önlüklü ‘hizmetliler’ ellerinde temiz çarşaflarla, nevresimle geldiler. Boş olan yatağın kılıflarını değiştirmeye başlarken ‘hasta mı geliyor’ soruma, ‘bir burası boştu, burası da doluyor abi’ dedi. Yarım saat sonra geldiler. Yanında eşi vardı. Önce ‘geçmiş olsun’ selamı verdiler. Aynısını yineledik. Bir yandan da dolaba, hastanın üzerinden çıkan giysileri yerleştiriyordu. Mersin’den geldiklerini söyledi. Yıllardır, üç ayda bir iki gün burada kalır gidermiş hasta…

Komşunu yakınları gittiğinde karanlık bastırmıştı. Giderken de ‘hastalarımız size emanet’ diyerek gitti komşu hastanın eşi. Yatağından kalkabiliyor, gereksinmelerini kendi yapabiliyor, sağlık görevlilerine seslenebiliyor, yatağını düzeltebiliyor…

Hemşireler bu kez de komşu hastanın dosyasını getirdiler. Herkes birbirini tanıyor. Şekerim, tatlım, hayatım sözleri, gülümseyen sözler. Görmeyeli nasılsınız, ilgisi… Hasta için güzel bir hava, diye düşündüm. Tüm hastalar için ‘bu hava’ geçerli mi acaba? Yoksa tanıyor olmak mı bunca ilginin nedeni? Hasta ya da hasta yakını bu ilgiye öyle gerek duyuyor ki, dün yaşadıklarımdan sonra burada karşılaştığım, tanık olduğum ilgi karşısında şaşırmış gibiyim. Bir yandan da ‘böyle olmalı’ demedem edemiyorum.

***

Bir hafta kadar önceydi. Kozan’dan hastamızı getirmiştik, doktor ‘hastamızı bir nörolog görmesi gerek’ demişti. Hemen yan binadaki poliklinikten randevu alarak sıramızı beklemeye başlamıştık. Sıramız geldiğinde, daha doktorun odasına girerken, ‘sisteme bakıyorum da, bana neden geldiniz anlamadım; şikayetiniz nedir’ diye sormaz mı? Yine bu hastanede… Tepeniz atmaz mı? ‘Sistem önünüzde doktor. Kendi kafamızdan gelmedik buraya. Dün gittiğimiz doktor, sizin görmeniz gerektiğini oraya yazdı. Bizde geldik. Siz, neden geldiniz, diyorsunuz ya. Size soruyorum; nereden bileyim ben?’ sözlerimin ardında doktor da şaşırdı. Neden sinirlendiğimi sordu. Neden sinirlenmeyeceğimi , söyledim. ‘Madem gelmişsiniz bir emar çektirelim’ dedi.

Ne Hipokrat yeminli bir davranış?

Hemşireleri, bugün böyle görünce ‘o günü’ anımsamadan edemedim doğrusu…

Sürecek

141217

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP