Bunca gerginliğin, bunca ayrışmanın, bunca farklılaşmanın, bunca anlaşılmazlığın, bunca haksızlığın, bunca görmezliğin, bunca demogojinin ‘ödül’ sayıldığı günümüzde ‘gülmeye, gülümsemeye’ o denli gereksinim var ki… Tamam, olanlar-yaşananlar buna engel…
Tamam, yarınımız o denli ışık saçmıyor, Tamam, geleceğimiz korkulu… Ancak fıkralarımızı da unutmamak gerek; hem güldürüp, hem de düşündüren…
Gülmeyi, gülebilmeyi deneyelim öyleyse…
***
Karıkoca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar. Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar.
Birkaç saat sonra kadın uyanır, kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir; güzel bir rüyadan uyandırıldığı için de biraz kızgındır: -Ne oldu? Ne istiyorsun, diye sorar. -Yukarıya bak, bana ne gördüğünü söyle.
Adam gökyüzüne bakar, yanıt verir: -Bunun için mi uyandırdın beni? Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız.
Karısı soruyu yineler. -Peki, bu sana neyi gösteriyor? İyice uykusu kaçan adam biraz düşündükten sonra yanıt verir: -Teolojik olarak Allahın kudretini, kendi acizliğimizi görüyorum. Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu, onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum.
Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu görüyorum.
Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Niye sordun bunu bana? Sana neyi gösteriyor?
-Necati, çadırımızı çalmışlar!
***
Fadime kumar oynarken Temel de arada sırada gidip soruyormuş: -Nasıl gidiyor kanaryam? -Kaybediyorum! Bir süre sonra yine:
-Nasıl gidiyor güvercinim?
-Kaybediyorum!
Bu konuşma bülbülüm, serçem diye devam edince Cemal sormuş,
-Neden karına hep kuş isimleriyle hitap ediyorsun?
-Bu kadar kişinin içinde kuş beyinli diyemem ya, diye fısıldamış Temel.
***
İki deli, akıl hastanesinden kaçmaya karar vermişler…
Gece yarısı duvardan atlayarak boşluktaki tarlaya çıkmışlar. Tellerin arasından sürünerek ilerlerken bir bekçi bunların hışırtısını duyduğunda bağırmış:
-Kim var orada? Delilerden biri hemen:
-Miyaw, miyaww diye seslenmiş. Huşırtıyı kedinin çıkardığını zanneden bekçi tam geri dönecekken deliler yine sürünmeye başlamışlar, yine bir hışırtılar başlamış. Bekçi olan sesiyle yeniden bağırmış:
-Kim var orada? İyice sinirlenen deli: -Miyaw dedik ya len!
***
Gülebildik mi?
Adamın elinde tespih, yaşamı boyunca çöpü çöpün üzerine koymayı denememiş, bir kitap almamış-okumamış; gazetenin iri puntolu, dekolteli fotoğraflı olan köşelerden başkası ile ilgilenmemiş, denilene ‘hep’ tamam demiş, ‘gelen ağam, giden paşam’ anlayışıyla bugünlerine dek gelmiş olanların gülüşleri gibi…
Akşam haberlerinde ‘duydukları an’ vahlayıp, hemen ardından kahkahalara boğulanlar gibi… Ne ‘çadırın’ çalınması, Ne Fadime’nin ‘kuş beyinli’ oluşu, Ne de delinin bekçiyi ‘miyavlayarak’ kandırmaya çalışması…
Artık gülmeler de ‘eskisi’ gibi değil!
EĞİTİM
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYAZARLAR
3 gün öncePOLİTİKA
3 gün önceYAZARLAR
3 gün önceYEREL HABER
4 gün önceDÜNYA
5 gün önce