Geçtiğimiz yıl Aladağ’da, bir cemaate ait öğrenci yurdunda çıkan yangında onbiri öğrenci, oniki kişi yanarak yaşamını yitirmişti.
Şu an anımsayınca bile, medyadan o gün öğrendiklerimizin bu güne değin etkisinin olduğunu düşünüyorum.
O an orada olanlar, çocuklarını yitiren anneler, babalar, kardeşler, yakınlar…
Düşünmesi bile acı veriyor!
Kilitli merdiven kapısı, görevlinin işini savsaklaması, benzer bir sürü değerlendirmeler…
Önceki gün duruşması vardı.
Duruşmada, yurt yetkililerinin kendilerini ‘masumlaştıran’ savunmaları, kimi zaman suçlayıcı dil kullanmaları, yanarak ölen çocukların ailelerini etkileri altına almaya çalışmaları karşısında donup kalıyor insan!
Şunu sormak gerekmiyor mu?
‘Ağzı süt kokan sabileri, cemaatinizin kafa yapısına göre eğitmenize iktidar tamam dediyse, yaşam güvencesinden de vaaz geçilmeli?’
Aladağ’da o yurda gönderilen çocukların köylü aileleri ne yapmalıydı?
O gün bir velinin ‘burası Süleymancıların yurdu, devlet yurdunu yıktılar, çocuklarımızı buraya yerleştirdiler’ diye olanlara başkaldırıyordu.
Devlet ‘çocuğunu okut’ diyor. En yakın okullar kentlerde, orada iktidarın izin verdiği cemaatler yurt açmış! Aile, kentlere gönderdiği çocuğunu, ‘o’ okula yazdırmakla zorunlu olduğu gibi, çocuğunun ‘o’ yurtlardan birinde kalmasına da izin vermek zorunda!
Ya da dar gelirli köylünün ‘tek’ seçeneği ‘eve çıkmak!’; dar gelirli köylünün, diyorum!
Duruşmada bir sanık şu sözleri kullanıyor:
‘’Yangının elektrik ana panosundan çıktığını düşünüyorum, bu panoya kasten müdahale edilmiştir!’
Geçtiğimiz yıllarda bir Japon mühendisin, can kaybına neden olmamasına karşın, gözetiminde dikilen bir direğin düşmesini içine sindiremediğinden dolayı intihar etmişti ülkemizde…
Tamam, bu denli bir eyleme neden olunsun, denmiyor ama…
Hiç olmazsa sorumluluk alanınızdaki eksiliği bilin.
Hiç olmazsa oniki kişinin yanarak yaşamını yitirmesinde yanlışı görün.
Hiç olmazsa, yanarak yaşamın yitirenlerin ailelerinin olduğunu unutmayın.
Bu ‘aldanmışlık’, bu ‘kendindencilik’, bu ‘suçluluğu örtüş’, bu ‘olanlardan kaçış’, bu ‘yanılgılarınızı ödüllendiriş’, bu ‘işinizi savsaklayış’ nereye dek sürecek?
Öyle ya; siz kimdiniz?
Adana hepimize yeter
Birbirini kovalayan ‘gündem’ karşısında, ‘dönme dolap’ta dönmüşçesine başımız dönüyor!
O mu, bu mu, öteki mi; hangisi?
Geçtiğimiz hafta Amerika ile ‘dostluk’ esintilerinden söz ederken, birden konsolosluktan alınan bir Fettullahçı’nın neden olduğu gerginlik hepsinin üstünü örttü!
Ne mi oldu başka?
Güneyimizde ABD’nin silahlandırdığı YPG’nin bulunduğu bölgeye, Türkiye- Rusya- İran üçlüsü birlikte girdi!
Hemen ardından ABD Türklere vize koyduğunu açıklaması ile birlikte, Türkiye’de ABD’ye vize getirdiğini açıkladı!
Üçbuçukların altında olan dolar, birden yüzde yedi-sekiz arttı!
Anlatmak istediğim konu aslında bunların hiç biri değil; ancak başlıklarını yazmadan da edemedim…
ABD’nin Adana’ya gösterdiği ilgiden söz edeceğim…
Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Adana Konsolosu Linda Stuart Specht, Adana Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Atila Menevşe ile görüşüyor…
Görüşmede Specht, konsolosluk bünyesinde ekonomik alanlarda görevli atanması konusunda ABD Dışişleri Bakanlığı’na başvurduğunu belirtiyor.
Her yabancı gibi, ya da bizdekilerin görmediği, Adana’nın var olan potansiyelinden ettikten sonra da ‘Ticaret Odası ile birlikte kentin üretimini ABD’ye açıp, iki ülkeyi ticari yönden daha çok ortak yatırım yapar duruma getirebiliriz’ diyor…
Başkan Mevşe’de, Specht’in bölgemizin önemini allı-ballı anlatmasının ardından başlamış kendisi de anlatmaya…
Neler anlatılmamı ki; organize sanayi, hava limanı ile taşınacak olan yolcu sayısı, deniz taşımacılığı, tarımda seracılık, sığınmacılar…
Specht, yaptığı ‘kayıt dışı’ toplantılardan, güneydoğu gezilerinden; Irak, Afganiztan, Kamerun, Vietnam, Papua Yeni Gine, Surinam’daki çalışmalarından söz etmemiş!
Başkan Menevşe, Adana-Mersin’in en yoksul kentler oluşundan, üreticisinin can çekiştiğinden, sanayisinin eridiğinden, ekonomisinin bozukluğundan, yurttaşın yaşam çıtasının düşüklüğünden, bölgenin önemine karşın geçim sıkıntısının büyüklüğündem söz etmemiş!
Şunu anlamaya çalışalım:
Kendi değerlerimizi korursak, kendi insanımıza önem verirsek, büyüdüğümüzde yanımızda bulunanı da büyütürsek, birlikte sevinebilmeyi başarırsak; Adana hepimize yeter!
Yeni günden vize; Specht’in dedikleri dondurulmuştur!
101017
YAZARLAR
1 saat önceVİDEO GALERİ
1 saat önceYAZARLAR
1 saat önceYAZARLAR
2 saat önceYAZARLAR
3 saat önceYAZARLAR
22 saat önceYAZARLAR
23 saat önce