Ülkede yaşananlardan dolayı ‘etki altında kalanlar’ belirli bir katman olunca; içeride hem birbirini anlamayanlar, hem de konuştuklarını sanmalarına karşın anlaşılmayanlar köşelerine dönüyor!
Ülkemizde ele alınacak öyle konu bolluğu var ki; bunların hangisini ilk sıralara, hangilerini sonlara kaydırmak daha doğru olur, anlamak zor!
Suriyeli sığınmacıları mı diyelim? Varoşlarda kullanılmayan evlerin bile önemsenmesine neden oldukları için oralarda el üstünde tutulurken, gelişmiş bölgelerde toplum yapısının rengini-duruşunu etkilediklerinden dolayı kaygılar yükseliyor.
Dövizdeki yükselmeyi mi diyelim? Köşelerde pusuda bekleyen döviz kurunun her yükselmesinde, paramızın her değer yitirmesinde sevinçlerini gizlemedikleri gibi ‘kurun yükselmesi beni büyütüyor’ demekten de kaçınmıyor.
Kent dokusunun değişmesi mi diyelim? Kentin lüks bir yerinde arsası olanlar, arsanın üzerine dikilecek bol katlı apartmanı dikebilmek, her daireyi dolar üzerinden satabilmek için her kılığa girebiliyor.
İktidarın ergileriyle büyüyenleri mi diyelim? Kendini hep ‘iktidarlara’ yakın bulan bir anlayış içerisinde, her dönem ayrı yerlerde olabilme kıvraklığı göstererek, ‘yalamaktan’ başka özelliği olmayanların yaşadıkları rahatlık toplumun bir başka katmanına göre omurgasızlık…
Sözüm ona ülkede ya hep kazanan, ya da hep yitiren varsa; durup düşünmeli!
***
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile ağrına gitmiş olmalı ki, bankaların akıl almaz biçimde büyümelerine ‘sözleriyle’ içerledi… ‘Geçtiğimiz yıl çektiğimiz onca sıkıntıya karşın Türkiye yüzde 2.9 büyürken, bankalar yüzde 40 dolayında kar artışı elde ediyorsa burada bir sorun var demektir’ dedi, birkaç ay önce.
Toplumun bir katmanı yaşamının tüm evrelerinde sıkıntılarla boğuşurken, yine bu ezilen katman üzerinden ekonomik güç sağlayıp varsıllık içerisinde yaşamlarını sürdürmelerine göz yumulan bir sistem kuruldu…
Nedense bu ‘sistem’ salt onları büyüttü, salt onların kazanmasını sağladı…
***
Önümde, 2001-2017 yılları arasında bazı ürünlerin-besinlerin değişimini gösteren bir tablo var. Tablo yurttaşımızın tükettiği besin kaynaklarından oluşması bakımından önemli. Günlük olmasa bile birçoğu sıkça kullanılmaktadır.
Şunu irdelemek doğru olur kanımca…
Geçen sürede yurttaşın, ya da ezilen geniş halk çoğunluğunun; o yıllarda kazanımı neydi, bugün kazandığı ne, o yıllarda gereksinmelerine ne ödüyorlardı, bugün ne ödeyecekler?
Okuyacakları kitap, yapacakları yaz dinlencesi, sinema-tiyatro bileti, gezi demiyorum! Sistem tüm bunların bir gereksinim olmadığını, tüketilmese de olacağını, zaman tüketme biçimi olduğunu işliyor ‘medyasıyla’ beyinlere…
Gereksinim deyince kıyma, kuru fasulye, nohut, ekmek, şeker, yağ biliniyor ya…
İşte bunlardan nohut 1.2 TL’ den 14 TL’ ye çıkmış, mercimek 0.92’den 12 TL’ye, kıyma 4.3’dan 47 TL’ye, yağ 0.86’dan 7.8 TL’ye, ekmek 0.12’den 1 TL’ye…
Peki Türkiye İstatistik Kurumu’nun ‘açlık sınırı’ dediği rakamın altında tutulan ‘asgari ücretle’ gereksinmelere gelen zam arasındaki yakınlık…
Ağustos 2001 tarihinin asgari ücreti 167.94 TL… Bugün 1404 TL…
Önümde duran ürün tablosunun bugün için ‘ne’ olduğu ayrı bir konu! Döviz kurunun tırmanması, TL’nin değer yitiminin ardından ürünlerin fiyatı ‘ne’ oldu, şu an için kayıtlarda yok! Ancak geçen hafta pazarda 22 TL denilen tereyağı 35, 0.7 TL olan yumurta 1 TL, nohut 18 TL olarak gördüm.
Ayrıca geçtiğimiz hafta ‘horon’ tepinerek getirilen ‘karkas et’, iktidarın yine iktidara yakın iki markete günlük on kilo vererek sattırılması da ‘çok’ konuşulacak bir konu…
***
2001 yılı için gereksinim olduğu düşünülen ürünler yine gereksinim kuşkusuz. Bir de o yıllar gereksinim olmayan, belki de bu denli gerek duyulacağı bile beklenmeyen ‘teknolojik’ gelişmeler ortaya çıktı.
Bu ‘teknolojik’ gereksinim, kendi kuşağını da var etti; cep telefonu, bilgisayar, sosyal paylaşım… Artık aileler ortaokul-lise öğrencisinin ‘teknoloji’ ile buluşmasını gereksinim olarak görüyor.
Dar gelirli yurttaş, esnaf, asgari ücretli ülkede yaşanan olumsuzluklardan en çabuk etkilenen katman… Üstelik ülkenin en büyük katmanı… Ülke ‘büyüyor’ denirken bile küçülen, ekmeğinin bir parçası koparılan, çorbasının bir kaşığı çalınan katmanı…
Diğer yanda ‘büyüyen’ ekmek koparan, çorba kaşıklayan ‘altı ayda yüzde 40 büyüyen’ katman…
Yaşamın en acı yanında duran ‘dayısı olmayan’ işsizleri deniyorum bile…
Aynı yolda, aynı köşede, aynı yarında nasıl olabilir ki?
221117
EĞİTİM
16 saat önceYAZARLAR
17 saat önceYAZARLAR
1 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceEĞİTİM
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce