Kapitalizme anlatmak zor!  

ABONE OL
11 Ağustos 2017 11:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL

‘Yaşamın sürekliliği tarıma bağlı’ tümcesini daha önce de kullanmıştım.

Topraktan, denizden, ormandan yararlanmadan ‘yaşamın sürekliliği’ sağlamaz!

Yaşadığı yıllarda Albert Einstein ‘arılardan’ söz etmiş; arılara sahip çıkılması gerektiğini, arıların yaşamıyla canlıların yaşamlarının eşgüdüm içerisinde olduğunu belirtmişti.

Doğanın kirletilmesi canlı yaşamını koruyacak dememişti,

Doğanın talanı canlılar için ‘zorunluluktur’ dememişti,

Tarımından uzaklaşmak canlıya ‘yarar’ sağlayacak dememişti,

Arıların yaşam alanlarını daraltın demişti…

‘Arıların yaşamının son bulması demek, canlıların iki-üç yıl yaşam süresi kaldı demektir’ demişti!

***

Biz tarımda neler yapıyoruz?

Her yıl ‘iki ürün’ verecek denli cömert Çukurova topraklarını nasıl değerlendiriyoruz?

Toprağı eken-üreten çiftçinin, bir sonraki yıl ‘sevinçle’ ekebilmesi, üretebilmesi, ülkeye ekonomik katkı sunabilmesi için ‘hangi’ iyileştirmeleri yaşama geçiriyoruz?

Ekene-üretene hangi ‘teşvikler’, hangi ‘kolaylıklar’ sunuyoruz?

Soruları çoğaltmak olası…

***

Gazetelerde iki ‘haber’ var…

İlki ‘Turunçgil üreticisine Güney Afrika’da yetişen çeşitler tanıtıldı’…

Adana Turunçgil Üreticileri Birliği, daha nitelikli ürün üretebilmek için Güney Afrika’da üretim yapan ülkelerde yaptıkları inceleme sonuçlarını anlatırken, bölgemiz için turunçgil çeşitleri içerisinde ‘Leami Mandarin’ cinsinin uygunluğunu belirtiyor.

İnce kabuklu, yağ oranı düşük, verimli, tatlı; Leami Mandarin…

Sevindirici bir haber…

Düşünsenizi; yaptığı masrafı elde edemediği için portakal bahçesini söken kaç üretici biliyorum…

Gübresini, ilacını, bakımını zamanında-yerinde yaptırmasına karşın ‘masrafını’ karşılayamayan ‘kaç’ üretici…

Elbette elde edilen ürünle birlikte, ürünün pazarının sağlanması koşuluyla…

***

İkinci haber…

CHP Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in bir araştırması…

Ülkemizde mısır üretimi yapılan altı milyon hektarlık alanın, birbuçuk milyon hektarlık alanı Çukurova’da bulunuyor.

Bugünlerde ‘hasat’ için gün sayıyor üretici…

Aylardır ‘özenle’ bakımını yaptığı mısırdan ‘yaşamını’ kolaylaştıracak bir bedel bekliyor…

Hiçbir hava koşulunda zorlanmadan; kışta-soğukta uykularını bölerek toprağa attıkları tohumun yeşermesini, ardından ürüne dönüşmesini bekleyen ‘üretici’ tedirgin…

Tümer’in açıklamasına göre ‘mısır üreticisini, yediyüzbin tonluk dışalım izni kara kara düşündürüyor…’

Daha hasat yapılmadı…

Hasat yapılmadan yediyüzbin tonluk mısır dışalımından söz ediliyor.

Üretici, üretim aşamasında yaptığı masrafın ‘üzerinde’ bir fiyatla satabilmeli ki; yeni yıla da ekmeyi düşünsün…

Bugünden…

Hasat yapılmadan…

Ülkemizde üretilen ‘bir’ ürünün ‘dışalımı’ ne anlama gelir?

Kim olduğu bile anlaşılamayan, karmaşık yapılı ‘Sarı Çizmezli Mehmet Ağa’ bile anlamıştır!

Deyecektir ki;

‘O zaman toprağıma mısır ekmeyeceğim, toprağı boş bırakacağım…’

Beklenen, istenen bu mu?

***

Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde ‘yurttaşlar’ deniz-balık kültüründen uzak…

Her yanı verimli topraklarla donanmış olmasına karşın tarım okuyanı, tarım akademisyeni işsiz…

Zamanının büyük bölümünü toprakla uğraşarak geçirmesine karşın ‘üretici’ aldığından doyumsuz…

Yineliyorum;

Toprak, deniz, orman…

Canlının başka bir seçeneği yok!

Ülkemizin denizi, ormanı, toprağı bol…

‘Zeytinlikler mi, teknoloji’ mi diye sorulmuştu ya…

Kapitalizme anlatmak zor!

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP