Klavyeyi önüme aldığımda ‘ilk’, nasıl güzellikler yazabilirim, diye çok düşünmüşümdür.
Okuru gülümsetecek, ‘ya’ dedirtecek, yanındaki ile kucaklatacak, sinirliyse gevşetecek, ağlıyorsa güldürecek, uyuyorsa uyandıracak yazılar…
Gazeteyi elime aldığımda, televizyon karşısına geçtiğimde, sokakta yürüdüğümde o denli gerilmelerim oluyor ki; yalan-yanlış, hoşgörüden uzak, dayanaksız, gülümsemeyen bir toplum olduk!
Alınlar çatık, sinirler küp, yumruklar sıkık, kavga için ‘küçük’ gerekçeler arar olduk!
Neden bu dayanamama hastalığı?
Ya da neden bu yaşamda ‘bir ben’ kavgası?
***
Geçenlerde gazetelere servis edilen, aslında insanımızı biraz olsun gülümsetecek-gevşetecek ‘gücü’ olduğuna inandığım bir fotoğraf vardı…
Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafından söz ediyorum…
Adalet yürüyüşü sırasında, Kılıçdaroğlu’nın adım adım izleyen Hürriyet foto muhabiri Selahattin Sönmez ‘Adaleti Yolda Arayanlar’ adlı albüm kitabında bir fotoğrafa yer vermişti.
Sönmez olayı şöyle anlatıyor:
‘Karavandan içeri girdiğimde Kılıçdaroğlu kızı Zeynep’le öğle yemeği yiyordu. Üzerinde atlet vardı. Masada yemek olarak bulgur-pirinç pilavı, taze fasulye, patlıcan, yoğurt, salata gözüme çarptı. Hemen birkaç kara fotoğraf çektim…’
Fotoğrafı gördüğümde kızmak ne demek…
Ya da ‘bu ne böyle’ ne demek…
Hoş buldum, gülümsedim, rahatladım, ‘neden daha sık bu kareler yakalanmaz’ diye de söylendim…
Turgut Özal’ın şortlu, eşinin omuzdan askılı fotoğrafı gülümsetmişti toplumu; kınayan yoktu ki!
Yine Turgut Özal’ın sarı eşofmanlı fotoğrafı, üstelik İbrahim Tatlıses’le kendinden geçerek şarkı söylemesi!
Bundan çeyrek yüzyılı arkın bir zaman dilimi önce kimse çıkıp da ‘neden şortlusun, neden eşin askılı elbiseli, neden şarkıyı böyle söylüyorsun’ diye sormadı!
‘Yakışmış, sesi de güzelmiş’ dedi geçiştirdi muhalefet; o kadar!
***
Konuyu bir anımsayalım:
CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun MİT TIR’ları haberi nedeniyle casuslukla suçlanıp yirmibeş yıl hapse çarptırılmasıyla birlikte, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun 15 Haziran’da başlattığı Ankara-İstanbul ‘Adalet Yürüyüşü’ sırasında çekilen bir fotoğraf…
Öyle ki haziran ayının sıcağı temmuz sıcağına karışmış, günlük dört-beş saat yürüyüşün ardından karavanda ‘kem’ söz edilemeyecek bir ortamda, kızıyla yemek yeme sırasında gömleğini çıkarmış…
Kılıçdaroğlu üzerinde ‘atlet’, kızıyla yemek yiyor!
Bunda abartılacak, ‘şikayet edecek’, demogoji’ konusu yapacak, bilmediği-tanımadığı biriyle karşılaştırılacak ‘ne’ var anlamakta zorlanıyorum!
‘Çamuru atayım’ ya tutarsa…
Şunlar söyleniyor:
‘Atatürk’ü hiç böyle gördün mü?’ (Yaklaşık yüzyıl önce; Benzer fotoğraflar var!)
‘Bir siyasetçinin atletle fotoğraf çektirmesi başka bir şeydir!’ (Nasıl bir şey ki; yurttaşa rüşvet mi, müteahhide ihale mi, odalardaki para kutuları mı, para sayma makineleri mi, milyonları sıfırla eylemim mi, şeyhlerin önünde diz çökmek mi, insanı germek mi, umutları yıkmak mı, emekçiye zorluk yaşatmak mı, her sınava leke bulaştırmak mı, çok sorunlu komşular oluşturmak mı, çiftçiyi ezmek mi, esnafı piyasada boğmak mı, akademisyeni susturmak mı, yazanın kalemini kırmak mı, çalana destek olmak mı… Ne?)
***
Dış haberlerde duyuyoruz…
Koca devlet başkanı yanında kimse olmadan aracıyla geziyor; gülümsetiyor beni…
Koca devlet başkanı bisikletine atlamış sahilde tur atıyor; gülümsetiyor beni…
Koca devlet başkanı oltasını eline almış, bir deniz kıyısında bir-iki kişiyle avlanıyor; gülümsetiyor beni…
Koca devlet başkanı yazın sıcağına karşı mayosunu giymiş denize giriyor; gülümsetiyor beni…
Benimle birlikte kimleri gülümsetmiyor ki?
Atatürk’ün deniz kıyısında, salda, denizin içinde çekilmiş onlarca fotoğrafı var. Onların çekildiği yıllarda doğanların büyük bölümü şu an yaşamıyordur! Aradan geçen uzun yıllara karşın, o günün koşullarında bile ‘kimsenin söz söyleme hakkının olmadığı’ bir eyleme, bugün ‘söz söyleme’ hoşgörüsüzlüğü egemense oturup düşünmek gerek!
Nobel ödüllü bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar şöyle söylüyor:
‘Bir şeyle söylemekle hiçbir şey olmuyor. Çalışmak, çaba harcamak gerek. Yalnız çalışarak başarı elde edebilirsiniz. Çabayla elde edilen başarı inkar edilemez. Dünyanın neresinde olursanız olun, kimse çalışkan insanın karşısında duramaz.’
Bugün yaşayanlar mutlu olsun, gelecek kuşak umut dolsun istiyorsak;
Çalışmak gerek…
Birbirimizin yaşamına, kuşamına, düşüncesine, atletine, kitabına, inancına ‘söz’ yetiştirmek değil…
Çalışmak gerek…
290818
EĞİTİM
Az önceYAZARLAR
8 dakika önceYAZARLAR
24 dakika öncePOLİTİKA
1 saat önceYAZARLAR
1 saat önceYEREL HABER
1 gün önceDÜNYA
2 gün önce